Çok sesli gürültü - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Köşe Yazarları

Çok sesli gürültü

Beethoven ve Mozart gibi klasik bestecilerin yapıtları icra edilmeye başlanmıştı ama “saz” ne olacaktı? Türküler çok sesli olabilir miydi?

Çok sesli müzik tartışmaları TC’nin kuruluşundan sonra ivme kazanmıştı.

Kimi Türk aydınlarının “aydınlanma dönemi” dedikleri cumhuriyetin oluşum dönemlerinde sanatın her alanında ilerlemeler kaydediliyor, “Batı” kültürüne yakınlık gösteriliyordu.


Bu çerçevede konservatuarlar kurulacak, bale, opera, ve çok sesli müzik eğitimde yerini alacaktı.

(Şunu not etmek lazım, dönem tek parti dönemiydi. Batı kültürü bu zemin üzerinde özendirilmeye çalışılıyordu).

Beethoven ve Mozart gibi klasik bestecilerin yapıtları icra edilmeye başlanmıştı ama “saz” ne olacaktı? Türküler çok sesli olabilir miydi? Bununla birlikte Bizans, Arap ve Fars etkisi ile modern dünyaya ulaşan “Türk Sanat Müziği” dalı çok sesli olarak icra edilebilecek miydi?

Gerek türküler gerekse Türk Sanat Müziği şarkıları üzerine birçok çok sesli denemeler olmasına rağmen, bir türlü başarı sağlanamıyordu. (Günümüzde de bu başarı sağlanamamış, yapılan örnekler içselleştirilememiştir).

Bu konulara ilk kafa patlatan sanatçılardan Ruhi Su (Devlet Opera sanatçısıydı) düşüncelerinden ötürü işinden olduktan ve 50’li yıllarda 5 yıl hapis yattıktan sonra, eline sazını alıp eğitimli biri olarak Anadolu türkülerini terbiye edilmiş bir sesle okumaya başlamıştı.

Basbariton sesi “Su” gibi akıp gidiyordu; her telaffuz ettiği hece bir notaydı.

Müziğini tek bir saz ile icra etmesine rağmen, sazı çok sesli çaldığını belirtiyor ve esasen sazın kendi sesine eşlik eden bir enstürman olduğunu söylüyordu.

60’lı yıllarla birlikte özellikle müzik dünyası bu sese kilitlenmişti.

Türküler bildik türkülerdi (kendi besteleri de vardı) ama o güne kadar söylenenlerden farklı ve eğitimli bir yorumla icra ediliyordu, türkülerin özünden kaçmadan.

İşte o yıllarda Ruhi Su çok sesli müzik tartışmaları ile ilgili sorulara muhatap oluyor, bunlara yanıt vermeye çalışıyordu.

Ona göre, bir toplumda çok sesli müzik o toplumun ilerleyişine bağlıydı.

İlerlememiş bir toplumda, başka bir deyişle ekonomik, teknolojik ve kültürel olarak geri kalmış toplumlarda müzik de buna paralel ilerleyebilirdi; müziğin gelişmesi toplumun gelişmesine bağlıydı…

Dönemin koşullarına “devrimci” bir hava hakimdi. (1968’li yıllar).

Bu yüzden “devrimci müzik” tartışmaları da sürüp gidiyordu.

Halbuki böyle bir müzik türü yoktur.

Ruhi Su, “devrimci müzik” tanımlamasını çok sesli müzik olarak açıklamayı uygun görüyor ve buna örnekler veriyorken, bir yandan da Batılı ülkelerde çok sesli müziğin yaygın olmasına rağmen bu ülkelerde kapitalizmin hüküm sürdüğüne dikkat çekiyordu.

Ruhi Su’nun içinde bulunduğu tartışmalardan bu yana Türkiye’de elbette bireysel çabalarla ya da kimi kurumsal çabalarla çok sesli müzikte ilerlemeler vardır, ne var ki bunları “toplumsal ilerleme” potasına koymanın pek mümkünü yoktur.

Eğitim tedrisatından evrim teorisini kaldıran imamların Türkiye’sinde ise her şeyin alabora olduğu söylenirse, pek de ileri bir şey söylenmemiş olur.

Bırakın müziği, medyadan tüm kurum ve kuruluşlarına kadar tek sesliliğin hakim olduğu bir ortam bu… Karşı görüş bildiren sosyal medya mesajları nedeniyle hapislerin dolduğu bir ortam bu…

Bir dönemin tek partili rejiminde çok seslilik hedeflenirken, günümüzde sözde çok partili bir rejimde çok sesliliğin (ne kadar kaldıysa) siyaseten de, ekonomik olarak da, kültürel olarak da ortadan kaldırılması hedefleniyor!

Tek parti rejimi kendi içinde çelişkiler taşırken, dünle bugün arasında da yaman ve düşündürücü çelişkiler oluşuyor.

Bizde durum başkadır!

Çok sesli bir hayat vardır!

Ancak, bu çok sesli hayata “ilerleme” açısından aldanmamak lazım.

Düşünce ve ifade özgürlüğünde (örnek verilecek başka şeyler pek yoktur),

Gelinen noktada özgürce tartışılan konulara bakılırsa, evet, çok seslilik gibi görünüyor, kimsenin de düşüncelerinden ötürü özgürlüğünün elinden alındığı yoktur.

Çok sesli bir şekilde sürdürülen tartışmaların toplumsal ilerlemeyi sağlayan ekonomik, teknolojik, kültürel hatta demokratik yapıların ilerlemesinden kaynaklandığı söylenebilir mi?

Söylenebilirse, bunların sonuçlarına bakıldığında “ilerleme” görülüyor mu?

Söylenemiyorsa, bu çok sesliliği nasıl izah etmek lazım?

Bir gürültüden ibaret mi?

Ahmet Okan

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar