TÜRKİYE-GKRY İLİŞKİLERİ: “HAVACILIK ALANINDA YENİ ANLAŞMALARA DOĞRU.
İlk haber şuydu: “Rum tarafı Ankara-Lefkoşa Kontrol kuleleri arasında işbirliği istiyor.”
Öteden beri GRY’nin bu işbirliğine büyük ihtiyacı olduğu, yanısıra tüm TC karşıtı tutum ve politikalarına karşın Doğu Akdeniz’de “Türkiyesiz” olamayacağı biliniyor. Güney bu gerçeği geç ve yavaş da olsa öğrenmeye başlıyor! Tutun ki Kıbrıs’ın siyasi, ekonomik yönlerden dünyaya açılmasının anahtarı Türkiye’nin elindedir…
Nitekim bu haberin hemen ardından bu kez özetle aktaracağım şu haber yayınlandı:
“AB, Havacılık sektöründe en yüksek ülkeler arasına giren Türkiye ile kapsamlı şekilde Havacılık Anlaşması için müzakerelere başlıyor.”
AB Türkiye’nin hızla büyüyen pazarlarından ve bölgede havacılıkta ana aktörlerden biri olmasını dikkate alarak bu girişimi başlatırken, “amacını” da şöyle açıklıyor:
“Yeni iş olanakları yaratmak, Pazar erişimini iyileştirmek, şeffaf Pazar şartları altında adil rekabeti güvence altına almak ve hava trafiğini alt yapı alanlarında yüksek standartlara ulaştırmak. Yanı sıra tüketicinin ve çevrenin de korunmasını sağlamak…”
Tabi anlaşmanın bir başka hedefi de TC’nin AB havacılık müktesebatı ile uyumlu hale getirilmesi ve AB’ye katılım sürecinde tüm müktesebatın tam olarak uygulanmasını sağlamak…
Buraya kadar ne var bunda çok olağan bir süreç denebilir. Oysa diyorum “şeytan ayrıntıda gizlidir.” Çünkü haberin devamında bir parantez açılıyor ve bu konuda “Kıbrıs Rum tarafı her zamanki vetosunu kullanmadan şartlı onay verdi” deniyor.
ADA MUHTACI DİDEDİR: Gelen haberler böyle. Birbirine bağladığımızda ortaya “birinci haberden” başlayarak ikinciyi tamamlayan şu gerçek çıkıyor:
Rum tarafı Türkiye’nin kendisini tanımamasından dolayı bölgede büyük sıkıntılar çekmektedir. Hava trafiği, fır hattı falan bu sıkıntılardan biridir. Nitekim sonunda külahı yere vurarak TC’den “Ankara-Lefkoşa Kontrol kuleleri arasında işbirliği istedi.” Belki cevabı bile beklemeden de AB ayrı kanaldan devreye sokuldu. Ve hemen TC’ ile “AB müktesebatına uygunluk çerçevesinde “Havacılık Anlaşması” müzakereleri başlattı. (Güney bu gelişmelerden Türkiye’nin kendisini tanıyabileceğini bile bekleyebilir!) Çünkü Güney AB üyesidir dolayısıyle TC müktesebatı uygularsa, “tanımam” diyemeyecektir!
Hiç mahzuru yoktur: Aksine Türkiye ile Güney Rum yönetimi arasındali bu sorunlar 1974’den hemen sonra peyder pey çözülmeliydi ki Kıbrıs siyasi sorununun çözümüne de “yol haritası” olacak gerçekçi plan ortaya çıksındı!
Öte yandan artık Rum tarafının çok iyi anlaması gerekir. Gerek “gazını” gerek bu tip ulaşım sorunları ile turizmini ve de ekonomisini yanıbaşındaki devasa Türkiye gerçeğinden “azade” kılamaz! Hatta Yunanistan’dan çok daha fazlası ile Türkiye ile ikili ilişkilere ve dostluğa ihtiyacı vardır. Çünkü ülkeler arası komşuluğun huzur, güven, istikrar için ne kadar çok önemli olduğu, Suriye olayları ile yaşanmaktadır… *********
SU SORUNUNA DEVAM! (SONUNA KADAR SAVAŞ!)
Su sorununu çözmemeye ant içmiş CTP kurmayları “suyun her damlası ile her cephede savaşmaya devam ediyorlar! İbretle izliyoruz!
Ki bir milyon defa hatırlattıktı (bu kez bir milyon birincisi olsun) “adayı Rum tarafı ile birleştirmeye, “Kıbrıslılık” felsefesinde federal sistemi oluşturmaya teşne zihniyetleri ne zaman ki “Türkiye ile ilişkiler” kısmına toslar, “yanar döner ayna gibi hemen değişerek; “özgür, egemen ve de icazetsiz Kuzey Kıbrıs savunmasına geçer!”
Anlamak mümkün değil ki anlatalım! Türkiye Kuzey’e akıttığı bu suyu eğer bir olanak bulup Güney’le pazarlığa soksaydı şu anda Rum halkının çeşmelerinden TC’nin suları akacaktı!
ÇOK AYIP: Bu karşı çıkmanın, baş kaldırmanın, şimdi de ücretini bahane ederek “hayır TC’nin suyu pahalıdır istemeyiz” demenin ayakları yere basan tırnaklık haklı yanı yoktur! Ne “ileride özelleştirilecek” kulpunu taksalar… Ne “pahalıdır altından kalkamayız” deseler! Çünkü bunların çok da önemli maruzatlar olmadığını biliyorlar! Dolayısıyle “Türkiye’ye tepki koymak için suyunu dövüyorlar!” Ve dün Havadis gazetesinin manşetinde ayazlandığınca “herkesin aklını karıştırıyorlar!”
Buna karşılık aklı karışmayanlar da var ve biliyorlar ki asıl amaç suyun pahalı olmasını bahane ederek belediye depolarına akmasına cevaz vermemek değildir. Ya nedir? Türkiye’ye “çok ihtiyacımız olmasına.. Hayati derece suyun önemli olmasına.. Tarım alanlarımızı suladığında kat be kat ürün elde edeceğimize… Elli yıl boyunca bu su ile hiç susuz kalmayacağımıza.. . Hatta bir gün tümden susuz kalıp mahvolma olasılığımız da bulunduğu gerçeğine karşın:
“Ey Türkiye işte gör ve bil, bunlara rağmen biz senin suyunu bile istemeyiz” mesajını vermektir!
Daha önce de yazdım: Hem ayıp hem vefasızlık hem de Türkiye’ye karşı hakarettir!
********* KISACA TAKILDIĞIM: (DAÜ NECDET OSAM’I TUTTU!)
Özellikle biz Mağusa’lar DAÜ’ye kayıtsız kalamayız. Her ne kadar kurulduğu günden beridir öğrencilerine o DAÜ’ye layık bir “Mağusa” sunulamamışsa da! Sadece öğrencileri söğüşlemişse de! Ve gitgide ne kalitesi ne kariyeri kalmamışsa da!
Bu DAÜ’de geçen gün rektörlük seçimi yapıldı ve olayı yakından takip edenlerin haftalar önce kulağıma fısıldadıkları gibi Necdet Osam kasandı. Niçin kazandığını da anlattılar! Abdullah Öztoprak’ın niçin kaybettiğini anlattıkları gibi!
“Geçmiş geride kaldı” demek her zaman doğru değildir. Ki DAÜ kuruldu kurulalı “geçmiş” dediğimiz o türlü çeşitli hata ve sorunları ile her Rektörlük seçimi ile Vakıf Yöneticiler Kurulu oluşumundan sonra da ayni hata ve sorunları ile “öne” geçti! Çünkü DAÜ Vakıf Üniversitesidir ve Devlet’i alî’nin ayni zamanda çiftliğidir! Bu çiftlikten bazen CTP’ler bazen da UBP ile DP’ler süt sağmakta, bal kaymak yapıp yemekte, bazen de ve çoğunlukla yüzlerine gözlerine bulaştırıp üniversiteyi darmaduman etmektedirler!
Osam dönemine gelince: İyi bir politika sonucu herkesi memnun etti, kazandı! Öztoprak’ı tanırım: DAÜ’ye büyük emek verdi. Fakat Osam kadar politik değildi! “Yaparım olur” derdi. Olsa bile “başarıları” paylaşmasını becerecek politik esnekliğe sahip olmadığından yine de karşı tepkilerde hırpalanırdı!
Her neyse: Necdet Osam’a başarılar.. Hayırlı uğurlu olsun…