1957 Ankara Tufanı - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

1957 Ankara Tufanı

Şenay ÇelikkayaŞenay Çelikkaya

“Ankara Tufanı” diye bilinen 1957 Sel Felaketini duyanlar belki vardır. Denizi bile olmayan bu kara kuru şehirde büyük bir sel ne alaka diye düşünebilirsiniz ancak Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük sel felaketi 11 Eylül 1957’de Hatip Çayının taşmasıyla Ankara’da yaşanmıştır. 1963’te Ulus’ta yaşanan uçak faciası gibi kent kimliğinden silinmiştir. Oysa bu sel felaketi sonrasında Ankara’nın doğal dokusu değiştirilmiş ve bir zamanlar büyüklü küçüklü 172 derenin olduğu söylenen başkent, derelerin ıslah edilmesi sonucunda bozkıra dönüşmüştür. Ayrıca ülkede siyasi krizlerin yaşanacağı bir dönem başlamıştır

Sel felaketinin yaşandığı 11 Eylül 1957’de meclis gündemi de oldukça yoğundur. Başbakan Menderes’in partisi DP tek başına iktidardadır ancak özellikle ekonominin kötüleşmesi yüzünden bir yıl sonra yapılacak seçimle ilgili endişeler vardır. Muhalefetteki diğer partilerin DP’ye karşı birleşmesini önlemek için seçim kanununda değişiklik yapmak ve erken seçim kararı almak için mecliste tartışmalar yaşanmaktadır hem de sel sularının Ankara’ya ulaştığı bilgisinin alınmasına rağmen. Sel haberini alan Başbakan Adnan Menderes’in meclise hiç uğramadan, Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile afet bölgesine gittiği belirtiliyor. Buna karşılık meclis akşam 22:00’a kadar çalışmasını sürdürmüş ve hem kanun değişikliği yapılmış hem de erken seçim kararı alınmıştır. Kararlar öncesinde kısa da olsa sel felaketine değinildiği belirtiliyor.


Öğlen saatlerinde Hüseyin Gazi Dağının üzeri kararmış ve Ankara’nın Kuzey kesimlerinde şiddetli sağanak yağmur başlamıştır. Elmadağ, Çubuk, Esenboğa, Mamak ve Kayaş boyunca başlayan sağanak, özellikle Elmadağ, Esenboğa ve Çubuk hattında ceviz büyüklüğünde doluya dönüşerek etkisini göstermiştir. Yağan doludan etkilenen havaalanı pisti buz içinde kalmış ve zemin temizlenene kadar uçuşlar yapılamamıştır. Elmadağ’a yağan dolular yaklaşık yarım metrelik bir tabaka oluşturmuş ve asıl felaket bu dolu tabakasının eriyip, dere ve sel yataklarından Hatip Çayına karışmasıyla kendini göstermiştir.

Sel suları Elmadağ’dan Lalahan’a ve vadi boyunca Hasanoğlan, Kayaş ve Ankara’ya doğru ilerlemiştir. Saat 14:00 sıralarında Elmadağ üzerinden geçmekte olan bir askeri uçak, Elmadağ’dan Ankara’ya doğru bir selin geldiğini telsizle yetkililere bildirmiştir. Ankaralılar sel için uyarılmış ancak şehirde havanın güneşli oluşuna kanan halk buna inanmamış; gecekondularda yaşayan kesim ise “Bizleri uzaklaştırıp evlerimizi yıkacaklar” diye düşünerek selden kendilerini koruyamamışlardır.

Verilen bilgiye göre selin uzunluğu 60-70 km, genişliği 30-40 metre, derinliği de 3-10 metre arasında değişmektedir. Sel suları önüne çıkan canlı cansız her şeyi adeta gözü dönmüş bir canavar gibi yutmuş, telefon direkleri, elektrik direkleri sökülmüş, içme suyu boruları patlamış, dere yatağındaki tarlalar sular atında kalmış ve hayvanlar telef olmuştur. Ankara bir anda içme suyundan, elektrikten ve iletişimden yoksun kalmıştır. Suyun şiddetine dayanamayan kerpiç evler, kurtulma ümidi ile üzerlerine çıkan insanlarla beraber sel sularına gömülmüştür. Akşam saat 22:30 gibi suyun ilerleyişi durmuş ve sular çekilmeye başlamıştır. Hastaneler yaralılarla dolup taşarken, gözlerinin önünde insanların boğulmasına ve evlerin sel sularının altında kaybolmasına şahit olan birçok insanın aklını yitirdiği söyleniyor.

Ertesi gün gazeteler Ankara’daki sel felaketini yazmış ancak ölü sayısı ve maddi zararlarla ilgili farklı farklı rakamlar verilmiştir. Bazı gazeteler ölü sayısını yüzlerle, bazıları ise binlerle ifade etmiştir. Felaketin öğleden sonra, iş saatlerinde gerçekleşmiş olmasından dolayı sele kapılanların çoğu, gündüz evde kalan çocuklar ve kadınlar olmuştur. Bu nedenle sel sonrası, ailelerin birbirini bulması kolay olmamış, çocuk ya da eşlerden kimlerin sele kapılarak kayıp olduğunun anlaşılması uzun sürmüştür. Daha sonra sel felaketinde hayatını kaybedenlerin sayısı resmi olarak 165 kişi diye açıklansa da, bu rakamın daha yüksek olduğuna inanılıyor. Gecekondularda, nüfusa kayıtlı olmayan çocukların buna dâhil edilmediği, definlerin her bölgede farklı zamanlarda yapıldığı, çamur ve balçık kütlesinin temizlenmesi sırasında da cesetlere rastlandığı gibi ayrıntılar, ölü sayısının 165’ten fazla olduğunu göstermektedir.

Yurt genelinde başlatılan yardım kampanyasına halkın yanı sıra elçilikler ve yabancı devlet insanları da destek vermiştir. Kızılay bölgede çadır, battaniye, yiyecek, içecek ve giyecek dağıtmış felaketzedeleri yalnız bırakmamıştır. Anlatılanlara bakıldığı zaman, hükümetin aslında kısıtlı imkânlarına rağmen hızlı aksiyon aldığı görülmektedir. Özellikle Cumhurbaşkanı ve Başbakanın felaket haberini alır almaz sel bölgesine koştukları ve halkın yanında oldukları anlatılmaktadır.

Sel felaketi sonrasında dereler ıslah edilmiş; bir kısmı kapatılıp kanalizasyon hatları haline dönüştürülmüş; bir kısmı da yer altında beton menfezler içine alınmıştır.1957’de bir canavara dönüşen Hatip Çayı yer altında kontrol edilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmalar yapıldığında ise DSİ (Devlet Su İşleri) genel müdürü Süleyman Demirel’dir. Yıldızının bu işlerle parladığı söylenmektedir. O dönem için bu çalışmalar başarılı görülse de günümüzde tartışılmaktadır. Bugün bu dereler “Ankara’nın kayıp dereleri” olarak ifade edilmektedir. Hızlı yapılaşmanın sonucunda, beton menfezler içinde akan derelerin yerlerinin ve ne durumda olduklarının tam olarak bilinmediği iddia ediliyor. Günümüzde Ankara’da yollarda, altgeçitlerde, katlı kavşaklarda, metro istasyonlarında sıklıkla meydana gelen su baskınlarının başlıca nedeni olarak yeraltında ıslah edilmiş derelerin bilinmeyen durumu gösterilmektedir.

1957 yılında yaşanan sel felaketi Ankara’nın doğal dokusunun değiştirilmesine neden olurken siyasi krizlerin de mihenk taşı olmuştur. Halk canıyla uğraşırken meclisin erken seçim için çalışmalarına devam etmesi vicdanları yaralamıştır. 27 Ekim 1957’de yapılan erken seçimde, bir önceki seçimlere göre oy oranı %10 gerileyen DP kıl payı yeniden iktidar olmuştur ama milletvekili sayısı düşmüştür. Zorlu ve olaylı geçen seçim sonrası Adnan Menderes’in “Allah bir daha bana 27 Ekim gecesi gibi bir gün yaşatmasın” dediği söyleniyor. Oysa 1957’de tekrar iktidar olan DP ve Adnan Menderes için 1960 darbesine giden ve çok daha kötü günlerin yaşanacağı bir süreç başlamıştır.

Ankara’da yaşanan sel felaketi sonrasında ilk Cuma günü Hacı Bayram Camii’nin Vaizinin söyledikleri son derece ve acı bir ders niteliğindedir:

“Sel felaketi Allah’ın kullarına verdiği bir ceza değildir. Halkın çıplak gezmesinin, oyun oynamasının değil, cehaletin ormanları yakıp yıkmasının ve usulsüz iskân dolayısıyla çekilmektedir…”

 

Kaynakça:

Ankara Araştırmaları Dergisi -Journal of Ankara Studies /Ankara’nın 11 Eylül 1957 Sel Felaketi ve Siyasi Gündemi (İhsan Seddar KAYNAR)

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar