12 EYLÜL’ÜN YIL DÖNÜMÜNDE SON BAKIŞTAKİ O GÖZLER KALDI AKLIMIZDA - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

12 EYLÜL’ÜN YIL DÖNÜMÜNDE SON BAKIŞTAKİ O GÖZLER KALDI AKLIMIZDA

“HAYAT, ÖLÜM YOLUNDA BİR DÜŞTEN İBARETTİR”

Bir söz bitişi gibi son buldu sevişler
Bir yaz güneşi gibi eritir bu terk edişler
Bir an duruşu gibi ömrün bitişi gibi
Veda ederken aşk ateşi gibi söner iç çekişler.
Aman aman yandım amman
Acı yüzler kurşun gibi izler
Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda
Aysel Gürel


Herkes hayatının bir döneminde Sezen dinlemiştir. Bazen “Gitme kal” diyerek gidişlerin ardındaki duyguları dillendirmiş, bazen de “sen ağlama” diyerek yüreğini gönüllü vermiştir sevdiğine. “Kardelenler”e seslenmiş, “Ünzileler”e ağlamıştır. “Yürek bir koca delik” diyerek aşkın dehlizlerinde “gitmek istedi gitti” diyen şarkılar söylemiştir… Ben her dönem “Sezenci” olmuşumdur. Aşkın ilk kıpırtıları yaşamıma düştüğü zamanlarda ise “son bakıştaki o gözler”in şarkısını dinlemişimdir okul sıralarında. Nerdeyse ayni yaşlarda o şarkıya adanan gencin devrim mücadelesi verdiğinden, hayalini kurduğu bir dünya mücadelesinde yaşam hakkının elinden alındığından habersiz… O günlerde bu şarkının anlamını, fotoğraflarda dondurulmuş kurşun gibi bakışların anlattıklarını bilmiyordum. O acı yüzün, o iç çekişlerin sıradan bir aşk şarkısı olduğunu düşünüyordum…
Sonrada tanıştım Erdal Eren’le. O son bakıştaki acının şarkısını bir çengelli iğnenin etime tutturulması gibi dinledim. Her dinlediğimde bir dönemin, bir ülkenin geleceğine uzanan can damarının nasıl kesildiğini hissediyordum sanki… Bütün sevgilileri ayıran, bütün aşkları katleden, bütün anne babaları çocuklarına veda ettiren bir acıyı döküyordu o son bakışın fotoğrafı artık o şarkıdan…
12 Eylül askeri darbesinin yıldönümüydü 2 gün önce. Türkiye’nin bu karanlık dönemine ait acılar hala taptaze. Aradan 3 ay gibi geçen bir sürede yani 13 Aralık tarihinde Erdal Eren idam edildi. Henüz 17 yaşındaydı. Teoman’ın ona adanan şarkısında söylediği gibi “daha 17”ydi… Ya da Aytuğ Akdoğan’ın yazdığı gibi “Ben hep 17 yaşındayım” diyordu o son bakıştaki gözleriyle.
Erdal Eren 12 Eylül Darbesi öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen ve asılarak idam edilen Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi bir Lise talebesiydi. YDGD üyesi ve O.D.T.Ü. öğrencisi Sinan Suner’in öldürülmesini protesto etmek için düzenlenen gösteride 24 kişi ile birlikte gözaltına alındı. Gösteri sırasında çıkan çatışmada bir eri öldürdüğü iddiasıyla tutuklandı, yargılanarak idama mahkûm edildi. Tam da ona adanan “büyüyünce 17’sine geldiğinde baban sana idamlar alacak” şarkısındaki gibi 13 Aralık 1980’de Ankara Merkez Cezaevi’nde infaz edildi. Erdal, idam edilmeden 16 saat önce kendisini ziyaret eden gazeteciler Savaş Ay ve Emin Çölaşan’a, “avukatıyla görüştürülmediğini, 18 yaşının altında olmasına rağmen idam edilmek istendiğini, yaşının 18’den küçük olduğunu tespit edecek olan kemik testi yapılması talebinin kabul edilmediğini, vurduğu söylenen jandarma erine çok uzaktan ateş açtığını ama otopside yakın atışla öldüğünün kanıtlandığını, kendisini ibret olsun diye asacaklarını ve ölümden korkmadığını” söyledi.
Ağabeyi Erkan Eren, Erdal’ın Mamak Askeri Cezaevi’nde tutuklu kaldığı dönemde gördüğü ağır işkencenin izlerine tanık olduğunu dile getirdi. Erdal’ın idam edildiği tarihte yaşının 18’den küçük olduğunu belirten Erkan Eren, infazı radyodan öğrendiklerini ve Erdal’ın kimsesizler mezarına gömülmek istendiğini söyledi.
O son bakışın fotoğrafını gazeteci Savaş Ay çekti. O günler için şöyle diyordu Ay: “O gün için tek görevim foto muhabirliğiydi. Gazetede, ne Erdal’ın ölümü ne de diğer gözlemlerimle ilgili tek satır yazabilme şansım yoktu, sadece fotoğraflarım basılmıştı gazeteye.” Gazetede Erdal Eren’in fotoğrafını gören Sezen Aksu “son bakıştan” etkilenerek Aysel Gürel ile birlikte aklımızda kalan, içimize oturan o fotoğrafın sözlerini yazdı…
“Bir söz bitişi gibi son buldu sevişler
Bir yaz güneşi gibi eritir hep bu terk edilişler
Bir an duruşu gibi, ömrün gidişi gibi
Veda ederken aşk ateşi gibi söner iç çekişler
Aman aman yandım aman
Kurşun gibi izler
Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda
Aman aman acı yüzler
Kurşun gibi izler
Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda.”
Erdal Eren’in abisi Erkan 2007 yılında “Devletten Özür” beklediklerini belirterek sessizliğini bozmuştu. Çok değil birkaç yıl önce referandum sürecinden geçen Türkiye’de ise Başbakan Tayyip Erdoğan AK Parti grubunda yaptığı konuşmada, referandumda neden evet denmesi gerektiğini anlatırken 12 Eylül döneminde genç yaşta sağcı, solcu ve İslamcı olarak adlandırılan gruplara mensup dört isim andı. Bunlar: Necdet Adalı, Mustafa Pehlivanoğlu, Erdal Eren ve Hüseyin Kurumahmutoğlu’ydu. Konuşmasında Necdet Adalı için şair Nevzat Çelik’in yazdığı “Şafak Türküsü”nü okuyan Başbakan Erdoğan, bu dört gencin hikâyelerini anlatıp, hapisten ailelerine yazdıkları mektuplardan örnekler okurken gözyaşlarını tutamadı. Bunun üzerine Erdal Eren’in abisi ise bu tavrı samimi bulmadığını ve referandumda “Hayır” diyeceğini açıklamıştı…
12 Eylül’ün üzerinden tam 34 yıl geçti. Genç fidanların ardından kalan buz gibi soğuk işledi Türkiye’nin ciğerlerine. Son bakıştaki o gözlerin anlattıkları, idam edilen, darağacında sallandırılan hayallerin, geleceklerin, umutların katledilişinin yıldönümü. O dönemle yüzleşmek adına “Oğlunuz Erdal” ve “17’nin Ötesi Erdal Eren Davası” isimli belgeseller hazırladı. Daha 17 yaşında olan ve idam edilmesi için yaşı büyütülen Erdal, Onat Kutlar dizelerini fısıldar gibi 12 Eylül dönemine gömülü nice genç fidanın son bakışını taşıyarak bakmaktadır şimdi o son fotoğraftan: “DURMADAN DÜŞÜNÜYORUM, NE KADAR ÇOK ÖLDÜK YAŞAMAK İÇİN.”
Gazeteci Erhan Öztürk ise 2010 yılında Erdal Eren’in ceketini abisi Erkan Erek’e teslim ediyor.
12 Eylül darbesi öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü iddiasıyla hüküm giyen ve asılarak idam edilen Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi ve Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisi olan Eren, duruşma salonunda üzerinde bulunan ceketiyle 30 yıl sonra Karşıyaka Mezarlığı’nda buluştu. “Gümeli” marka kahverengi ceketinin ortaya çıkma hikâyesi ise hayli ilginç. Devrimci 78’liler Federasyonu’nun çağrısı üzerine Eren ile aynı günlerde cezaevinde bulunan bir arkadaşı 30 yıl gözü gibi sakladığı ceketi ‘Utanç Müzesi’ne’ getirdi. Kardeşinin ceketi Ankara’dan aldığını belirten ağabeyi Erkan Eren, o anki duygularını şöyle anlatıyor: “Her şeyini yağmalamışlardı kardeşimin. Hiçbir eşyasını teslim etmediler. İstanbul’dan bir arkadaşı getirip teslim etmiş. Müzede görünce önce büyük bir şok geçirdim. Ağladım. Hüzünlendim. Acılarım tekrar tazelendi…”

“CEKETİ KOKLUYORUM”
İsminin gizli kalmasını isteyen arkadaşının tam 30 yıl gözü gibi baktığı ceketi müzenin kapanmasıyla birlikte federasyon yöneticilerinin kendisine vermesi ağabeyi Erkan Eren’de büyük bir travma yaratmış. Ceketi eve götürdüğünde özel bir elbise kılıfına koyduğunu söyleyen Eren, “O gece uyuyamadım. Ceketin bize verilmesinin üzerinden dört gün geçti. Ama ara ara çıkarıp kokluyorum. Belki kardeşimin kokusunu alırım. Anneme ceketle ilgili bilgi vermedim. Çünkü idam edildikten sonra tam 20 yıl büyük bir travma yaşadı. Kardeşlerimle, akrabalarımla bu konuyu asla konuşmadı. Konu açıldığı zaman ‘donuk donuk’ bakardı bizlere. Şimdi ceketi götürürsem, kalp krizi geçirebilir” dedi.

CEBİNDEN TÜTÜN ÇIKTI
Ceketi mezara getirdiğimiz zaman ben gazetecilik refleksiyle ceplerine baktım. Belki bir kağıt, bir iz bulabilirim diye. Ancak cepleri boştu. İkisi içeride, ikisi yanda birisi de üstte olmak üzere cebin tamamında sigara tütünleri vardı. Her cebinin astarını dışarı çıkardığımda tütünler dökülüyordu mezarına Erdal’ın… 30 yıl sonra Erdal’ın harçlıklarından biriktirerek aldığı ceketinin ceplerinde bulunan astarların arasından tütünler çıkmıştı.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar