YOLDAN GEÇEN BİRİ - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

YOLDAN GEÇEN BİRİ

Bedia BalsesBedia Balses

Bir kırlangıç bir su birikintisi bir parça gök.

Bir şiirden düşmüş olmalı bunlar.


Böyle diyordu yoldan geçen biri.

İlhan  Berk


Akşamın ilk saatleriydi. Biraz daha sarılmıştı paltosuna. Yol boyunca yağan yağmurun birikintilerinden kaçmaya çalışarak yürüyordu. Yine de pantolonun paçaları sırılsıklam olmuştu. Alt yapısı olmayan bir ülkenin sokakları, tıpkı insanları gibi özensizdi. Sokaklarda biriken sığ sular ona insanların yüzlerini anımsatıyordu. Oysa su birikintileri kendi yansımasını gösteriyordu. Bir yerde okumuştu. Etrafınızdaki 5 kişinin ortalaması size gösterir diyordu. Onun etrafındaki insanlar roman kahramanlarından, okuduğu şiirlerin sahiplerinden, sevdiği kadınların anılarından habersizdi. Şiirlerinin içinde anlattıklarından pek çoğu haberdar bile değildi.

Uzun yollardan gelen bir yolcuydu. Saçlarındaki kırlar çoktan bıyıklarına da düşmüştü. Sol yanağında bir çukur vardı.  Esmer yüzünün en vurucu yeri gözleriydi. Derin, delici ve hüzünlü. Paltosunun içinde sadece gövdesini değil, bakışlarını da saklıyordu. Sonbahar akşamlarının yavaş yavaş hissedilen soğuğu sakatlanmış dizini ziyaret ediyordu şimdi. Tuz Gölünün etrafına uçaklardan atılan fişenkleri toplamaya giderken sakatlamıştı dizini. Ekmek parası kazanmak uğruna dizinden yaralanmış, aylar boyunca hastanede yatmışı. O fakir günleri anımsarken gülümsedi. Üzerinde yine kendisini yaralayan uçak varmış gibi kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı. Sanki uçaktan yine fişenk yağacak ve kaçmayı beceremeyecekti.   Bunları düşündükçe dizi daha bir ağrımaya başladı. Aslında o günlerin anımsanmasıydı bu etkiyi yaratan.

Yol

Nereye gidiyordu?

Durmadan kendine bu soruyu soruyordu. Bu soru peşinden geldiği günden beri nereye gitse tamamlanamıyordu.  Evlilik, çocuklar, sorumluluk, parasızlık,  hepsi yolculuğunu başkalaştırmışlar, içindeki kelimelerini azaltmışlar, sesini duymasını azaltmışlardı. O büyük sevgi ve sorumluluk, benliği yaralamış ve sesini kısmıştı.

Değişmeyen tek şey yıllar boyunca kendi kendine sorduğu soruydu:

Nereye gidiyorum?

Ne yazacaktı?

Şiirlerinden yol yapıp, kuru dalların yalnızlığını kuşanıp, su birikintilerinin yansımalarını adımlarına dolayıp, çıktığı yolculuğunda sorularından insanlar, sorularından kalkanlar, sorularından hapisaneler yaratmıştı.  Şimdi durmadan içinden ne yazacağım soruları peşini bırakmıyordu. Boş ve yalnız bir sokakta kelimelerini aramaya çıkmıştı. Yolu uzun ve soğuktu. Ceplerindeki kelimeleri eskimiş, anıları paslanmış, dili yorulmuştu. En doğru yerden başladığını biliyordu.

Durmadan kendi kendine tekrarladı:

Ne yazacağım?…………………………

Sen biriktirmeyi seversin
Hadi devam et şimdi,
Kuru yaprakları
Deniz taşlarını
Gözyaşını
Sorulamamış soruları
Senden kalan sesleri
Yaşanamamış paylaşılmışlıkları
Birlikte harcamak üzere kalbinde biriktirilmiş zamanları ve hüznü
Ve özlemi biriktirmeye…
Oğuz Atay

 

Akşamüstü altın bir kesiti andıran kuru otların üzerine düştü. Zihnimde Van Gogh sarısı renkler solarak pastel renkli bir yalnızlığa dönüştü. Hüzün gün boyu saklandığı kuyudan çıkıp rüzgarın esintisine karıştı. Hafif hafif yaladı yüzümü solgun bir esinti. Eski günler kimsenin göremeyeceği, bulamayacağı yerlerden bir şarkı olup düştü dudaklarıma:

 

hani o bırakıp giderken seni
bu öksüz tavrını takmayacaktın
alnına koyarken veda buseni
yüzüme bu türlü bakmayacaktın
gelse de en acı sözler dilime
uçacak sanırım birkaç kelime
bir alev halinde düştün elime
hani ey gözyaşım akmayacaktın

 

Eskileri biriktirmekteki beceriyi yenide bulamıyordum. Sokaklar arasında biriktirdiğim akşamüstlerini, sabahları, vedaları, sözleri, yüzleri duvarlar arasına, şimdiki zamana sıkıştıramıyordum. Onlar rüzgara, denize, şarkılara, şiirlere aittiler. Anılarım yalnızlığımın tanıklarıydılar. Kalabalıktılar, onlarca yüzdüler farklı yaşlarda. Bizi bırakıp bir başka dünyaya gidenler yanlarında gülümseyişimin en güzel parçasını da götürmüşlerdi. Masumiyetimin o habersiz coşkusunu silip gitmişlerdi. Şimdi bir başka yerde, benim bilmediğim bir şarkı söylüyorlardı, her akşamüstü kulağıma kadar gelen. Hasılların dalgalanmasında ölgün bir sarıda belli belirsiz gülümsemeleri görünürdü. Toprak yollardaki taşların un ufak olmuş aşınmışlığı izlerini derinlerde saklardı. Çoktan uzaklara giden kedimiz, köpeğimiz, siyah incimiz hepsi bizimle birlikte sulu limon ağacının altındaki izlerimizdeydiler. Hepsi benim iç dünyamdaki yerlerini koruyorlardı. Üzerlerini örtmedim, tozlandırmadım, uzaklara itmedim. Örümcek ağlarını aldım, eskitmedim, silinmelerine izin vermedim.

Ucuz kumaşlarımızdaki zenginliğimizi, düşük maaşlardaki ziyafetimizi, şarkılı, şiirli, kahkahalı, umutlu çocukluğumuzu yani sahip olduğum en güzel hazinemizi götürmüşlerdi yanlarında, gidenler. Artık her şey vardı da, sevgide, vefada, gülümsemede kıtlık vardı. Akşamüstü, sonbahar fırçası ile pastel renklerini sürerken adaya yalnızlığımı da cilalıyordu aslında.

Gözümün önünde boylu boyunca Van Gogh’un ay çiçekleri vardı sanki. Benzeşmeler birbirine karışmıştı. Şimdi servin bir Eylül ve pastel renkli bir akşamüstü vardı, ömrümü, kimliğimi açıklayan. Evimizin önündeki ay çiçekleri hayatımın en güzel sarı rengiydi. Henüz benim boyum onlardan ufakken tanışmıştım onlarla. Gülümseyen bir çiçek olarak kalmışlardı hayatımda. Bir daha o kadar içten gülümseyemeyişimin anımsatmalarıydılar şimdiki hayatımda.

Biriktirmiştim… Çekmecelerde pirililer, eski mektuplar, eski fotoğraflar..atamıyordum. Hiçbir şey atamadığım için de yenilerine yer açılamıyordu. Eski mektupların üzerine yenilerini yazamıyordum. Şiirlerim yeni gibi görünse de hep aynı konu, aynı makam, aynı zamandaydılar. Bir hayata/şarkıya söz yazacak olsam : PASTEL RENKLİ YALNIZLIK olurdu adı, içinde  kırmızıları barındırmayan… Solgun bir akşamüstü gidenlerin hüznünü ve yitirilmişliğin rengini anımsatan SARI rengiyle girmişti hayatıma, tüm renkleri yutan bir yalnızlıkla. Gidenler, gülümsememdeki renkleri de alıp götürmüşlerdi yanlarında.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar