Kudüs’ün kudsiyetini sömürenler - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

Kudüs’ün kudsiyetini sömürenler

Bekir AzgınBekir Azgın

İnternet gazetesi Diken’de gördüğüm Kudüs’le ilgili bir yazısında Levent Gültekin, şöyle diyor: “İktidarlarını korumak, sürdürmek için ABD’nin, İsrail’in desteğine ihtiyaç duyan kifayetsiz (yetersiz- BA) siyasetçiler, toplum önünde Filistin meselesinde en sert sözleri söylemekten geri durmadılar. Toplumun duygularını sömürdüler. Hiçbir şey yapmadan sadece bağırdılar, kınadılar. Birkaç dinî söyleme, duygu kabartıcı söze tav olan toplumlar da bu istismara (sömürüye- BA) çanak tuttular.”

Dindar bir kişiliğe sahip olan Levent Gültekin, aynı yazısında şunları dile getirir: “Özgürlüğü, eşitliği, hukuku, toplumsal barışı yok eden politikaları, yaklaşımı, siyaset anlayışı sebebiyle bu siyasetçiler güçlü ülke olmanın önündeki en büyük engel. Bu ikiyüzlülük, bu tiyatro oyunu sadece Türkiye siyasetçilerine has değil. Bütün Müslüman ülkelerdeki siyasetçiler benzer bir hamasetle (yiğitlikle- BA) Filistin sorununu istismar ettiler.”


Levent Gültekin gerçekçi bir tablo çizerek bugünkü durumu gözler önüne seriyor. Ne var ki siyasetçilerin ya da iktidardakilerin Kudüs’ün kudsiyetini sömürmeleri yeni bir olay değildir. Müslümanların güçlü oldukları günlerde bile iktidar uğruna Kudüs istismar edilmiştir.

12’nci yüzyıl ortalarında kader, Selâhattin Eyyubî için ağlarını örüyordu. Türk asıllı Sultan Nureddin’in en güvendiği komutan Şirkuh (Aslan) adlı bir Kürt idi. Nureddin, vakanüvislerin belirttiklerine bakılırsa, ne kadar heybetli, saygın, vakur bir görüntü sahibi ve ihtiyatlı davranışları ile tanınıyorsa Şirkuh, onun tam aksine, “kısa boylu, obur, içkiden ve pisboğazlıktan sürekli alı al, moru mor dolaşan bir askerdi.” Öfkelendiğinde deli gibi böğürür, bazan da karşısındakini öldürmekten kaçınmazdı.

Nureddin’in amacı, Müslümanları kendi yönetimi altında birleştirerek Kudüs’ü Haçlılardan geri almaktı. Bu amaç doğrultusunda epey de mesafe katetmişti. Ne var ki Mısır’daki Fatımîler Suriye’nin denetimi altına girmek istemediler ve isyan ettiler.

Nurettin, Şirkuh’u Mısır’a isyanı bastırmaya gönderdi. Şirkuh, yetenekli bir asker olan kardeşi oğlu Yusuf’un kendisiyle birlikte gelmesini ister. Ancak amcasının dengesiz tavırlarına güvenmeyen Yusuf amcasının teklifini reddeder. Ancak emir Nureddin’den gelince boyun eğmek zorunda kalır. Bu Yusuf, daha sonra Selâhattin Eyyubî olan kişidir.

Şirkuh isyanı bastırdı ve Mısır valisi oldu. Bir süre sonra ölünce yerine Selâhattin geçti. Fazla geçmeden Nureddin de öldü. Varisler arasında kavga çıkınca Salâhattin Suriye’ye geçip hepsini temizledi. Sonra da Kudüs’ü ele geçirdi. Nureddin ekti biçti, ürünü Selâhattin topladı. Bunun sonucunda da Eyyubî imparatorluğunu kurmuş oldu.

Selâhattin 55 yaşında ölünce imparatorluk büyük oğullarına kaldı. (17 oğlu ve bir de kızı vardı.) Oğlanlar bu işi yürütemeyince Selâhattin’in kardeşi Adil işe el koydu ve ümparatorluğu ele geçirdi.

Adil ölüm döşeğindeyken Haçlılar Dimyat’ı kuşatırlar. Dimyat kalesi düşerse Kahire yolu açılmış olacaktı. Adil’in oğlu El-Kâmil, ordusuyla Haçlıların Dimyat’ı dört bir taraftan kuşatmalarını önlemeye çalışıyordu. Bunda da başarılı oluyordu.

Tam bu sıralarda Sultan Adil’in ölüm haberi gelir. Üstelik Kahire’de küçük kardeşlerinden biri tahta oturtulmuştu. Ordusunu alarak Kahire’ye koştu. Komplocuları temizleyip yönetimi ele geçirdi. Ne var ki yardım alamayan Dimyat kalesi teslim oldu. Artık Mısırlı Müslümanları ancak Allah kurtarabilirdi.

El-Kâmil Frenklere bir teklifte bulunur: Mısır’ı terkederlerse kutsal kent Kudüs’ü ve Batı Şeria’yı kendilerine teslim edecekti. Son kararı verecek olan İspanyol kardinal Pelagius, yerli Frenklerin teklifi kabul etme ısrarlarına rağmen, “Müslümanlarla pazarlık yapmam” diyerek El-Kâmil’in teklifini reddeder.

Ve Allah yardıma koştu. Temmuz 1221’de Haçlı ordusu Kahire yolunu tutarlar. Belli ki Haçlılar pek iyi coğrafya bilmiyorlardı. Çünkü o sıralarda Nil nehri taşmaya başlamış ve Haçlılar birdenbire kendilerini bir çamur deryasının ortasında buldular.

Suriye’den gelen El-Kâmil’in kardeşleri Haçlı ordusu ile Dimyat arasına girince balçık içinde zor hareket edebilen Haçlılar kuşatılmış oldu. Mısırlı askerler, nehirdeki setleri yıktıktan sonra Haçlılar yerlerinden kımıldayamaz oldular. Bu defa koşulları dayatan Müslümanlar oldu ve Haçlılar Dimyat’ı boşaltmayı kabul ettiler.

Aynı El-Kâmil, dostluk ilişkileri kurduğu Alman İmparatoru Friedrich’in 1229’da savaşmadan Kudüs’e girmesine izin verir. Aslında Kudüs, kardeşi El-Muazzam’a ait olmasına rağmen Alman dostuna bir cömertlikte bulunmaktan imtina etmez. Dönemin parlak hatiplerinden biri olan Sıbt İbnü’l-Cevzî’ye göre Friedrich kesinlikle dinsizdir. “Kızıl kıllı, kel kafalı ve miyoptur. Köle olsa 200 dirhem bile etmezdi”.

Kudüs’ü Frenklere teslim etti diye Şam valisi En-Nāsır amcası El-Kâmil’e karşı çıkar. El-Kâmil bunu fırsat bilip Şam’ı ele geçirir. En-Nāsır Kerek kalesine sığınır. 10 yıl sonra 1239’da bir baskınla Kudüs’ü yeniden fetheder. Ünü birden yayılır ve ismi büyük amcası Selâhattin’le birlikte anılmaya başlar.

Ancak El-Kâmil ölünce çıkan veraset savaşında yeğenlerine karşı, Frenklerin desteğini alabilmek için 1243 yılında onların Kudüs üzerinde haklarını kabul edip kenti onlara teslim eder.

Kudüs her üç tek tanrılı din için kutsaldır cümlesi dillere pelesenk edilmiş vaziytte. Ama yöneticiler için bunun geçerli olduğunu iddia etmek zor olsa gerek. 9 Aralık 1917’de kenti ele geçiren “Kudüs Fatihi” İngiliz komutan Edmund Allenby (1861-1936) için Prof. İlber Ortaylı bakın ne diyor: “General Allenby kuvvetlerinin, kırk günlük kuşatma esnasında kutsal ve tarihi şehrin sur içi mekânlarına, içte ve dıştaki dini eserlere saygılı davrandığı söylenemez. Acımasızca bombardımana devam etmişlerdi.”

Peki, Müslümanlar ne yaptı? İnanması zor ama bir kısmı Allenby’yi peygamber ilân etti.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar