Ses - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Köşe Yazarları

Ses

Ahmet OkanAhmet Okan

Evinden çıkacak, Kardeş Ocağı’na gidecek ya da Enver’in kahvehanesine.

Arabaya gerek yoktu.


Aynı şekilde bir parka bahçeye ya da sinemaya gitmek için arabaya gereksinim duyulmazdı.

Kim nereye gidecekse, yaya giderdi.

Böyle olunca Lefkoşa’nın dar yolları insanlarla dolar taşardı.

Temiz tertipli insanlar sokak sokak yürür gideceği yere varırdı…

Köşklüçiftlik’teki pastanelere de yaya gidilirdi.

Bisikletlerle gidenler de olurdu elbet.

O bisikletli dönemlerde günümüzde olduğu gibi geniş kaldırımlar yoktu.

Lefkoşa içinde geniş kaldırımlar bir tek eski törenlerin yapıldığı Cemal Gürsel Caddesi üzerindeydi.

Hepsi o kadar.

Lefkoşa’nın içinden kenar kenar yürürdü insanlar.

Kaldırım yok, sekiler vardı…

Diyeceğim, insanlar yürürdü…

Belki de yürümek denen insanlık hali unutulunca birçok şey bozulur oldu!

Çarşıya, pazara, parka, bahçeye, sinemaya, tiyatroya, okula, kahveye, pastaneye yürüyerek gidilirdi.

Yollar insanlarındı, onları yollarda görmek mümkündü.

Böyle olunca bir parkta, bir pastanede, bir kahvede, bir yol üstünde karşılaşanlar birbirlerini görmüş olurlardı ister istemez.

Bir yerden bir yere giderken birçok insanla merhabalaşmak, el sıkışmak, muhabbet etmek mümkündü…

Kızlı erkekli grup grup liseli öğrenciler pastanelere giderlerdi kimileri açıktan açığa kimleri gizliden gizliye.

Yakın okul arkadaşları birbirlerini, birbirlerinin kapısından alırlar sonra okul yolunu tutarlardı ki ne güzel bir şeydi.

Bunun için her kapı bilinirdi ve her kapı açıktı ve her an birinin kapıdan içeriye girmesi mümkündü.

Sokaklar birbirine bağlıydı ve yakın sokakların çocukları da bir o kadar birbirlerine bağlıydı.

Turgut Reis Sokak’ta oturan biri, Alparslan Sokak’ta oturan arkadaşını alır, o sokaklarla birleşen Abdi Çavuş’ta ortak arkadaşları varsa onu da almayı ihmal etmeyerek gidecekleri yere birlikte giderlerdi.

Güzel bir dünya yaratılmıştı Venedik surlarının içinde ki başka şehirlerde, başka ülkelerde olmayan…

Arkadaşlığın, dostluğun, vefanın ve her bir güzelliğin yükseldiği yıllardı ki pikapta Neşe Karaböcek’ten 45’lik şarkılar dönerdi ve sanki efkalipto ağaçlarının uğultuları o şarkılara eşlik ederdi…

İşte o sokaklarda çınlayan bazı sesler, o sokakları yaşayanların kulaklarında kalacaktı ömür boyu yüzlerinden gayrı…

Ahmet Mehmet Dubara’yı yetişen nesiller onun sokak sokak çınlayan sesini asla unutamazlar.

O ses rengi, o kendine mahsus ahenk kulaklarda çınlar durur.

İsmet’in, Çoronik’in bir de Papaz Memed’in sesi gibi.

Nasıl anlatsam,

Sesin de bir karakteri, bir kişiliği var ve o sesler, o yüzler Lefkoşa’yı Lefkoşa yapardı, o sarı taşlar, o kerpiç evler gibi…

Bazan, birçok ses duyabilir insan,

Maziden kalan…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar