Vakıf Mallarının Yağmalanmasıyla ilgili Deli Deli Konuşmak; II. Bölüm - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
Poli

Vakıf Mallarının Yağmalanmasıyla ilgili Deli Deli Konuşmak; II. Bölüm

vakıf
Oğuzhan-Hasipoğlu
Oğuzhan Hasipoğlu

Yazılarını ilgiyle okuduğum değerli yazar Mete Hatay”ın ‘Vakıf Mallarının Yağmalanmasıyla ilgili Deli Deli Konuşmak’ başlıklı makalesini maalesef kaçırmışım!(http://resimler.havadiskibris.com/vakif-mallarinin-yagmalanmasiyla-ilgili-deli-deli-konusmak/). Zamanında okuyamadığım bu makalenin ilk kısmında Sayın Hatay bazı vakıf yöneticilerini kastederek bu yöneticilerin konuşmalarını eleştirmekte ve yukarıdaki başlığı kullanmaktadır. İkinci bölüm olarak tanımlayabileceğimiz bölümde ise, konunun hukuki boyutuna temas etmekte ve benim yıllar önce vakıf malları ile ilgili yazmış olduğum ve milliyet gazetesinde yayınlanan makaleme atıfta bulunmakta ve karşı hukuki argümanları dile getirmektedir.

https://www.emlaktasondakika.com/haber/yurtdisi/kktcde-vakif-mallarinin-hukuki-statusu-nedir/27140


Okumakta olduğunuz bu yazı tamamen kendisinin makalesine yapmış olduğu yorumlara cevap niteliğinde olduğundan izniyle bu makalemin ismini de yukarıdaki gibi koyuyorum.

Halen Vakıflar Örgütü ve Din işleri dairesinin (kısaca Evkaf veya Vakıf) avukatı olmadığımdan dolayı, aşağıdaki görüşler Vakfı bağlamamakta, cevap nitelikli naçizane görüşlerimi ortaya koymaktadır.

Sayın Hatay makalesinde özetle; vakıfların artık tüzel kişiliğinin bir hükmünün kalmadığını, malları ile ilgili olarak ise meselenin üzerinden yıllar geçtiği için,artık haklarını savunamayacağını hukuki gerekçeleri ile ortaya koymaktadır. Ben ise bu konudaki karşı görüşlerimi ortaya koymaya çalışacağım.

Önce okuyucuların şu hassas noktayı bilmesinde fayda vardır; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önünde bu zamana kadar Vakfın malvarlığı hakları diğer bir ifade ile tapu kayıtları gündeme getirilmedi. AİHM önünde görülen ve “Arestis” davası olarak bilinen davada dava konusu olan taşınmaz mal vakıf malı olmasına rağmen davada davalı olan Türkiye tapu kayıtlarını mahkeme bilgisine getirmedi.

Evkafın hukuk mücadelesi AİHM”in şu an için etkin bir iç hukuk olarak kabul ettiği Taşınmaz Mal Komisyonu(kısaca ‘TMK’) önünde Evkaf İlgili Taraf olmasıyla başlamıştır. Sayısının 100’ü aştığını tahmin ettiği Kıbrıslı Rumlar şahıs ve şirketler tarafından açılan davalarda milyonlarca Euro’luk kullanım kaybı yanında, bu malların Kıbrıslı Rumlara iadesi talep edilmektedir. Diğer bir ifadeyle eğer davalar kaybedilirse, hem maldan olunacak, hem de üstünden tazminat ödenecektir.

Bu konuya ilgim ise 2010 yılında hukuk danışmanı olarak müzakere heyetinde göreve başlamam ile birlikte, Kurucu Cumhurbaşkanımız rahmetli Denktaş”ın üçüncü Cumhurbaşkanı  Eroğlu”na göndermiş olduğu “Vakıf Mallarına sahip çıkmanın tam zamanıdır’’ notu üzerine, Sn.Eroğlu tarafından gereği yapılsın diye tarafıma verilmesiyle, TMK önünde tamsiliyeti ile ilgili hukuki çalışmalar başlatılmış ve Vakıflar bugün TMK önündeki temsiliyeti hayat bulmuştur. Vakıfları temsil eden avukatlardan biri olarak 2012 yılında vakıflar Kıbrıslı Rumlar’ın açtığı davalara tek tek taraf olmuştur. Aslında şu an TMK önünde birinci basamaktayız. Bildiğim kadarıyla sonuçlanan bir dava yok. Karardan memnun olmayan Yüksek İdare Mahkemesine gidecektir. YİM kararından da memnun olmayan son durak olan AİHM gidecektir. Günün sonunda AİHM Evkafın ve Kıbrıslı Rumların tapularına bakıp bir karar üretecektir.  Diğer bir ifadeyle vakıfların hukuk mücadelesinin daha başındayız.

Tekrar Sn. Hatayın makalesine dönecek olursak,  öncelikle Sn. Hatay makalesinde vakıfların ortadan kalkabileceğini ve vakıf mallarının zamanaşımına uğradığını öne sürmektedir.

Birinci İddia; Vakıf ortadan kaldırılabilir (mi)?

Atıfta bulunulan makalemde bu konu açık bir şekilde ifade edilmiştir aslında. Bu konuda bir ana kural bir de istisnası vardır. Kural; Vakıfların iptal edilemez ve süresiz olmalarına bağlı olarak kaideten gelir getiren Vakıf malları istibdal dahi edilemez. İstibdal bilindiği üzere genelde bir şey verip yerine başka bir şey alma özelde bir malı bir Vakıf mülk ile mübadele etmektedir. İstisnaen bazı koşullara bağlı olarak istibdal mümkün olsa da bu koşullar çok sıkıdır. Bu ise ancak rey-i sultani ile mümkündür. Başka bir deyişle Yargıç kararı ve Sultanın iznine tabidir. Şimdilerde Sultanın yetkileri KKTC Cumhuriyet Meclisince kullanılmaktadır.

Hangi koşullara bağlı olarak istibdale izin verilebileceği ise ahkam ül evkaf’ın 417. maddesinde düzenlenmektedir. Buna göre Vakıf Mülküne karşı alınacak mülkün mevkii vakıf malın mahaf ve mevkiinde şeref ve rağbette aşağı olmaması şarttır. Buna göre bedel alınacak mülkün mevkii şeref bakımından Vakıf malına ya eşit olmalı, yada daha iyi olmalıdır. Daha aşağı olunursa o istibdal geçerli olmaz.

Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi, Abdullah Paşa Mülhak Vakfının mütevellisidir.Yargıtay/Asli Yetki No. 32/2012(T.M.K Başvuru No.269/2010)Andreas Lordos Estates Ltd., Güney Kıbrıs ve KKTC İç İşleri Bakanlığı – Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi davasında Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi, Abdullah Paşa Mülhak Vakfının mütevellisidir hususu ihtilafsız bir olgu olarak kayda geçmiştir.

Buna ek olarak Ankara Mahkmesinde alınan bir kararla, Abdullah Paşa’nın varisleri bir tesbit kararı ile kendilerini tescil ettirmişlerdir.

Tüm bu olgular ilgili vakıfların ortadan kalkmadığının halen usulünce temsil edildiklerini göstermektedir. Kaldı ki AİHM”in iç hukukun yapmış olduğu taraf ehliyetine herhangi bir menfi karar vereceğini düşünmüyorum. Diğer bir ifadeyle AİHM Sayın Hatay’ın iddia ettiği gibi Vakıflar aslında devam etmiyor, bu davalarda taraf bile olamazdı gibi bir tespitte bulunamaz. Zaten bulunsa idi daha önceki Aresti davasında bunu yapardı.

Zamanaşımı iddiası

Sayın Hatay halen Kıbrıslı Rumlar’ın adına da gözüken ve büyük çoğunluğunun Kapalı Maraş’ta bulunan taşınmaz mallar ile ilgili olarak vakıfların artık herhangi bir mülkiyet iddiasında bulunamayacağını iddia etmektedir. Bu konuda üç argüman ileri sürmesine rağmen, Kıbrıslı Rumları ilgilendirebilecek olan birinci argümanına bakacak olursak;

Sayın Hatay diyor ki; Bir vakfın taşınmazını zilyetliğinde bulunduran kişi, söz konusu vakfın mütevellisi tarafından hiçbir müdahale olmaksızın zilyetliğini 36 yıl boyunca sürdürmesi halinde taşınmazın mülkiyetini kazanmaktadır. (m. 10). Buna göre, taşınmazın mülkiyetine sahip olan vakfın, taşınmazı zilyetliğinde bulunduran kişiye karşı taşınmazla ilgili herhangi bir dava açmaması ve zilyedin zilyetliğinin kesintiye uğramaması gerekmektedir.

Yukarıdaki madde zamanın geçerli yasası olan Ahkam-ul Evkaftan alınmıştır. Yani zamanında Kıbrıslı Rumlar (Türkün zaten mal sahibi yapmak gibi bir hedef yoktu) vakıf mallarını ekip biçtikleri için İngiliz de onlara İngiliz tabiriyle bir favour (kıyak) yapıp, koçanları bir bir kırıp Rumları kiracı iken mal sahibi yapmıştır. Zamanın vakıf yöneticileri de 36 yıl bu duruma ses çıkarmadıkları için 36 yıl sonunda tüm Kıbrıslı Rumlar adanın biranda maldar sahibi olmuşlardır. Yukarıdaki maddenin tercümesi budur.!

Şimdi Sayın Hatay’ın ortaya attığı bu maddeye ve zamanaşımından dolayı Vakıflar artık malları kaybetmiştir iddialarına karşılık toplum 7 adet karşı argümanı bilgilerinize sunmak isterim;

1-Zamanaşımı yolu ile iktisap; Sayın Hatay’ın vakıf malları zamanaşımına uğradı iddiasını çürütecek bir birinci argüman ise, hukukta eğer yapılan işlem en baştan yok hükmünde  (void ab initio) ise bu durumda zamanaşımı iddiasını yaparak mal sahibi mi iktisabı kötü niyetli bir iktisap olarak telakki edilir. Zira vakıfların avukatı olduğum dönemde yüzlerce vakıf tapusunu inceleme fırsatım oldu. Hiçbirisinde de zamanaşımı yoluyla örneğin Lordosa devredildi diye bir ibare yoktu. Malların hepsi ya istibdal (bir nevi takas)  yoluyla, ya bağış (Vakıftan Kıbrıslı Ruma bağış nasıl oluyor ise!) Halbuki vakıf mallarının nasıl devredileceği de düzenlenmiştir. Hangi koşullara bağlı olarak vakıf mallarının devredileceği yani istibdale izin verilebileceği ise ahkam ül evkaf’ın 417. maddesinde düzenlenmektedir. Buna göre Vakıf Mülküne karşı alınacak mülkün mevkii vakıf malının mahaf ve mevkiinde şeref ve rağbette aşağı olmaması şarttır. Buna göre bedel alınacak mülkün mevkii şeref bakımından Vakıf malına ya eşit olmalı, yada daha iyi olmalıdır. Daha aşağı olunursa o istibdal geçerli olmaz.Koçanlara baktığımda ilgili vakfa değerinden yüksek ne kadar ödendiği de yazmamaktadır. Demekki yapılan devir işlemi en baştan yok hükmündedir. En baştan yok hükmünde olan devirler için de kimse ben zamana oynadım ve kazandım diyemez. Kurallar hiyerarşisi – Anayasa kuralı , yasaların üstündedir.

1955’te yapılan Fasıl 337 Evkaf Yasası Ahkam ül Evkaf kurallarına göre Vakıf mallarının devredilemeyeceğine, elden çıkarılamayacağına, satılamayacağına ilişkin hükümleri içermektedir. Bu da Ahkam Ül Evkafın devam ettiğine dair bir göstergedir.Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının110 (2) maddesi, KTFD Anayasasının 96. maddesi nihayet KKTC Anayasasının 131. maddesi Ahkam ül Evkafın yürürlükte olduğunu her biri vaz ettikleri kurallarla belirtilmektedir. Ahkam ül Evkaf (yani Evkaf Hukuku) 1960 Anayasası ile Cumhuriyet hukukuna dahil edildiğine göre (1960 anayasası 110. madde), GKRY bu anayasal hükümle bağlıdır.

2-1900’lü yılların başında İngiliz döneminde önce Kıbrıslı Rumlara vakıf malları kiralandı daha sonra İngiliz bu Kıbrıslı Rumların icarında olan malları onlar adına tapulu mal yaptığını söylemiştik. Enteresan olan ise İngiliz yönetimi vakıflara kira ödemeye devam etti. Hatta İngiliz 1960’a kadar, daha sonra Kıbrıs Cumhuriyeti de 1963 olaylarına kadar kira ödedi. İşte zamanaşımını kıran diğer olgu da Ahmak ül Evkafın ana kuralından (vakıf malı devredilemez) ve bu kuralın İngiliz döneminde ve Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında var olmasından dolayıdır ki, kira ödenmeye devam etti. Kiracının ödemeye devam etmesi zamanaşımı iddiasını kıracak önemli bir karşı argümandır.

3- Sayın Hatay’ın ortaya attığı zamanaşımı iddiasını çürütecek bir başka argümanım ise usulidir. Zamanaşımı itirazı aslında bir ‘defi’dir, diğer bir ifadeyle ön itirazdır. Vakfa karşı mücadele eden Kıbrıslı Rumlar’ın avukatları Kıbrıslı Rumlar’ın zamanaşımı ile ilgili itirazları davaların en başından yapmaları gerekirdi. Eğer Sayın Hatay bu tesbitini daha önceden yapsaydı belki Kıbrıslı Rumları temsil eden avukatlar bundan yararlanabilirdi. Ancak davaların şu an esasına girilmiştir.

4-Sayın Hatay’ın zamanaşımı argümanına karşı örnek bir davayı da temas etmeden geçemeyeceğim. Tersefan çiftliği davası  olarak bilinen davada Rum köylüler 36 yıllık zamanaşımı geçmiştir iddiasıyla açılan davada, Kıbrıs Cumhuriyeti Yüksek Mahkemesi (ki yargıçların çoğunluğu Rumdu) zamanaşımı nedeniyle davayı reddetmiş ve mülklerin vakıflarda kalmasına hükmetmiştir. O zamanki Kıbrıs Cumhuriyeti mahkemesi zamanaşımına hükmetmez iken, şimdi bizim veya AİHM”in zamanaşımı iddiasını dikkate alacağını düşünmemekteyim.

5-Zamanaşımı ile ilgili vakıf mallarına karşı yapılan tasarruflar esasen şu şekildedir; Kıbrıs adasının İngiltere’ye kiralık olduğu dönemde birçok taşınmaz mallar, vakıf malları dahil, Tapu Sicillerine kayıtlı olmadığı nedeniyle, söz konusu taşınmaz malların kaydına olanak sağlamak için, İngiliz Sömürge Yönetimi 1907 yılında 12/1907 sayılı Taşınmaz Mal Tescil ve Değerlendirme Yasasını geçirmiştir.

Söz konusu Yasa kilise emlakini korumasına rağmen, bazı vakıflarla ilgili Osmanlı Türk İmparatorluğu ile İngiliz İmparatorluğu arasında imzalanan 4/6/1878 tarihli Savunma ittifak Anlaşmasına ekli 1/7/1878 tarihli Protokole ve Ahkam ül Evkaf Prensiplerine aykırı bazı hükümler getirmiştir.

Ancak söz konusu aykırılığa bakılmaksızın, 12/1907 sayılı Yasanın yapıldığı zamanlarda Kıbrıs’ta Osmanlı Hukuku ve Kanunları yürürlükte idi, yani “Maraş’taki Türk malları”nı ilgilendiren Osmanlı Arazi Kanunu yürürlükte idi ve zaten Ahkam ül Evkaf Prensipleri de 1571’den bugüne kadar da halen yürürlüktedir.
Bu yasadaki Vakıf mülkleri ile ilgili olan 29. madde, Arazi-Mevcoufe ve İcarateyn Mevcoufe türü vakıflara, taşınmazlarını 10 yıl tasarrufunda bulunduranların zaman aşımı nedeniyle iktisap edebileceklerini öngörülmektedir. Ayni şekilde öncülerinin tasarrufunda olması nedeniyle tasarrufları kendilerine miras yolu ile intikal eden söz konusu taşınmazları isimlerine kaydedebileceklerini de öngörmektedir.

Ancak Lala Mustafa Paşa Vakfı mazbut vakıf ve Abdullah Paşa Vakfı da mülhak, vakıf türünde vakıflar oldukları nedeniyle 12/1907 sayılı Yasanın kapsamı içerisindeki bahsedilen Arazi Mevkufe ve İcaretein Mevkufe değillerdir.

Kapalı Maraşta ısdar edilen koçanlarda birinci tescil Abdullah Paşa Vakfına yapılmış olup, mülhak vakıf olarak kayda geçirilmiştir.

Söz konusu taşınmaz mal, tapu kütüklerine ilgili taşınmaz mal “Arazi- Mevkufe” veya “İcarateyn Mevkufe” olarak kaydedilmediği için, hem bu 12/1907 sayılı yasaya göre hem de Ahkam ül Evkaf Prensiplerine göre de vakıf taşınmaz mal elden çıkarılamayacağı ve/veya devredilemeyeceği ve sürekli olduğu ve/veya zaman aşımından iktisap edilemeyeceğinden söz konusu tapu kütüklerinde Rumlara yapılan, devirler ve/veya intikaller ve/veya tesciller yasadışı olup, geçersiz olduğu bulgusunu yapabiliriz.

6-Eğer Sayın Hatay’ın iddia ettiği gibi zamanaşımından vakıfların davaları sekteye uğramış olsaydı, bizim Anayasa veya İdare Mahkemelerimizde bu husus öncelikli olarak değerlendirilir ve sonuca varılırdı. Halbuki vakıflar TMK’da taraf olduktan sonra konu önce CERTİOARİ başvurusu ile Anayasa Mahkemesine gitmiş,ardından başka bir meselede Yüksek İdare Mahkemesi’nde görülmüştür. Her iki davada da vakıfların davalara taraf olmasının iptali talebi reddedilmiş ve zamanaşımı gündeme gelmemiştir.

Kim Alacaklı ve Realiteler;

1960 yılına kadar Vakıflara kira ödenmeye devam etmiş. Sonra kira kesilmiş. Yani bu kiralardan dolayı vakıftan alacak hakkı vardır. Öte yandan, arazi vakıf malı dahi olsa, Kıbrıslı Rum veya bir yabancı, elindeki belgeye göre bir otel yapmış ise ve bunu 43 yıl boyunca kullanamadıysa onun haklarını da AİHM teslim edecektir diye düşünüyorum. Diğer bir ifadeyle, Vakıflar toprak sahibi olarak gerçekte gözükse dahi, üzerine yatırım yapan yabancı yatırımcılarla vakıflar mutlak surette masaya oturmaları gerekecektir

AİHM”nin yerleşik içtihatlarına bakıldığında “kullanım kaybı” konusunda bir karar çıkmasını engellemek pek mümkün gözükmemektedir. Ancak burada önemli olan şu an için yaklaşık 570 civarında olan ve milyonlarca Euro”ya tekabül eden Vakıflarla ilgili davalarda politik pozisyonumuzun ne olacağına karar verip, Vakıf tezlerimizin desteklenebilir hukuki gerekçelerle mahkeme önünde kayda geçirilmesi gerekmektedir. Aksi halde hem maldan olacağız hem de üstüne milyonlarca Euro kullanım kaybı ödeyeceğiz. Bu yüzden TMK önündeki davalara önem verilmeli ve vakıfların mülkiyet iddiaları  mahkemeler önünde savunulmalıdır. Örneğin biz daha 2005 yılında Mağusa Mahkemesinin kapalı Maraş’ta bulunan taşınmazların Abdullah ve Lala Mustafa Paşa vakıflarına ait olduğuna dair tespit kararı gereği tapu kütüklerinde ilgili vakıflar adına koçan düzeltme işlemlerini dahi yapmadık!

Sonuç:

Vakıf malları geçmişte gerçekten yağmalanmış! Kimi vakıf yöneticileri buna sessiz kalmış, kimisi de Sayıın Hatay’a göre deli deli konuşmuş. Sayın Hatay”ın yazısında ifade ettiği gibi zamanında vakıf yöneticileri vakıf mallarının yağmalanmasına göz yummuşlar ise, Hatay’ın yazısında belirttiği bedduayı o zaman hak ediyorlar demektir. Zamanında vakıf yöneticileri bu tür usulsüzlüklere göz yummuşlar ki, zamanın padişahı Kanuni Sultan Süleyman aşağıdaki bedduayı salık vermiş!

Bu yüzden bu davalar özel öneme haizdirler ve şimdiki vakıf yöneticilerine büyük sorumluluk düşmektedir. Usulünce davalar takip edilip, siyasi destek alınmalıdır.  Bu şekilde başarılı olabilecek yöneticiler için de bir hayır dua salık verilmiştir. Her iki duayı da nacizane hukuki tespitlerimle birlikte paylaşıyor, vakıf malları ile deli deli konuşmak yerine, bu mallar ile ilgili gerçekçi hukuki ve siyasi tasarruflar temenni ediyorum.

VAKIF DUASI; Her kimse ki; Vakıflarımın bekasına özen ve gelirlerinin artırılmasına itina gösterirse; Bağışlayıcı olan Allah-ü teala’nın huzurunda ameli güzel ve makbul olup, mükâfatı sayılmayacak kadar çok olsun. Dünya üzüntülerinden korunsun ve muhafaza edilsin inşallah. (Kanuni Sultan Süleyman-950H/1453 M)

VAKIF BEDDUASI; Her kim ki; Allah’tan korkmayıp, vakıf mallarına zarar vermeye niyet eder veya değiştirirse; Dünya da zalimler grubundan sayılsın. Ahirette elleri boş, Allah’ın rahmetinden mahrum ve sonsuz azaplarla azap olunsun! (Kanuni Sultan Süleyman)

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar