“Sen yeter ki iste…. Ben buradayım” - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Poli

“Sen yeter ki iste…. Ben buradayım”

büyükhan
Öntaç Düzgün
Öntaç Düzgün

Süleyman Ergüçlü 1954 doğumlu bir Lefkoşalı. Farklı yönde bir akademik eğitim almış olmasına rağmen profesyonel kariyerini medya alanı üzerinden edindi. KKTC ölçeğinde gelinebilecek en yüksek noktadan, genel yayın yönetmenliğinden kendi isteği ile emekli oldu.

Süleyman Ergüçlü’yü son yıllarda gözlemleyenler, zamanın büyük çoğunluğunu Lefkoşa Surlariçi’nde geçirmekte olduğunu, nerede ise bütün sosyal ilişkilerini bu bölgenin ilişkiler merkezi konumundaki Büyük Han’da yeniden oluşturduğuna tanık olabilirler.


Medya üzerinden ülke ve dünya sorunları üzerinde fikirler yürütmüş, çok defa yurtdışı ziyaretler yapmış, muhtemelen ülkeyi karış karış gezmiş birisi nasıl olur da en sonunda Lefkoşa’ya ve onun da kalbi sayılacak Surlariçi’ne sığınır? Neden geçmişinde eksik kalmış bir ilişkiyi tamamlar gibi kapı kapı gezip yöre esnafının her birinin ayrı ayrı fotoğraflarını çekip sergi açar? Süleyman Ergüçlü’ye bu soruları sorduk ve ortaya Lefkoşa’ya “diyet borcu” olan hüzünlü bir Lefkoşalı öyküsü çıktı.

öntaç-düzgün

Poli: Neden böyle bir sergi açma gereksinimi duydunuz?

Süleyman Ergüçlü: Bu sorulara cevap verebilmek için önce Büyük Han’dan başlamak lazım. Büyük Han her açıdan çok güzel bir yerdir. Tarihi dokusu, ambiyansı çok huzur vericidir. Buranın müdavimi olmuş yabancılarda da görüyorum ki sosyal açıdan herkese huzur verebilen bir yer. Duygusal açıdan da içimize yerleşmiş bir yer. Bu nedenle 2003 yılından beridir Türk olsun, Rum olsun veya diğer ülkelere mensup arkadaşlar olsun burada buluşup görüşmekten büyük bir keyif alıyoruz.

Neden Lefkoşa sorusuna gelince; Ben Lefkoşa Surlariçi’nde, Yenicami Mahallesi’nde Karabuba’da doğdum. Kısa bir süre sonra Selimiye Mahallesi’ne şimdiki turizm bakanlığının olduğu kışlanın arkasında bir yere taşındık. Daha sonra ise, Sarayönü’nde mahkemelerin arkasında Polis Sokak’ta yaşadım ve orada büyüdüm. Bu nedenlerle Lefkoşa’ya özel bir sevgim var.

Yaklaşık on yıl önceye kadar bu bölge dibe vurmuştu. Bölgede yaşanan suç oranları tarihinin en yüksek seviyesine çıkmıştı ve bu bölgeye gelmekten bile çekinir olmuştuk. Sonra durumda kısmi düzelmeler başladı ve bölgeye kim oldukları ve ne iş yaptıkları daha belirgin olan işçi aileleri gelmeye başladı. Bu dönemde bir gün kızım Hazar’ı getirdim ve Surlariçi’nde bir gezinti yaptık. Amacım doğup büyüdüğüm bu yerleri ona tanıtmak ve sokakların mekanların benim ile olan geçmiş ilişkisini anlatmaktı. Bu gezintiyi yaptık ama büyük karmaşık duygulara kapıldım. O gece eve gittiğimizde, Lefkoşa, eski Lefkoşa bana konuştu ve hüzünlü şeyler söyledi. Ben o denenleri kağıda döküp gazetede “Nankör” başlığı ile yayınladım da. Daha sonra Arda Gündüz o yazıyı okumuş, çok duygulanmış ve “Ben Lefkoşa” diye çok güzel bir müzik parçası besteledi. Sonuçta demek istediğim şu ki; Lefkoşa ile, terk etsem de peşimi bırakmayan güçlü bir bağım olduğunu kabul ettim ve bıraktığım yerden devam etmeye çalışıyorum.

ergüçlü

Poli: Önceki hafta sonu, Lefkoşa Surlariçi esnafının tek tek resmedildiği bir gotoğraf sergisi açtınız. Açılış konuşmanızda bu insanları birer kahraman olarak nitelediniz ve kimliklerini ise “Surlariçi’ni terk etmeyenler” olarak sergilediniz. “Terk etmeyenler” vurgusu neden sizce bu kadar önemlidir?

Süleyman Ergüçlü: Ben, maalesef üzülerek söylüyorum ki terk edenlerdenim. Çok sayıda Lefkoşalının yaptığı gibi gözümüz dışarıdaydı. 1974’ten sonraki şartlar bu durumu biraz da teşvik etmişti ama lüks semptlere gitmek, güzel villalar sahibi olmak hep içimizde vardı. Ama şimdi bakıyorum da Lefkoşa’ya karşı kendimi “nankör” gibi hissediyorum. Bu nedenle sergide tanıtmaya çalıştığım insanlar, son derecede takdir ettiğim ve yanlarında utandığım insanlardırlar. Çünkü onlar Lefkoşa’ya nankörlük etmediler. Lefkoşa’yı terk etmediler, Lefkoşa’ya sahip çıktılar.

Bu günlerde Lefkoşa’yı çok keyifli görüyorum. Yeni yeni iş yerleri eğlence yerleri açılıyor, gençler gelmeye başlıyor ve bu beni çok mutlu ediyor. Bu güzel şeyler hep bu sergide yer alan ve daha sonraki sergilerde yer alacak olan güzel insanların direnişi sayesinde oldu. O insanlara hepimizin bir teşekkür borcu olduğunu düşünüyorum ve o sözleri onlar için bu nedenle söylüyorum.

Poli: Sizi herkes artık Surlariçi’nde boynunda fotoğraf makinesi asılı gezen birisi olarak tanıyor. Kafanızda sergi fikri oluşunca bu insanlarla nasıl bir iletişim kurdunuz? Oturup çay kahve içip niyetinizi mi anlattınız?

Süleyman Ergüçlü:  Ben doğma büyüme Lefkoşalı olduğum için bu insanların çoğunu zaten geçmişten tanıyorum. Haliyle bir iletişim geçmişimiz vardır. Dolayısı ile iletişimde bir zorluk yaşamadım.

Bu fotoğrafları ilk çekmeye başladığımda, aklımda bir sergileme fikri yoktu. Bir kitap hazırlamayı düşünüyordum. Ancak fotoğraflar çoğaldıkça, sergileme fikri ortaya çıktı. Sağolsunlar Telsim-Vodafon da bu olayı sahiplenince, kendiliğinden bu sergi ortaya çıktı. Ancak şunu söylemem gerekir ki; bu sergide sadece 50 fotoğraf sergilenmektedir. Oysa Lefkoşa Surlariçi esnafı bu kadarla sınırlı değildir. Bu çalışma devam ediyor ve bizim amacımız 150-200 civarında insanımızın sergilenmesidir. Öyle görünüyor ki önümüzdeki günlerde ikinci bir sergi, belki üçüncü veya dördüncüsü de olacak. En sonunda bütün bu çalışmayı bir kitap olarak toparlayacağız. Yıllar sonra bu Surlariçi’nde kimler iş yapmış kimler yaşamış diye merak edecek olanlara bir kaynak oluşturmayı planlıyorum.

Poli: İlk kimin fotoğrafını çektiğinizi hatırlıyor musunuz?

Süleyman Ergüçlü: İlk fotoğrafı burada Büyük Han’ın kahvecisi rahmetlik Ahmet dayıyı çekmiştim. Karşıda kahvehanenin girişinde asılı olan büyük boy fotoğrafı. Bir sergileme amacımız yoktu, hatıra olsun diye çekmiştik.

Ahmet dayı tipik bir Kıbrıslı idi, güçlü bir arkadaşlığımız olmuştu. Eğer herhangi bir gün tıraşsız gelsem “noldu Süleyman bir sorun mu var? Bu gün tıraş olmadın da” derdi. Çok iyi Rumca bildiği için 12 yıldan beridir nerede ise her cumartesi buluştuğumuz Rum arkadaşlarımla da çok iyi diyalog kurardı. Sonra onu kaybettik ve anısına bir şeyler yapalım diye düşündük. Arşivimde bu fotoğrafı bulunca onu insan boyunda büyütüp kahvehanenin girişine astık. Şimdi artık o orada sandalyesine oturup bizi seyrediyor.

ergüçlü1

Çevredeki esnaf, Ahmet dayının dostları bu durumdan çok mutlu oldular. Bu fotoğraf beğenilince “neden olmasın?” diye düşünmeye başladım. Bölge esnafının fotoğraflarını çekme ve sergileme fikri biraz da bundan doğdu. Vodafon ile yaptığımız anlaşmaya göre, sergilenen fotoğrafları, insan boyutlarına getirip sahiplerine iade edeceğiz. Bu ayni zamanda bizim onlara bir teşekkürümüz olacak.

Poli: Surlariçi Güney Lefkoşa’ya bakacak olursak, orada 1974’ten sonra bir süre  şaşkınlık yaşandı ve  sonra bir toparlanma sürecine girildi. Önce gençler geldi, sonra kafeler oluştu, müzik, tavernalar derken, Makarios Caddesi’ndeki ekonomik krizden sonra çok uluslu şirketler de Surlariçi’ne gelmeye başladı. Bölge, eski otantik kimliğinden bir miktar uzaklaştı. Mekanlar paranın satınalabildiği kapitalist bir kimliğe dönüştü. Siz Kuzey’deki süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Süleyman Ergüçlü: Biz sürecin daha çok başındayız.Sürecin nasıl gelişeceğini doğrusu pek kestiremiyorum. Ancak ümidim, belediyenin ve hükümetin bu süreci doğru yönlendirmeleridir. Bence bu görev hiç de zor değildir. Dünyada bunun çok sayıda örnekleri vardır ki buralardan esinlenilebilir. İlk aklıma gelen ve benim çok severek gittiğim Stockholm örneği vardır. Bu şehrin oluşumunda görev almış uzmanlarla tanışıp görüşme olanağım oldu. Orası da tıpkı bizim Lefkoşa gibi dibe vurmuş ve daha sonra bir toparlanma sürecine girmiş. Orada doğru bir planlama ile bu günkü haline ulaşmış. Orada tarihi yaşıyorsunuz ama ayni zamanda 21’nci yüzyılı da yaşıyorsunuz. Bizim Lefkoşa daha küçük bir mekan olduğu için bence bunu daha kolay organize etmek mümkündür. Bence Lefkoşa bizden bunu bekler.

Poli: Serginiz ve görüş ve duygularınızı bizimle paylaştığınız için size çok teşekkür ederiz.

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar