Her Ölümle Biraz Daha Yalnızlaşıyoruz - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

Her Ölümle Biraz Daha Yalnızlaşıyoruz

Bekir AzgınBekir Azgın

İnsan sevdiklerinden birini kaybettiği zaman kendinden de bir şeyler kaybetmiş oluyor. Ölenle birlikte kendimizden de bir parça ölüyor. Ve yaş ilerledikçe yalnızlığımız da artıyor. Şairin dediği gibi:

“Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim / Ne bir ortak sevinciniz kaldı sizi çoğaltacak / Ne bir içten dostunuz var acınızı alacak / Unuttunuz nicedir paylaşmanın mutluluğunu /…/ Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim / -Ki bu en büyük kötülüktür size –“.  


Geçenlerde Sami beyi kaybettik. Sami beyin babası ile baba tarafından dedem kardeşti. Yani yakın akrabamızdı. Ancak onunla ilişkilerimiz akrabalık bağlarının ötesindeydi.

Her şeyden önce, o benim çocukluğumun idolüydü. Bizim kuşaktan önce lise bitirmiş Türk köylülerimiz, bir elin parmakları kadar azdı. Herhangi birini atlarsam peşinen özür dilerim ama benim hatırladıklarım şunlardı: Mustafa Bodamyalı ve İbrahim Aziz’i bizim kuşaktan sayarsak geriye Mehmet Bodamyalı, Nurettin Seheroğlu ve Sami Ramadan (Hamidi) kalıyor.

Sonradan aldığı “Hamidi” soyadını yazınca aklıma geldi. Köylülerin “Eminecik” diye bildiği Sami beyin annesi, Fatma nenemin yakın akrabasıydı. Sülâlenin o kolu “Hamediler” olarak bilinirdi. Lâf aramızda, Emine aba gibi lezzetli “saçta gavrılmış badadez” yemeği hazırlayan birisini tanımadım.

O zamanlar en iyi okul dendi mi akla İngiliz Okulu gelirdi. Sami bey de İngiliz Okulu’nda okuyordu. Öğrenciler okula imtihanla 30 Türk, 60 Rum alınırdı. Bizim sınıfa 6 kişi de sonradan eklenmişti. Bunlar İngiliz hükümetine hizmet eden muteber kişilerin çocuklarıydı. Bu öğrencilerin kaldıkları yurt bile ayrıydı.

Bizim “koğuş” dediğimiz Alks ve Loyds yurtlarında köylerden gelen bizim gibi avam takımı kalıyordu. İngilizlerin ve seçkin Rum ile Türklerin çocukları, adını Teachers’ House (Öğretmenler Evi) olarak anımsadığım yurtta kalıyorlardı. Ben o yurdun kapısından içeri ayak bastığımı anımsamıyorum. Yoksa avamın oraya girmesi yasak mıydı?

Daha ilkokula başlamadan önce “O kazanmışsa ben de kazanabilirim” diye kendi kendimi motive etmeye başlamıştım. Kazanmak için çok çalışmıştım ama sonuç o kadar parlak değildi. 30 kişi arasında 29. gelmiştim.

İmtihanlar yeni bitmiş ve çok özlediğimiz ailemize ve köyümüze gitmeye hazırlanıyorduk. “Necat bey seni görmek istiyor” diye bir haber geldi. İngiliz Okulu’nda müdür veya öğretmenler, öğrenciyi hayırlı bir iş için çağırtmazdı. Bir halt etmiş olmalıyım ama ne?

Necat bey okuldaki Türk öğretmenler ve öğrencilerden sorumlu olan kişiydi. Korka korka odasına gittim. Beni sorguya çekti. Neyin nesi kimin fesi olduğumu sorguladı. Sonunda dayanamadım ve sordum: “Hocam bir kabahat mi işledim?” Genelde asık suratlı olan Necat bey bütün sevimliliğiyle yanıt verdi: “Yok, sınıfta 3. geldin de kim olduğunu merak ettim.” Belli ki birinci ile ikinciyi tanıyordu. (İlk üçe giremeyen sınıf arkadaşlarımızdan biri de hocanın oğluydu.)

12 yıllık ayrılıktan sonra Kıbrıs’a döndüğümde çoğu Pazar günleri babamların bahçesini ziyarete geldikleri nedeniyle Sami beyleri yeniden ve daha yakından tanıma fırsatı buldum. Babamlar köye dönmek istemedikleri için bahçede kalıyorlardı. Yani bahçe, evimiz olmuştu. Babamın bahçesine yakın bir yerde Sami beyin eniştesinin tarlası vardı. O tarlanın kenarına (ohtosuna) kovanları yerleştirmiş, arıcılık yapıyordu.

Sami bey öğretmen, eşi Ülgen hanım memurdu. Ama dört çocuğu beslemek, giydirmek ve okutmak için daha fazla paraya ihtiyaç olmalıydı ki dinlenmesi gereken bir günü, arıları kontrol etmekle geçirirdi. Bu gezilerde en çok sevinenler çocuklardı. Annem onları eşeğe bindirir ovalarda gezdirirdi. Bu eşekli gezintiler şehir çocukları için bulunmaz bir nimetti.

Sami beyin teşvikiyle ben de arıcılığa başladım. Önce kendisine yardım ederek işin ABC’sini öğrendim. Sonra da Amerika’dan kitaplar getirttim. Bunlardan iki tanesi hala kütüphanemde duruyor: “ABC and XYZ of Bee Culture” (A’dan Z’ye Arıcılık Kültürü), 34. Baskı; “Beekeeping” (Arıcılık), 4. Baskı.

Kovan bulmak zor değildi ama sorun arı bulmaktaydı. Çocukları eşeğe bindirdikten sonra biz Mesarya köylerini gezer oğul satın alırdık. Sami beyin her yerde tanıdıkları vardı. Bu nedenle herkes bize yardımcı olmaya çalışırdı.

Mücahitlik bitince Lefkoşa’da çalıştığım için bu kentte kalmam icap etti. Bir yer bulup kiralayıncaya kadar Sami beyin çocukları ile birlikte kaldım. Benim için bir karyola ayarlandı ve dört çocukla birlikte kaldım. Yani çocuklardan biri de ben oldum. Savaştan sonra kiralık ev bulmak öyle kolay iş değildi.

Sami bey daha sonra Akçay’da bir bahçe kiralamış ve onun bakımını yapmıştı. Okuldan çıkar bahçeye giderdi. Çocuklarını rahat ettirmek için didinir dururdu. Bu durum kanına işlemiş olmalı ki emekliye ayrıldıktan sonra evinin avlusunda çiçek fideleri yetiştirmeye başladı.

Bana hediye ettiği çiçeklerin çoğunu kuruttum ama elimde iki tanesi çiçek vermeye devam ediyor. Bir tanesi sarı çiçek açan bir kaktüs, öteki de turuncu renkte çiçek açan kaynana dili.

Bana baktıkları yetmiyormuş gibi benim çocuklara da baktılar. Bilhassa büyük oğlan üzerinde Ülgen hanım başta olmak üzere tüm aile bireylerinin emekleri vardır. Ne kadar fakirleşip yalnızlaştığımızı anlamışsınızdır herhalde.

Allah gani gani rahmet eylesin.

 

 

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar