Romanya izlenimleri-5 Peleş Sarayı - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

Romanya izlenimleri-5 Peleş Sarayı

Saray desen saray değil, kale desen kale değil. İkisi arası büyük ve lüks bir bina. Karpatların eteklerine ve kutsal sayılan Sinai Manastırı’nın üst başına kurulan ve Alman zevkini yansıtan bu bina, Kral I. Carol’un yazlık sarayıydı.

Tarihte I. Carol (1839-1914) olarak bilinen Romanya’nın birinci kralı, Karl Hohenzollern-Sigmaringen adıyla Almanya’da doğdu. Romanya asilzadeleri, ülkeleri için bir kral aramaya başlayınca Karl’a teklif götürdüler. 1869’da kabul edince yola koyuldu. Gizlice bir trenle Budapeşte’ye geldi. Bükreş’e tren yolu olmadığı için atlı araba ile seyahatini sürdürdü. Sınırı geçer geçmez ilk iş olarak adını değiştirdi ve “Carol” oldu. ( Carol, Karl’ın Romencesi.) Sınırın öteki tarafında Alman iken sınırın bu tarafında birdenbire Romen oldu. Sonra da Rumence öğrenmeye başladı. (O sıralarda ülkenin adı Romanya idi.)
Bükreş’e gelince ciddi bir sorunla karşılaştı. “Kral” unvanını kullanamayacaktı çünkü Romanya henüz bağımsız bir ülke değildi. Kâğıt üzerinde de olsa Romanya, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir eyaleti idi. O da “Prens” unvanını kullanarak bu sorunu halletti. 1878 Osmanlı-Rus savaşından sonra Romanya bağımsızlığını ilân edecek ve Carol muradına erecekti. 1881 yılında “Kral” unvanı ile tahta oturacaktı.
En büyük başarısı olarak Romanya’ya bağımsızlık kazandırmış olması sayılır. Bir diğeri de Plevne Savaşı’nda Ruslar yanı sıra Osmanlılara karşı savaşması ve zafer kazanmasıdır. Savaşta ne denli yararlı olduğu pek belli değil ama savaşta ele geçirdiği ganimetlerin bir kısmı Peleş sarayında halâ sergilenmektedir. Geride bıraktığı en büyük eser de Peleş sarayıdır. (Bu sarayı yaptırmak için gerekli parayı nasıl elde ettiğine dair bir bilgiye rastlamadım. Yapılan tahminlere göre, sarayı tamamlamak için 120 Milyon Dolar harcamıştı. Halbuki krallığı döneminde parasızlık ve çaresizlik sonucu ayaklanan birçok köylü isyanını bastırmak zorunda kalmıştı.)
Prens Carol 1872’de Sinai’nin üst başında 1,300 Kilometre karelik bir arazi satın alır. Avlanmak için oraya bir saray, ahırlar, askerler ve hizmetçiler için lojmanlar yaptırır. Bir yıl sonra da Peleşt sarayının temeli atılır. 10 yıl sonra sarayın açılış töreni yapılır. Ne var ki sarayın iç dekorasyonu kralın ölüm yılı olan 1914 yılına kadar sürer gider.
Sarayın 170 odası bulunmaktadır. Oda dediğime bakmayın, her biri orta boy bir salon büyüklüğünde. 30 tane banyo ve tuvaleti, bir de asansörü vardır. Büyük kristal avizeleri ışıklandırmak için sarayın bir de elektrik jeneratörü bulunuyordu.
Her oda kullanılış amacına göre ve farklı stilde dekore edilmişti. Vitraylar ve tahta oymacılığının usta işi olduğu göze çarpıyor. Bir örnek vermek gerekirse, beylerin kahve içip sigara tüttürdükleri salon “Türk Odası” idi. Halı ve kilimleri ile, bakır tepsiler ve bakraçları ile, sedir ve çinileri ile rahatlıkla Topkapı Sarayı’nda bir oda olabilirdi. Bunun gibi Floransa odası, Moor (Arap-İspanyol karması) odası, İsviçre odası, say sayabildiğin kadar.
Anlaşılan Kral silâhlara meraklı biriydi. Sarayın birkaç odasının duvarlarından, dünyanın dört bir tarafından toplanmış, 4,000’den fazla antik silâh sarkmaktadır. Kralın çalışma odasının duvarları kitaplarla doludur. Buranın en ilginç yanı ise ortadaki rafın gizli bir kapı olması. Kral arzu ettiği zaman o gizli kapıdan kimseye görünmeden yatak odasına çıkabiliyordu.
Aslında sarayda benim dikkatimi esas çeken kraldan çok, kraliçeydi. Kraliçe Elisabeth, bir Alman prensesiydi ve Kraliçe Victoria’nın oğlu Bertie’ye (daha sonra Kral VII. Edward) eş olarak hazırlanıyordu. Prensin kızkardeşi, prensesi yeterince güzel bulmadığı için onun yerine sarışın, uzun boylu Danimarka prensesi tercih edildi. Artık Carol olan Karl 1869 yılında kendisine bir eş bulmak için Avrupa turuna çıkar. (Romanya anayasasına göre, kral bir Romen kadınla evlenemezdi.) Elisabeth Romanya kraliçesi olarak seçildi ve aynı yıl içinde evlendiler.
Prenses, pek güzel değildi ama sağlam bir eğitim almıştı. Klasik diller (Latince ve eski Yunanca) ve felsefe eğitimi aldıktan sonra Berlin Güzel Sanatlar Akademisi’nde tahsilini sürdürdü. Bu arada Clara Schumann ve Anton Rubinstein gibi ustalardan piyano dersleri aldı. Sarayda sergilenen 2,000 dolayında tablo arasında kendisinin eserleri de bulunmaktadır.
Kraliçe, “Carmen Sylva” takma adıyla 50 dolayında kitap yayımladı. Hem de dört dilde: Romence, Almanca, Fransızca ve İngilizce. Kitapları arasında şiir, piyes, roman, öykü, deneme ve çocuk masalları bulunmaktadır. Bu arada Romence’den batı dillerine ve batı dillerinden Romence’ye çeviriler yaptı. Carmen Sylva’nın yayımladığı Fransızca kitaplar, Fransız Akademisi’nin dikkatini çekmiş ve yazar ödüllendirilmişti. Carmen Sylva döneminin önemli yazarlarından biri sayılıyordu.
Kraldan farklı olarak fakir insanlara karşı ilgisiz değildi. Kendi parasıyla hastaneler ve fakirhaneler yaptırdı. Etrafına topladığı soylu kadınlarla bu hayır kurumlarını ayakta tuttu ve Romen kadınlarına rol model olmaya çalıştı.
1874’te üç yaşındaki kızını kaybedince hayata küstü, içine kapandı ve kendini sanata ve hayır işlerine adadı. Bu arada yetenekli gençleri sürekli desteklemeye özen gösterdi. Onları sıkça saraya davet etti ve onlara maddi katkılarda bulundu. Buna en güzel örnek de dahi çocuk George Enescu idi.
Etrafında izlediği soyluların çürümüşlük ve ikiyüzlülüklerini gördükçe güncesine şuna benzer cümleler yazıyordu: “İnsanların bizlere nasıl tahammül ettiklerine akıl sır erdiremiyorum.”


Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar