Mısır’daki darbenin Türkiye ile olan ilişkisi - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

Mısır’daki darbenin Türkiye ile olan ilişkisi

Arap Baharı dediğimiz şey günün sonunda daha fazla “iPhone” satabilme sonucunu doğurması beklenen bir süreçtir. “iPhone” bu anlamda bir sembol. Bunun yerine aklınıza gelen batının hızlı tüketim ve teknoloji markalarını ekleyin.

Gelişmekte olan ülkelerde soğuk savaş döneminin politikalarından dolayı belli bir zümrenin elinde biriken zenginlik orta kademeye bir türlü yayılamamış. 


Arap Baharı’ndan beklenti tüketim toplumuna katılacak olan orta kademe bir kitlenin ve bunun desteklediği bir iktidarın oluşması.

Bati daha fazla “iPhone” satabilmek istiyor.

Arap Baharı’ndan etkilenen ülkelerin bugünkü düzeninde az sayıdaki zenginin alabileceği iPhone sayısı sınırlı.

Batı ekonomik krizini tüketime aç pazarlar oluşturarak açmak zorunda.

Batı pazarlarında tüketimde ciddi daralma var. Kar marjları düşüyor. Hem daha az hem de daha ucuza satmak durumunda kalındı.

Bunun için daha “fazla demokrasi” adı altında Arap Baharı’na destek olundu. Bu hedef uğrunda eski müttefiklerin ekarte edilmesine bile göz yumuldu.

Geçen hafta Mısır’da olan darbeden sonra tabiri caizse “iPhone satma hedefi” hala daha değişmemiştir. 

Ama bunu her ne sebepten olursa olsun Mursi ile değil başkasıyla yapmanın yolu aranacaktır.

Mursi’nin sınırlı olan siyasi gücü hırpalanarak ve böldürülerek başkasına yol açılmaya, farklı bir koalisyon oluşturmaya çalışılacaktır. Mısır’da Mübarek’in ekarte edilmesine olur veren zengin zümre ile Batı’nın siyasi bir kumar oynandığı kesin.

Bunun sonucunda Mursi, ya da başkasının önderliğinde Müslüman Kardeşler daha da güçlenerek çıkabilir.

Bu açıdan bakarsanız bize bu çok da yabancı bir görüntü değil. Türkiye’nin 28 Şubat’tan bugüne kadar olan süreçle benzer bir durum söz konusu.

Mısır’da yaşananlar Türkiye’nin yakın geçmişiyle benzer bir durumu andırsa da bugünkü Türkiye’de durum farklı.

Türkiye’de tüketim ve batıya özenti hat safhada. Son 5-6 yılda dünyanın dibi çökerken Türkiye’nin tüketime yönelik iştah ve performansı dillere destan bir efsane olarak dünya şirketlerinde anlatılıyor. Ben bunu birinci elden bildiğim için rahatlıkla söyleyebilirim.

Son on yıldaki Türkiye’de özelleştirme ve tüketime dayalı ekonomi batının arayıp da bulamayacağı bir iktidar dönemi oldu.

Bunun bozulmasını ne yerli ne de yabancı iş adamları istemiyorlar.

Hepsi ağız birliği etmişçesine içtenlikle “aman ha” diyorlar.

Bunlar kısa vadeli düşünenlerin koalisyonu.

Bir de orta ve uzun vadeli düşünenler var.

Bunlar bugüne kadar özellikle ekonomik alanda yapılanlara değil, bundan sonrasında dış politika ve sosyal alanda olabileceklere güvensizlik duyuyorlar.

Destek olunmuş AKP iktidarı bir noktadan sonra kontrolden çıkar ve risk olur mu diye. Risk olarak gördükleri de Türkiye’nin batı adına köprü görevini yeterli bulmayıp bölgesel güç olma yolunda doğuya doğru kayması.

Bunun için bu bölgesel güç olmanın lokomotifi olan Erdoğan’ın hızı ve ezberi bozulmak isteniyor.

Gezi Parkı olayları ile verilmek istenen mesaj “Suriye ve Kuzey Irak üzerinden bölgesel güç olmaya çalışma.”

“Sana verdiğimiz “köprü” göreviyle yetin.”

“Büyük oynama.”

“Oynatmayız” mesajıdır.

Mesaj alındı mı?

Hükümet çevreleri iç kamuoyunda dik durarak verilmek istenen mesajı üstüne almaza yattı.

Ama son iki üç haftadaki siyasi önceliklerin davranış ve demeçlere yansımasına bakıldığında mesaj alındı ve istenen sonuca ulaşıldı gibi gözüküyor.

Siyasetin gündeminde dışarıdan içeriye bir dönüş oldu.

Dikkat edin Gezi Parkı olaylarından sonra, APO ve Kürt açılımı aracılığıyla oluşturulmak istenen Kuzey Irak’la iş birliği yapmak gündemden düştü.

Suriye “iç işimiz” olmaktan çıktı.

Artık her Allah’ın günü bununla ilgili demeç yok farkındaysanız.

Türkiye’ye verilmek istenen mesaj da buydu.

Müslüman kardeşler bağlantısından dolayı Mursi’ye yapılan darbe AKP’ye de mesajdır ama AKP’nin iktidar gücü benzeri bir kumarı Türkiye’de oynamaya müsait değildir. En önemlisi daha fazla “IPhone satma” hedefine de ters düşer.

Türkiye’nin ekonomik programına ve bunu yürüten kadroya güven tam.
Güvenemedikleri Erdoğan.

Bugüne kadar yaptıklarından değil.

Bundan sonra yapabileceklerinden dolayı.

Erdoğan’ın artan dozdaki kibrinden yalnızca Türkiye’nin yarısı değil batıdaki bazı kesimler de tedirgin oluyor.

Güçlendikçe ileride çok daha büyük bir risk oluşturur ve bize kazandırdıklarından daha fazlasını alıp götürür mü diye.

Her iki taraf için de zor bir durum.

Türkiye uzaktaki sessiz ve sakin yakın akraba ve köprü görevini yerine getiren bir ülke olarak görülmek isteniyor.

Hani yalnızca işin düştüğünde aranan hal hatır sorulan akraba gibi.

Bu rolü kabullenmeyip bölgesel güç olma yoluna gidildiğinde de hemen dizginlenmek isteniyor.

Hani bir ara Şangay paktından bahsedilmişti ya.

Bunun lafı bile işte Türkiye’ye orta vadede ne olur diye bakan birçok kesimi alarma geçirmeye yetmiştir.

Şangay paktına sıcak bakmanın dünya siyasetine yapacağı etkiyi anlamak için önümüze dünya haritasını alıp 2050 yılına kadar demografik büyümenin nerede olacağını ve enerji nakil rotalarının nereden geçtiğini gözden geçirmek yeterlidir.

Konuyu nereden nereye getirdik.

Ama ne yaparsın direk konuşulmasa da konu bu.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar