Valide Sultan Elçiliğe Bilgi Sızdırıyormuş - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
Köşe YazarlarıSürmanşet

Valide Sultan Elçiliğe Bilgi Sızdırıyormuş

Bekir AzgınBekir Azgın

1591-1595 yılları arasında İstanbul’da yaşayan ve iyi bir gözlemci olan Bohemyalı Baron Wratislaw, “Anılar” adlı kitabında, elçiliğin yaptığı casuslukları da anlatmayı ihmal etmez:

XXXXX


<<Efendimiz (Elçi-BA) ise, memlekete ulaştırılmasında büyük yararlar olacağı kuşkusuz bulunan bilgileri en doğru yoldan elde etmek, Osmanlı ordusunun nasıl bir güçle yürüyüşe geçeceğini öğrenmek için para dökmekten çekinmiyor, casusları bol bol tatmin ederek birçok önemli planları ve çok yararlı bilgileri elde etmenin yolunu buluyor ve özellikle sarayın niyetlerini öğreniyordu.

<<Elde ettiği bütün bu yararlı bilgileri bir an önce İmparator hazretlerine ulaştırmak için de bunlar hakkında kendisinin yazdığı yazıların şifrelenmesini elçilik sekreterine havale etmiş bulunuyordu. Bütün bu gizli yazılar toprak altında, bir mahzende, gayet güvenli bir yerde saklanıyor, ilgililer dışında kimse bunların ne nitelikte yazılar olduğunu bilmiyordu. Bu yolda bilgi getiren bazı kişileri gerçi elçilik kâhyası görüyorsa da bunların ne amaçla gelip gittiklerini anlamıyordu.>> (s. 96)

<<Türklerin büyük bir savaşa hazırlanmakta olduklarını bilen Efendimiz, Macaristan hakkında Osmanlı sarayında yapılan gizli toplantılarda neler konuşulduğunu, ne gibi sefer planları hazırlanmakta olduğunu anlamak kaygısına düşmüş, kimi saray ağalarını armağanlarla, parayla kandırmayı başararak yaşlı bir kadın aracılığıyla bu konularda bilgi vermelerini sağlamıştı.

<<Bu ağaların verdikleri gizli haberlerin en önemlisi, Macaristan üzerine bir sefer açılmasının kesin olarak karar altına alınmış olması idi. Elçi Efendimizin, Osmanlı sarayının Macaristan hakkında beslediği emelleri Venedik yoluyla Haşmetli İmparatorumuza bildirerek bu yolda gerekli önlemlerin alınması için dikkati çekmiş bulunması gayet doğal bir davranıştı.

<<Macaristan’a karşı alttan alta hazırlanmakta olan sefer hakkında elçiye – rüşvet karşılığında – bilgi ulaştıran yalnız saraydaki çavuşlar, yani mabeyinciler değildi. Valide Sultan’ın (III. Murad’ın annesi Nurbanu Sultan-BA) kendisi de Padişah’tan işittiklerini bir Yahudi karısı aracılığıyla bildiriyordu. Elçimizden hiç de azımsanmayacak kadar para alan kadın, Valide Sultan’ın gönderdiği – onun için vatana ihanet anlamında olan – bu gibi bilgileri doğrudan doğruya bizim konağa değil, gizlice başka bir yere getiriyordu. Bu arada ileri gelen Osmanlı devlet adamlarından bazıları da Hasan Paşa’nın Sisek üzerine yürüyeceğini ve bu kaleyi ele geçireceğini elçimize haber veriyorlardı.

<<Gerçekten Hasan Paşa, verilen haber ve bilgilere uygun olarak Sisek üzerine büyücek bir askeri güçle yürümüş ve bir hayli de zarar vermişti. Ama …Hasan Paşa başta olmak üzere birçok seçkin Türk savaşçısı bizimkiler tarafından yok edilmişlerdi. Bu haber İstanbul’a eriştiği zaman, koca şehirde yas havası esmeye başladı.>> (ss. 91-92)

XXXXX

1593 yılında elçilik maiyetinde bulunanlardan biri, konaktan kaçar, Müslüman olarak parlak bir törenle sünnet edilir ve Ali bey adını alır. Ali bey, ayrıca, elçilikteki casusluk işlerini de ihbar eder. Bir gün Sadrazam’ın emriyle 15 kişi konağa gelir ve evrakları incelemeye başlar. Mahzene indirilmesi ihmal edilen elçinin son mektubu ellerine geçer. Elçilik mensupları hemen hapse atılır. Casuslar arasında valide sultanın da olduğunu gören ihtiyar kurt Sadrazam Sinan Paşa, işin üstünü örter çünkü valide sultanı karşısına almayı istememektedir. Ne var ki hapse atılan memurlar, Sadrazam ölünceye kadar iki yıl beş hafta Kara Kule’de hapis kaldılar. Elçi ise ordu ile birlikte Belgrat’a götürüldü ve 1593 yılı Eylül ayında orada öldü.

XXXXX

Rüşvet Vermeden İşler Yürümüyor

<<Sırası gelmişken kaydedeyim ki, bu ülkede yaşamak isteyen yabancı, sınırı aşar aşmaz, kesenin ağzını açmak, bu yerden ayrılıncaya dek onu açık tutmak, tohum saçar gibi sağa sola para saçmak zorundadır adeta… Sevgi, saygı, sempati ya da dilediği başka şeyleri bu yoldan sağlayabilir. Sert ve haşin karakterli Osmanlı memurlarını paradan güzel yumuşatan, uysallaştıran başka bir araç yoktur.

<<Osmanlı memurları kendilerinin para ile ya da başka armağanlarla yatıştırılmalarına izin verirler. Başka yollardan onlarla herhangi bir işlem üzerinde uyuşmak, bir işinizi yaptırmak olanağı yoktur. Yabancılar için bu ülkede az para ile yaşamak, gezmek çok zor bir iştir. Çünkü memurlar para ya da armağan almaktan utanç duymazlar! O kadar ki paşalar ve büyük memurlar bile kendilerine bir armağan sunulmadığı zaman bunu sizden uşakları ağzıyla istemek arsızlığında bulunurlar ve bazan da pek sefil armağanları bile memnunlukla kabul ederler.

<<Buna bir örnek vermek için, gözümüzün önünde geçen bir rüşvet olayını anlatayım: Bir gün, İstanbul’da, Herr von Kregwitz’in Sinan Paşa ile kısa bir görüşme yaptıkları ve bizler dairenin kapısı dışında beklediğimiz sırada, sırtına canlı bir koyun yüklemiş bir acemi oğlan – vaktiyle Hıristiyanlardan devşirilmiş genç bir asker – bizim ve orada bekleşen Türklerin arasına katıldı. Kapı, paşayı görmek isteyenlere açıldığı zaman bu adam hiçbir engelle karşılaşmadan ve paşa tarafından görülecek biçimde dairenin kapısına yanaştı. Görülür görülmez de paşanın “bu adam hemen içeriye alınsın” buyruğu işitildi. Delikanlı da sırtındaki koyunla içeri girdi, getirdiği canlı armağan paşa tarafından memnuniyetle kabul edildi ve böylece İmparator elçisinden önce bir çoban, paşanın iltifatını kazanmış oldu!>> (ss. 42,43)

XXXXX

Rüşvet işleri hala dimdik ayakta. Ancak artık öyle ufak tefek armağanlar yeterli bulunmuyor. Seviye yükseldi.

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar