İsmail dayımızı da kaybettik - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Röportaj

İsmail dayımızı da kaybettik

İsmail dayımızı da kaybettik

Ali Atamer: Film tadında geçen bir yaşam hikayenizin olduğunu öğrendik. Acı-tatlı geçen filmin başrol oyuncuları olarak sohbetimize sizleri tanıyarak başlayalım isterseniz.


M.G.: 1939’da Kilitkaya’da doğdum. Harnıpımız, zeytinimiz vardı. Bakmazlardı kızdır erkekdir işe gorlardı bizi. Daha başkasına da gider çalışırdık para alalım diye. Ondan sonra her işi ben gendim yapardım. Davara da giderdim, ekim biçim olurdu her işi yapardım. Okula 6.sınıfa gadar gittik. O zaman öyleydi.

Ali Atamer: Kilitkaya köyüne gittiğimde gözlemlediğim şeylerden biride hemen hemen her evde ekmek fırınlarının olmasıdır.

M.G.: Eskiden yapılırdı. Ama şimdi pek yapılmaz. Ekmek yoğururduk, zeytinli, hellimli bitta yapardık. Bulla derlerdi salardık fırına. Peksemetler, kafesler yapardık. Badadez kepabı salardık her bayram. Şinya dalından yakılırsa furun daha tütülü olur. O ekmekler daha iyi pişer.

Ali Atamer: 1950’lere kadar büyük nenelerimiz kara çarşaf giyerdi. Sen geydi min Münüfe teyze?

M.G.: Hatırlarım ama annem geydi ben geymedim. Kimlikler yeni çıktığında dediler gadınlar çarşafları atsınlar da öyle çıkarsınlar. Ben terzi yanına ustaya gittim. Dikiş öğrendiğim için gara çarşaf dikerdim gendilerine.

Ali Atamer: Münüfe teyzeciğim bu kadar yoğun çalışmaktan kendinize sosyal imkan yaratır mıydınız?

M.G.: Sinemaya giderdik Galatya’ya. Giderdik zeytin toplamaya kaç gün galırsak onda o gadar filme giderdik. Ama ben o gadar gitmezdim. Ne zaman ki film başlar da şaflar söner uykum gelirdi. Te köyden arabalar dolar giderdiler Sinemaya Mehmetçik’e.

Ali Atamer: Bu arada İsmail dayımızı unuttuk. İsmail dayımızı da tanıyalım.

İ.G.: Tekrardan hoş geldiniz. Ben Mağusa gazasına bağlı Altınova köyünde 1941’da doğdum. Tam olarak Türk köyüydü. İlkokulu Altınova okulunda okuduk. İngiliz dönemi olduğu için okuldaki bayrak çekilirdi inerdi her hafta başı. İngiliz bayrağı çekilirdi fenamıza giderdi. Çok şükür olay olmadı bizim taraflarda. Ortaokulu Gönendere’de, bir kısmını Galatya’da okudum. 1961’de Namık kemal lisesinden mezun oldum.

Ali Atamer: Kıbrıs’taki olaylar çıkmadan önce Türk ve Rum halkı arasındaki ilişkiler nasıldı?

M.G.: Komike-bir’e (Büyükkonuk) giderdik. Orda bir sürü ciracıynan tanışdıydık. Onlarınan görüşürdük, gonuşurduk. Havetta, burçaklar, orakla ekin, arpa, buğday ekerdik beraber. Aramızda kin nefret yoğudu.
İ.G.: Bizim Türk köyüydü ama mandırez köyü bizim köyün yukarısındaydı. Bundan dolayı Rumlar bizim köyü kullanmak zorundaydılar gendi köylerine gitmeleri için. Ama dostluğumuz çok iyiydi. Garışırdık, görüşürdük. Hırsız kebabı yapar, beraber yer içerdik.

Ali Atamer: İsmail dayıcığım hayatın nasıl şekillendi 18 yaşından sonra?

İ.G.: Lefkoşa’ya geldim mezun olduktan sonra. Rahmetli Denktaş’ın yanında katiplik yapmaya başladım. 1962’nin ilk aylarında yine Denktaş beyin yardımları ile evkaf dairesine memur olarak yolladı. 1976’ya gadar ordaydım.
M.G.: Evin temizliğini, hayvanların bakımını yapardım. Havlıyı da süpürürdük. Gelen giden temiz görsün. Dikişim vardı ora ustaya giderdim. İsmail dayınız geldiğinde beni istesin samanların içinde işlerdim. Çok çalıştım.

Ali Atamer: Hazır konu açılmışken evliliğe giden yolda ilk adımlar nerde ve nasıl atıldı. Güzel anılar vardır mutlaka.

İ.G.: Anneme söz verdiydim. Dedim ki anneme “sen kimi bulursan ben onu alacam”. Annemin sözünden çıkmadık. Neysa zamanı geldi ve annem “oğlum İsmail ben bir gız buldum gidelim isteylim”. Aile büyükleriyanan gittik Kilitkaya’ya isdeylim gızı. Otururuk sündürmecikde gavelerimizi içerik. Şimdi ben bakarım merakla kimdir evleneciğim gız. Çünkü ortalıkta gözükmez. Hoş geldin bile demedi bize. Bir baktım gelir biri aşşağadan. Geçti önümden gitti içeri. Dedim herhalde budur isdeyceğimiz gız. Gaynanam da el magarınası yaptı bize. Benim önüme bir tepsi getirdiler. El magarınası geldi, üstü rendelenmiş hellimcik. Horozun da bir budunu godular önüme. Bir iştahınan yedik. Neysa biraz sonra büyükler çağırdı bizi masalarına, bir da gonyacık oraşda. Sordular bana “ne düşünün”. “Siz bilirsiniz” dedim. Bana dediler “sizi sözledik bu iş bu gadar”.

Ali Atamer: Dünürcülük faslı yaşanırken Münüfe teyzemin duyguları, hisleri neydi?

M.G.: Ben da gördüm birileri geldi beni istesin, bakarım bana bakar bir genç deliganlı. Ben da bilmem kimdir. 23 yaşındaydım.

Ali Atamer: Peki Münüfe teyze ister miydin evlenesin? Yoksa büyükler karar verince sana söz hakkı düşmedi.

i.G.: E buldu böyle deliganlıyı da istemeycek. Ama ben da böyle güzel gız bulduydum. Gaçırmazdım. Ama ben sana hala daha unutamadığımız bir anımızı anlatayım be Ali; Şimdi biz yeni sözlendik çok da görüşemediğimiz için hanıma mektup yazardık, o da bize. Teyzeniz köyde ben Lefkoşa da nice bu mektuplaşırık. Mektuplar yanlış adrese gidermiş meğerlim. Haberimiz yoktu bu olaydan ilk zamanlar. Sonra çıktı meydana ki mektuplar yanış adrese gider. Ben hanıma söyledim ama daha sonraları “be hanım ben sana mektup atarım sen bana neden yazman cevap”. O da derdi “ben da sana yazarım ama sen yazman bana”. Meğerlim aydın sok. no 7’ye gidermiş mektuplar.

Ali Atamer: Sevgi sözleri yazar mıydı o mektuplarda?

İ.G.: Ben yazardım ekseriyetle o güzel aşk sözlerini. Ama hanım yazmazdı.
M.G.: Biz o zaman yazmazdık öyle şeyler. Şimdiki gızlar gibi değildik. İşte neydi yazdığımız özledim seni ne zaman gelecen gibi şeyler.

Ali Atamer: Eskiden dünürcülüklerde kızları manilerle isterlermiş.

M.G.: Yok öyle bişey olmadı ama ben size başka mani söyleyim.

Karanfil demetinan
Söyleyelim nöbetinan
Beni yare kesenler
Dilensin sepetinan

Denizin dibine
Oturdum serinine
Beklerim akşam olsun
Gideyim sevgilime

Ali Atamer: Bu güzel duygucuklarla başlayan ilişki ne zaman resmiyete dönüştü? Gelenek göreneklere göre mi yapıldı düğün dernek?

M.G.: Gün geldi çattı hazırlanmaya başladık. Nikah düğünü Kilitkaya’da yaptık. Düğün perşembeden başlardı yorgan gaplamaynan. Karpazdan geldiydi yorgancı. Torbalar dolusu pamuk aldık. Pataniyalar mı isten, yatak örtüleri mi isten. Rahmetli yüncü Süleyman getirdiydi. Gardaşıyanan beraber köyleri gezer satardı. Uzun yastıklar da diktik. Perşembe öğlen sonu hep gızları davet eden bütün çeyizleri görsünler diye. Fotoğraflarımızı foto şık çektiydi. Mehmetali, becerikli, altıparmak ve nadide yaptı bize düğünü. Badadezler ayıklandı. Sinilere gonuldu. Çalgılar çalar bu arada. Cumartesi günü ise akşamüstü “yenge” denen biri vardı gelin onarcısıydı. Boyalı Fatma derlerdi gendine. Allah rahmet eylesin. Evvela kına gecesi yapıldı. Sonra gamışlara dakardık mendilleri da gezerdik. Davullarınan, ince çalgılarınan köyü dönerdik. Evvel bir gelenekti erkeler gızları öyle bulurdu. Bizim adete göre benim yüzüm örtülü, gızlar girer goluma boyalı Fatma da buğday, pamık çekirdeği atardı bereket olsun diye. Sonra kına gecesine giderdin çalgılarınan. Fırınlar açılırdı, kebaplar, yemeler içmeler Sabahlara gadar devam ederdi. 8 dane davar kesti babam. Pazar son gündü. Gene yeme içme yapılırdı. Gözlerim şişmesin diye uyuturlardı beni. İnce çalgılar, davul zurnalar çalmaya devam ederdi. Öğlen oldu tebrik başladı. Artık guşak guşanacaktın. Masalar tekrar gurulurdu. Herkes takılarını taktı. En son güveyi alır gızı, daksi dayanır kapıya evine giderdin artık. Pazartesi da mübareki olurdu.

Ali Atamer: Kilitkayadan Leymosun’a gitme sürecini ve orda kaldığınız sürede yaşamış olduğunuz ve hala daha belleklerinizde yer etmiş olayları anlatır mısınız?

İ.G.: 1974 Harekatı’ndan önce haziran sonu çocuklarımınan beraber Leymosun’a gittim. Vakıflar idaresi tarafından kaza sorumlusu olarak tayin edilmiştim. 1 ay gadar galdık zaten Leymosun’da. Ama harekat çıktı hemen sokağa çıkma yasağı başladı. Ve ertesi günü Rumlar bizi esir aldı. Sular ve elektrik kesildi. Bizi götürdükleri hastane avlusunda sabaha gadar oturduk. Çocuklar ağlar su yok. Su yerine buzlukların buz gözünden buz keserdik ve verirdik çocuklara. Bir ara Rumlar A 4 denilen makinalı tüfeği gurdular. Niyetleri hemen oracıkta hepsimizi öldürmekti. Tam bizi vuracakları sırada Yunan subayı geldi ve gendi Rum askerini silahınan vurdu. Ölümden gurtulduk ama hepsimizi daha uzaklara büyük bir ovaya götürdülerdi. Rumlar başladı bu esnada evleri yakmaya. Biz tabii bunları görürdük. Daha sonra gadınları Türk tarafına götürdüler. Bizi da sıraya goydular, okulun avlusuna oturttular. Otomatik silahlarla geldiler ve bizi öldüreceklerdi. Niyetleri oyudu. Başladık helalleşmeye. Çünkü öleceğimizi düşündük. Ama öyle olmadı ve başladık sırayla koşmaya ve aniden durmaya. Bir koşardık bir dururduk. Her taraf tikenli tellerinan dolu. Akşam olunca başladık birbirimize sarılmaya. Denizin kenarı olduğu için çok soğuktu ve pataniya bile yoktu. Sabah olunca yaşlı bir adam dağ başını duman almış marşını söyleyerek Rumların üstüne yürüdü. Rumlar bağırır vuracayık seni diye. Yunan subayı der vurmayın. Ama nitekim çok geçmeden ayağından vurdular gendini. Hastaneye giderken onu yolda vurdular. Bir dilim ekmek, 4 tane zeytin ve bir da salkım üzüm verirlerdi. Bülent Ecevit öğreninca yerimizi dedi “bırakacaksınız Kıbrıs Türklerini” Rumlara. Bütün Leymosun halkı ordaydık. Ondan sonra gaçtık gittik okula. 92 gün bir odanın içinde bir pataniyaynan yattık kalktık. Hatta Rumlar gelirdi odaya ve derlerdi ki “be bello Türkler Türkiye’den asker gelirsa bizi gurtarın vermeyin ellerine”. “Biz size yaptık ama siz bize yapmayın”.

Ali Atamer: Savaş yıllarında olumsuz ve kötü şeyler yaşamanıza rağmen birbirinize karşı olan güveninizi, sevginizi yitirmediğinizi görüyoruz. Nasıl başardınız bunu?

İ.G.: Sevgi, saygı ve hürmettir 50 yılın sırrı. Eşimle aynı durumda aynı sevgide aynı hürmette olmak isterim bir ömür. Allahın izniynan devam edelim böyle muhabbetli.

M.G.: Hiçbir zaman yitirmedik. Allah ayırmasın bizi. Nice nice yıllar görelim.

Ali Atamer: Bizlerde size bir yastıkta gocayın diliyoruz. Kıbrıs tarihine ve kültürüne yaptığınız unutulmaz katkılarınızdan dolayı içten teşekkürler.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar