Papazın Bağı - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Pazar, Mayıs 19, 2024
Köşe YazarlarıSürmanşet

Papazın Bağı

Şenay ÇelikkayaŞenay Çelikkaya

Ankara’ya ilk geldiğim yıllarda, bir işlem için KKTC Büyükelçiliğine gitmem gerekti. Bir türlü taksi alışkanlığı kazanamadığım için de genellikle toplu taşım araçlarını kullanırım. Ankaralı bir arkadaşıma ‘Kızılay’dan Gaziosmanpaşa otobüsüne binip, şoföre KKTC Büyükelçiliğine gideceğimi söylesem yeterli olur mu?’ diye danışmıştım. ‘Hayır, KKTC Büyükelçiliğini bilmeyebilirler, sen Papazın Bağı’nda ineceğini söyle, indiğin yerden karşıya geç, sizin elçilik karşı sokakta’ demişti. Papazın Bağı’nı ilk kez duyuyordum ve arkadaşımın espri yaptığını sanmıştım. O gün otobüsten ‘Papazın Bağı’ diyerek rahatça indim. İndiğim yere bakınınca üzerinde ‘Papazın Bağı’ yazan bir tabela gördüm ama etrafta ne bağ var ne Papaz! Çok da dikkatli bakıp araştırmadım; biraz da içerlemiştim doğrusu, KKTC Büyükelçiliğini bilmeyip Papazın Bağı’nı bilen şoförlere. Kendi telaşımdan üstünde durmadım ve yıllar geçti.

Bir gün Gaziosmanpaşa tarafına üç arkadaş saha görevine gittik. İşimiz bitince Ankara’yı avucunun içi gibi bilen ekip arkadaşımız ‘Papazın Bağı’nda bir çay içip geçelim ofise’ diye önerdi. Böylelikle benim için KKTC Büyükelçiliğine giderken ineceğim durağın adı ve hafızamda sadece bir tabelada ismi olan Papazın Bağı’nı da görme şansı buldum.


Tabelanın ilerisinde bulunan girişten aşağı doğru indikçe, adeta büyüyen ve coşan bir ormanın içinde buldum kendimi, Koca şehir bir anda yok oluverdi, korna sesleri, insan kalabalığının uğultusu, tüm o mekanik sesler yerini kuş cıvıltılarına, inceden akan suyun sesine bıraktı. Orman kendini adeta insanlardan saklamıştı. Asırlık çam, çınar, dut, Ankara armudu, Ankara ayvası, üvez, ceviz ve muşmula ağaçlarının sıklığından gökyüzü bile görünmüyordu.  Biraz araştırınca Papazın Bağı’nın çok güzel ve düşündürücü bir hikayesine ulaştım.

“Kimilerine göre Papazın Bağı’nı Atatürk, Cumhuriyet’in ilk ikizleri olması nedeniyle Necati-Hayati kuloğlu ikizlerine bağışlamıştır, kimilerine göre de bağ alanını baba Ahmet efendi, ülkeyi terk etmek üzere olan bir Ermeni ailesinden satın almıştır ancak Kuloğlu ailesi iki rivayetin de tam olarak gerçek olmadığını söylüyor. Ermeni bir ailenin Ankara’yı terk etmesiyle bağın devlete geçtiğini ve baba Ahmet Efendi’nin bağı 1936 yılında devletten açık artırmayla satın aldığını belirtiyor. O dönemde acı dolu, hüzünlü olaylara da tanıklık etmiş Papazın Bağı… Ahmet Efendi uzun süre bağı, yazlık olarak kullanıyor fakat zaman içinde ailenin ekonomik durumu kötüleşiyor. Papazın Bağı’na yerleşip burada yaşamak zorunda kalıyorlar. Eskiden çamaşırlar kazanlarda su kaynatılarak ve tokaçlanarak yıkanırmış. Bağ evinde, çamaşırlar, kaynatıldığı açık ateşten indirilip tokaçlanmaya başlandığında, o açık ateşte gözleme yapılır ve çay demlenirmiş. Çamaşır gününün yorgunluğu çay ve gözleme ziyafetiyle atılmaya çalışılırmış. İşte böylesi bir günde meraklı bir ODTÜ’lü öğrenci, Ahmet Efendi’nin çamaşır yıkayan eşi Şaziye Hanım’ı görür ve bağ evini görmek için izin ister. Şaziye Hanım öğrenciye izin verir ve ardından da yaptığı gözlemelerden ve çaydan ikram eder. Öğrenci ücret ödemek ister, Şaziye Hanım kabul etmez. Öğrenci ısrar eder, Şaziye Hanım da ısrarla reddeder. Sonunda öğrenci gelecek hafta sonu, arkadaşlarıyla buraya gelmek istediğini söyler. Tek koşul ise Şaziye Hanım’ın bu kez ikramlar karşısında ücret kabul etmesidir nitekim öyle de olur. Giderek artan yoksulluk içinde misafir gruplarının bıraktığı paralar oldukça işe yarar niteliğe bürünmeye başlar. Böylece Şaziye Hanım bu işi sürekli yaparak aileye ekonomik destek sunmaya karar verir. Bağ evi bugünkü işlevine bu şekilde kavuşur, Yıl 1963’tür.
Papazın Bağı adı sonradan çıkmış. Bu bölgede, geçmişte Hristiyan nüfus yaşadığı ve alanın çok yakınında kilise olduğu için, Papazın Bağı işletmeye açıldıktan ve çok rağbet görmeye başladıktan sonra, yakın çevredeki bazı rakipleri ‘oraya gitmeyin, orayı papazlar işletiyor…’ şeklinde bir söylenti yaymaya başlamışlar. Buna rağmen söylenti amacına ulaşmamış aksine halk burayı çok sevip, vazgeçmemiş. Bu yerin adı halk arasında Papazın Bağı olarak bilinmeye ve bu adla sevilmeye başlanmış.”

Zamanla bağ evi şehrin rantı en yüksek alanında, adeta yalıtılmış, dokunulmamış, gizli bir cennet bahçesi olarak kalır. Beton cehennemi içinde saklı bir orman… İşte o zamanlarda Papazın Bağına çok güçlü talipler çıkar. Büyük paralar teklif edildiği gibi sıklıkla aba altından sopa da gösterilir ama aile bağ evini satmamakta direnir. Bu güzel cennet bahçesini betona teslim etmek istemez. 1994 yılında, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’ne başvurarak mekanın 1. dereceden doğal sit alanı ilan edilmesini sağlarlar. Papazın Bağı artık kurtulmuştur…

Papazın Bağı materyalist zihniyetin, doğa sevgisi ve vefakarlık karşısında aldığı en büyük yenilginin de simgesidir. 14 bin metrekarelik alan üzerindeki bu harika ormanın yerine bir otel veya bir alışveriş merkezi dikilmesini engellemek için kararlılıkla mücadele eden Ahmet Kuloğlu ve ailesine Ankaralılar koca bir teşekkür borçludur. İnsanlık adına güzel bir derstir; doğayı korumak hepimizin görevidir ve inanarak verilen her mücadelede zafer tüm insanlığın olacaktır. Tıpkı Kuloğlu Ailesi gibi ormanlarımıza sahip çıkarak Tabiat Ana’ya hak ettiği saygıyı ve hürmeti sunmalıyız.

 ‘…Yaşamak! Bir ağaç gibi tek ve hür.
Ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim…’

Nâzım Hikmet

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar