Yüzyıllar Boyu Türk Musikisi - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Köşe Yazarları

Yüzyıllar Boyu Türk Musikisi

Bekir AzgınBekir Azgın

Salih Suphi Soner adı çoğu insanın tanımadığı bir isim olabilir. Konak Eczanesi birçoğu için daha tanıdık bir isim. Hele de parfümlere meraklı olanlar için. Eczanenin sahibinin adı bilinmez çünkü Salih Bey son derece mütevazı bir insandır.

1965 yılında bir yandan İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun olmuş öte yandan da konservatuardaki eğitimini tamamlamış oldu. İstanbul Birleşik Alman (BİFA) ilaç fabrikasında bölüm şefi olarak çalışmaya başlar. O dönemin usta müzisyenleri ve icracıları ile birlikte çalışma olanağı bulur. 1971 yılında Kıbrıs’a döner ve Konak Eczanesi’ni açar.


konak eczanesi
Konak Eczanesi

Konak Eczanesi’ne çok girdim çıktım. Her defasında orada şık giyimli, efendi tavırlı bir insan gördüm. Musikiyle ilgisi olduğu yönünde herhangi bir belirti görmedim. Meğer adam Türkiye’nin önde gelen Türk Sanat Musikisi bestekârlarından biriymiş. Bunu da “Yüzyıllar Boyu Türk Musikisi” adlı kitabı elime geçince keşfettim. Üstelik bu kitap yayınladığı dördüncü kitabıdır.

Kitap deyip geçme. Büyük boy, 824 sayfa, sayfa kenarları yaldızlı kocaman lüks bir kitap. Al da müzeye koy. Tek dezavantajı ağır olması. Bir haftadır kitabı inceliyorum, halter çalışmış gibi kollarım, omuzlarım tutuldu.

“Bestelerin yanı sıra hatıra ve yaşantımızı yansıtan bu kitap çocuk ve torunlarımıza bırakabileceğimiz aile arşivi için hazırlanmış bir armağan niteliğindedir” diyor besteci kitabın girişinde. Gerçekten de kitabın başında bestecinin meslektaşlarıyla ve müzik hayatıyla ilgili fotoğrafları yer almaktadır. Kitabın son bölümünde de aile fotoğrafları (48 sayfa); Paris’te yer alan düğün ve balayı fotoğrafları, çocuklarının ve arkadaşlarıyla birlikte çektirilen fotoğraflar, bir de eczanesinin (115 sayfa) fotoğrafları yer almaktadır. Sözünü ettiği gibi, bir aile albümü.

Bestelere gelince onlar dört bölüme ayrılmış ve her bölüm sayfa 1’den başlıyor. Niye böyle yapılmış anlayamadım. Birinci kitap 517 sayfadan oluşmakta ve 243 beste içermektedir ki bunların 19 tanesi saz eseri, geriye kalanlar ise sözlü bestelerdir.

İkinci kitap 156 sayfadan oluşmakta ve 56 beste içermektedir ki hepsi de sözlü bestelerdir.

Üçüncü kitap 52 sayfadan oluşmakta ve 21 sözlü beste içermektedir. Dördüncü kitap ise 63 sayfadan oluşmakta ve 30 sözlü beste içermektedir. Anlayacağınız kitapta 350 bestenin notaları ve bunların 19 tanesi sözsüz saz eseridir.

salih suphi soner

Besteci; Hicaz, Hüseynȋ, Hüzzam, Nihavend, Rast, Uşşak Şarkı makamları başta olmak üzere bestelerinde 25 farklı makam ve Curcuna, Düyek, Aksak başta olmak üzere 9 farklı usûl kullanmıştır. Günümüzde artık yaygın olan kullanılmayan bazı makamları tekrar gündeme getirmeye çalışmışır.

Kitabın başlarında “TRT Yüksek Kurulu’ndan geçen eserlerin bazıları” adı adındaki listede Hüzzam (24), Hicaz (16), Nihavend (11) Rast (6) makamları olmak üzere 23 makamda 96 beste adı verilmiştir. Kitabın sonunda da TRT Müzik Dairesi Başkanı’nın bir notu bulunmaktadır. Buradaki listede Salih Suphi Soner’in 24 eserinin TRT repertuarına alındığı belirtilmektedir.

Türk basımevlerinin genel yetersizliği bu kitapta da sırıtmaktadır. Bu denli lüks bir kitapta notaların sonunda yer alan şiirler bölümünde ufak tefek baskı hataları göze çarpmaktadır. Ayrı yazılması gereken kelimeler bitişik yazılmış, bazı kelimelerde harf düşüklüğü olmuş. Halbuki aynı kelimeler notaların altında doğru yazılmıştır.

Birinci kitabın 210 ve 212 sayfalarında aynı güftenin Nihavend makamında iki farklı bestesi bulunmaktadır. Aynı şekilde, Sadettin Kaplan’ın “Şu resmimi bayram günü çekmişim” şiiri İkinci kitabın 6. sayfasında Hicaz Şarkı, 22. sayfasında da Hüseyni Şarkı olarak bestelenmiştir. Doğrusu şaşırdım.

İtiraf edeyim ki bu bestelerin pek azına vakıfım ama bunlardan birkaç tanesi özellikle dikkatimi çekti: “Kâr-ı Nātık” bestelemek ustalık isteyen bir işmiş diyor bu konunun ustaları. Bu form için herhangi bir makam seçilebilir. Ne var ki şiirin anlamını bozmadan ya her mısrada ya da her beyitte bir makam adı geçer. Besteci, o mısraı veya beyti orada geçen makama adapte etmek zorundadır.

Bu konuda benim bildiğim en ünlü beste Dede Efendi’nin “Rast Kâr-ı Natık” bestesidir. Bazı kaynaklara göre, bu bestenin sözleri Keçeçizāde İzeet Molla’ya aittir. Dileyen Youtube’da Münir Nureddin’in sesinden dinleyebilir. Ne var ki hemen arkasından Elif Ömürlü Uyar’ın seslendirdiği “Bir āh ile yād eyle gönül Bestenigâr’ı / yār eyleyiver yār dile nadide nigârı / Dil āhını efganını tā Evc’e çıkardı / Eyler mi ki hiçbir deli dΐvāne bu kârı” da dinlemeniz gerekir. Karşılaştırmak için. (Dede Efendi’nin bestesi 15.02 dakika, Salih Suphi Soner’in bestesi de 18.44 dakika sürüyor.) Dikkat edilirse bu iki beyitte “Bestenigâr” ve “Evc” diye iki makamın adı geçiyor. Yanlış saymamışsam bestenin tümünde 20 makam adı geçmektedir.

Bir kaza sonucu hayatını kaybeden şaire nazire yapar gibi Nedim’in gazeli de bir kazaya kurban gitti. Gazelin notaları Süleyman Arif Emre’nin “Dağların hasreti çağlasın ilde” bestesinin notalarıyla karışmış ve benim gibi amatörler için içinden çıkılmaz bir hal almış. Bu besteyi Youtube’da bulamadım.

Bestesi gürültüye giden Nedim’in gazeli nefis bir şiirdir:

Sinede evvel ne muhrik arzular vâr idi / Lebde ser-keş ahlar ateşli hûlar vâr idi

Böyle bî-hâlet değildi gördüğüm sahrâ-yı aşk / Anda mecnûn bîdler dîvâne cûlar vâr idi

Ben bugün bir nevbahâr-ı hüsn ü ân seyreyledim/Tarf-ı destârında sünbül gibi mûlar vâr idi

Sen yine bir nev-niyâz âşık mı peyda eyledin / Kuyuna yer yer dökülmüş âb-ı rûlar vâr idi

Ey Nedim ey bülbül-i şeydâ niçün hâmûşsun / Sende evvel çok nevalar güf t ü gûlar vâr idi

 

[Önceleri göğüste ateş gibi yakıcı ne arzular var idi / Dudakta isyankâr ahlar, “neredesin? Bana bak!” diyen sıcak sözler var idi. / Böyle durgun/neşesiz değildi gördüğüm aşk çölü / Orada çılgın söğütler, deli divane akarsular var idi. /  Ben bugün muhteşem bir güzelliğin ilkbaharını seyrettim./ Tülbendin kenarında sümbül gibi saç telleri var idi. / Sen gene bu işe yeni başlamış acemi bir aşık mı edindin? / Senin semtine yer yer dökülmüş yüzsuyu var idi. / Ey Nedim, ey çılgın bülbül niye suskunsun? / Sende eskiden çok nağmeler çok dedikodular var idi.- Nedim 1681-1730]  

Konak Eczanesi bir süre sonra unutulacak. Nice eczaneler, nice eczacılar unutulmuştur. Ancak Türk musikisi varlığını sürdürdükçe Salih Suphi Soner adı, öteki meslektaşı Kâmran Aziz gibi anılmayı sürdürecektir.

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar