Bizim evde hangi dil kullanılıyordu - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

Bizim evde hangi dil kullanılıyordu

Bekir Azgın

Kiriyakos Markidis’in (Gulli), The Accidental Immigrant: A Quest for Spirit in a Skeptical Age (Rastlantısal Göçmen: Şüpheci Bir Çağda Maneviyatı Araştırmak) adlı kitabında şöyle yazıyor:

’Çocukluk yıllarımızda, bizim evde sadece Rumca konuşulurdu” dedi bize (Bekir). ‘Annem hiç Türkçe bilmiyordu ve akrabalar bizi ziyarete geldiğinde onları anlayamadığı için çok utanıyordu.’” (s.95)


Bunu düzeltmezsem dört kız kardeşimden biri, haklı olarak, beni linç etmeye kalkışabilir. Bizim evde sadece Türkçe konuşulurdu. Rumca ancak eve bir Rum geldiği zaman onunla Rumca konuşulurdu. Bir de Sultan (Tanu) nenem bizi ziyarete geldiği zamanlar.

Annem okuma yazma bilmiyordu ama Türkçesi oldukça düzgündü. Buna karşılık onun annesinin Türkçesi pek yoktu. Onunla Rumca konuşarak anlaşmak daha kolaydı. Bundan da utandığını hiç sanmıyorum. Ancak TMT’nin uygulamaya koyduğu “kullanılan her Rumca kelime için iki şilin ceza ödenecek” kuralı, onu çok korkuttu. Evde yabancı olduğu zaman ya hiç konuşmaz veya evi terk ederdi.

Tanu nenem, Dali’de yaşadığı için oldukça seyrek buluşurduk. İki üç ayda bir eşeğine biner bize gelirdi. Bir gece bizde kalır ertesi günü köyüne dönerdi. Nenemin ziyaretleri annemi çok mutlu ederdi. Tanu nenem Dali’deki akrabalarla ilgili tüm haberleri anneme anlatırdı. Kendisi aslen Lurucinalı olduğu ve büyük kızı orada evli olduğu nedeniyle birkaç ayda bir Lurucina’yı da ziyaret ederdi. Dolayısıyla oradaki haberleri de anneme aktarırdı. Tanu nenemin şaşılacak bir hafızası vardı. Çocuklarının torunlarının ve yakın akrabalarının tümünün doğum tarihlerini ezbere bilirdi. Onun kadar çok tarihi ezbere bilen başka birine rastlamadım.

*

Gulli şöyle devam eder:

“Ne var ki Bekir’in bize dediğine göre Türkçe konusundaki bilgisizliğinin paha biçilmez bir yararı oldu. Rum ve Türk paramiliter çeteleri arasındaki bir çatışma sırasında, yasa dışı örgüt üyesi bir grup silahlı Rum, bazı Türkleri aramak için başka bir köyden Bodamya’ya geldi. Zorla onların evine girdiler ve Bekir’in annesi yalnız ve korkmuş bir şekilde bir masanın altına gizlendi ve Rumca “Panayia mu tha mas skotosun!” (Meyrem Anam, bizi öldürecekler!) diye haykırdı. Çığlıkları hayatını kurtarmış oldu. Potansiyel katiller, bunun bir Rum evi olduğuna sanarak oradan ayrıldılar.” (s. 95)

*

Burada yanlış olarak aktarılanlar annemin Aysozomeno/Arpalık köyünde yaşadığı maceraydı. 6 Şubat 1964 günü sabahleyin erkenden Aysozomeno’da yaşayan abisinin karısının rahatsız olması nedeniyle onlara ekmek yoğurup fırına salmak ve kirlilerini yıkamak amacıyla Aysozomeno’ya gitti. Ve orada kendisini savaşın ortasında buldu.

“Arpalık Olayları” diye anılan olayı doğru dürüst anlatana rastlamadım. Ya söze “250 çapulcu Rum köyü kuşattı” diye başlanır ya da Pınar Savun’un 2001 yılında yazdığı bitirme tezinde olayları bizzat yaşayan Salih Yaşar’ın naklettiği gibi anlatılır: “Saat yedi gibi çatışma çıktı ve Rumlardan üç kişi öldü, bizimkiler de kaçıp köye geldi. Arpalık köyüne gelene kadar Gâvur köyün etrafını sardı.” (s.21)

İşin aslı şu: Piroyi ile Aysozomeno köyleri arasında bir su motoru vardı. Buradan Piroyi ve Kiracıköy’e su sevkedilirdi. Su almak için birilerinin motoru çalıştırması gerekirdi. Aralık olaylarından sonra motoru çalıştırmaya gelenlere, bir veya iki silahlı polis eşlik etmeye başladı.

6 Şubat günü bir grup Aysozomenolu Türk gidip Rumların geçeceği yerde pusuya yattılar. Rumlar görününce sağlı sollu onları yaylım ateşine tuttular. Üç kişiden ikisi öldü. Şoför yaralı olarak kurtuldu ve Piroyi’ye gitti.

Polis Aysozomeno’ya gelip suçluları istedi. Verilmeyeceğini görünce Akritas Planı uyarınca silahlandırılan Kiracıköylü, Yerili ve Dalili milisler köye saldırdı.

Köyün bir mahallesine giren milisler, orada bulunan masum 5-6 Türkü öldürdüler, birkaç evi de yaktılar. Benim annemin bulunduğu ev de Rumların kuşattığı evlerden biriydi. Evdeki kadınlar ve çocuklar yatakların ve masaların altına saklandılar. Rumlar pencereden ateş etmeye başlayınca Tanu nenem “Banayiamu ta bedhyamu” (Meyrem Anam, çocuklarımı koru) dedi. Bunu duyan bir Rum ateşi kesti ve ötekilerine içerde Rum olduğunu söyledi. Böylece Meryem Ana nenemin çocuklarını ve torunlarını kurtarmış oldu.

Daha sonra Barış Gücü rolünde olan İngiliz askerleri gelip isimlerini yazdılar. Türk oldukları anlaşılınca Rumlar onları savaş esiri olarak aldılar. İngilizler isimlerini not ettiği için onlara bir şey yapamayacakları anlayınca Rum milisler esirleri serbest bıraktılar.

Bu olayın yer aldığı saatlerde Piroyi, Betrofan, Koççat, Margi, Goşşi, Dali ve Bodamya köylerindeki Türkler, varını yoğuna arkada bırakarak, birkaç gün sonra dönecekleri inancıyla, Lurucina’ya göç ettiler. Tabii, akşama onlara Aysozomenolular da katıldı.

“Arpalık olayları” millete “Ya taksim ya ölüm” diye coşkuyla söyleten liderliğin bir oyunu olduğunu sanıyorum ve oyun tuttu da.

*

1963 olaylarından sonra Makariyos hükümeti Kıbrıs’a girmemize izin vermiyordu. Beyrut’ta görüşmeler başlayınca bize de izin çıktı. Eylül 1968 tarihinde Lurucina’ya gittiğim zaman bizimkiler bir ahırda yaşıyordu ve geceleri öküzlerin yemek yedikleri yalakların içinde yatıyorlardı. Benim için komşudan ödünç bir karyola almışlardı. Karyolada yattığım için çok utanmıştım. Aklıma geldikçe de hala utanırım.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar