Hadi gazamız mübarek olsun! Her ne kadar kesintilerinden dolayı büyük kayıplarımız olmuşsa da sonunda salâha vardık! Ki kaç gündür milletçe alarmdaydık! Okyanus dalgaları gibi kabarıyor, sahildeki son patlamada çığlık çığlığa kalır ve geri geri geri sürüklenirken yerlerden yerlere vuruyorduk! ..
Kİ BU TOPLUM çok çekti! Hiç böylesini değil ama! Çünkü bu kez saldıran “düşman” da kendini “korumak zorunda kalan” da ayni insanlardı. Ki aradan 48 yıl geçti ama hâlâ “çıkamadılardı karanlıklardan aydınlıklara, aydınlıklara!”
FAKATTT: O ne büyük savaştı! Gözlerimiz ve gözlerim yollardaydı! Akaryakıt getirecek gemiyi gözlüyorduk! “Geldi, geliyor, gelecek” derken gözlerimiz ayna olmuştu!
NE derler ama? Gördüğümüz için değil, yaşadığımız için bildik! Hem de en iyisini! Ve bir kez daha öğrendim “her karanlığın sonunda bir aydınlık var!” BU NEDENLE önce Tanrı’ya şükürler olsun dedim.. Sonra günde iki üç posta kalayladığım Güney’deki Rum’a bile selam çaktım!
ÇÜNKÜ şu veya bu şekilde salâha vardık. Ne var ki Barış harekâtı bir iki günde hitama erdiydi! Bu elektrik sorunu 47 yıldır hâlâ halledilemedi! Fakat: ***
BİTTİ, DİNDİ! Artık bu ülkede elektrik sorunu olmayacak diyebilir miyiz? Artık böylesi utanç günleri yaşamayacağız, sonunda Rum’a muhtaç bir dide durumuna düşmeyeceğiz umutlarını yeşertebilir miyiz?
SANMIYORUM! Üstelik bu minval devam edersek yolumuza, başımıza daha çok kazalar gelecek! Ki bir elektrik santralının kahrını çekemeyecek acze düştük! Ya Devleti nasıl sırtlayıp sırtaracağız!
VE müsaadenizle sorayım: “Bu adada var olmak, yokluklarla sorunlarımızı en aza indirmek için ille de Türkiye’nin Türkiye’deki illerinden biri olmamız yada Güney’deki Rum’a avuç açmamız mı gerekir!” Çünkü:
SİZ NE diyorsunuz kardeşim.. Bu ülkede bir yılda tükettiğimiz elektriği Avrupa’nın sıradan bir ülkesi bir günde tüketir! Ki bizim ne devasa sanayi tesislerimiz vardır ne de akşamları aydınlatılan yollarımız!
BİZ KIBRIS Türkleri karanlıklarda yaşamaya alışmış köstebekler gibiyiz de nedense işte bu kez, “elektrik de elektrik” diyerek muzırlık yapmak çekti canımız! Çünkü:
*** USANDIRDIKLARI İÇİN ÇOK USANDIK! Nitekim bu ülkede zaman zaman halkın nabzını tutan ciddi bir kuruluş vardır. “Göç Kimlik ve Hak Çalışmaları Merkezi. (CMIRS)
Bundan beş on gün önce yaptığı anketlerin sonuçlarını yayımladı.. Sorulardan bir tanesi şuydu:
“ÜLKEDE halkın en çok memnuniyet duyduğu üç kurum hangileridir?” Anket sonuçlarında cevaplar şöyle sıralandı: “Yargı, Polis ve Ombudsman!” Dikkatinizi çekerim ama:
BU ÜÇ UNSUR da “suç ve cezayı” “asayiş ve huzuru” dolayısıyla “inançla güveni” çağrıştırmıyor mu?
PEKİ ankete katılan kaç yurttaş bu ülkede bu “unsurlardan yoksundur yada mağdurdur?
İNSANLARIN hayatlarında polisin, yargının, hele ombudsmanın ne kadar yeri olabilir? Kİ sorulan soruya gözleri kapalı “yargılayan ve cezalandıran unsurları” koydular. AYNİ zamanda “hakkaniyet ve kanunlar çerçevesinde adalet dağıtan devlet kuruluşlarıyla çalışanlarına da çok güven duyduklarını” belirttiler? ***
…ŞİMDİ DESEK Kİ: “Ülkedeki elektrik kesintilerini önleyecek yetki ve kanunlara sahip olamayan.. İsteseler de bozuk düzenleri düzeltemeyen.. İcranın başı olamayan daha çok kanunu ve yargıyı temsil eden bu üç “mesleki unsur” neden halkın güven duygularında ilk sırada yer almaktadırlar!
ÜSTELik her üç “Devlet kurumunun” da sonuçta “devlet görevlileri” olmalarına karşın neden insanlar “Hükümetlerinden, kendilerini yönetenlerden, idari makamlardan değil de… Hem kendilerine uzak hem de çekinip korktukları “görevliler” olmalarına karşın en çok bu üç zümreden yani “Polis, Yargı Ombudsmandan” memnun oluyorlar?
ANKETİ hazırlayıp gerçekleştirenlerin bu konudaki düşünce ve değerlendirmelerinin ne olduğunu bilmiyorum.. Ama ayni soru bana da yönetilseydi yani “ülkede en çok kimlerden memnunsunuz, niçin” denseydi… Ayni cevabı verecek miydim? Belki de! Peki neden?
MEMLEKETTE onca siyasi parti Başbakanı, Cumhurbaşkanı Bakanlar, yüzlerce sivil toplum kuruluşları falan varken neden ille de “Polis, Yargı ve Ombudsman” beğeni toplamakta!”
ÇÜNKÜ: Halkın kafasındaki “KKTC imajı,” çözümsüzlüğün getirdiği “darmadağınıklık” içinde öteki “değer yargılarına” varmayı güçleştirecek kadar saplantılıdır da ondan! NİTEKİM halk resmi ve üniformalı görevliler ötesinde kimselere güven duymazlarken, “yargılayanlarla cezalandırılanlar” da adaletin güvencesi olarak kabul görülüyorlar..
***
BU MENTALİTEYİ KABUL ETMEK MÜMKÜN MÜ! Çünkü KKTC bir hukuk devletidir. Dolayısıyla anketlere kadar nüfuz etmiş “güven duygusu” sorgulamasının “suç ve cezaya” yönelik çağrışım yapması toplumun ayni zamanda üstü örtülü bir güven kaygısı taşıdığının da ispatı olmaktadır.. Nitekim:
GİTGİDE daha çok kozmopolit bir toplum yapısına evriliyoruz. Artık KKTC’de her ülkeden her renkten her milletten insanlar “turist oluşlarıyla” değil.. Adına “geçici” yada “misafir” veya “öğrenci” demiş de olsak yoğunluğunca yabancı zümre ve zümrelerle de kaimdir! Ve bu zümre ile zümreler sadece sosyal hayatlarımıza nüfuz etmiyor, iş gücümüze katılımlarıyla da yeni sorunlar yaratıyorlar!
***
KISACA KKTC siyasi çözümsüzlük yoksunu da olsa, tanınmadığı için dünyadan tecrit de edilse, sonuçta artık “tekil” bir ülke değildir!
Kozmopolit fakat bu nedenle “darmadağınık” görünümlü yapısı ile bir dünya devleti görünümündedir..
TABİ EKLEYİM: Bildiğim kadarı ile Güney Rum tarafı bugün bizim titrek ve çekingen kuşkularda baktığımız bünyesel kabuk değişimimizle çoktan yüzleşti.
Şimdi Devlet olma yollarındaki büyük değişime adapte olmak yollarındaki sancılanma sırası bizdedir de bir elektrik santralı sorununu çözemeyen beceriksiz yapımızla o büyük ve dünyasallığı çakarken rüştümüzün ispatı olacak beceriyi nasıl göstereceğiz?
Kİ hâlâ bu ülkede en çok polislere, hakimlere, savcılara, Ombudsmana güveniliyor!
YANİ Devleti yönetme iddiasındaki “seçilmişlere” oluşturulan “yönetimlere” değil! Günü geldiğinde onları bile suçlu sandalyesine oturtup “suç ve ceza” sorgularında sigaya çekecek “adalet mekanizmasına güven duyulmaktadır!”
Galiba Devlet olmak için hâlâ kat edeceğimiz daha çok uzun yolumuz vardır!