Aç kaldım, susuz kaldım - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 16, 2024
Köşe Yazarları

Aç kaldım, susuz kaldım

“Terketmedi sevdan beni / Aç kaldım, susuz kaldım / Ve ellerim kelepçede / tütünsüz, uykusuz kaldım / Terketmedi sevdan beni” diyor Ahmet Arif. Bugün Sevgililer Günü. Kutlu ve mutlu olsun.
Merak ediyorum, ne zaman, meselâ “İlk Sevgililer Günü” oluşturulacak diye. Malum, ilk aşk, çoğunlukla iliklere işler. Böyle bir günde de satılacak epey mal bulunabilir.
Ne var ki ben sizlere gerçek açlık ve susuzluktan söz edeceğim. “Bu kahraman asker aç kalmış, susuz kalmış sesini çıkarmamıştır. Aşırı sıcaklardan yılmamış, ağır muharebe koşullarında görevini en iyi şekilde yapmak için insanüstü gayret göstermiştir” (s. 311) diyor Vecdet Ertek Gürpınar “Kıbrıs ve Barış Harekâtı” adlı anı kitabında.
Bir er savaş alanında niye ve nasıl aç ve susuz bırakılır? Hadi organize oluncaya kadar ilk birkaç gün işler aksayabilir. Ya ondan sonra? İlk günlerde, zaten adrenalin o denli yüksek olur ki insan ne acıkır ne de tuvalet ihtiyacı duyar. Birinci harekât boyunca ben yemek yediğimi veya acıktığımı anımsamıyorum. Ancak ortaokul öğrencisi olacak yaşlarda bir çocuğun siperleri gezip bizlere su taşıdığını anımsıyorum. Bu çocuğa kahramanlık madalyası verilmesi gerekirdi.
Harekâtlara üsteğmen olarak katılan Vecdet Gürpınar, anılarında en çok açlık ve susuzluktan şikâyet eder. Yanlış saymamışsam kitabın en az 13 yerinde bu konuya değinip durur.
27 Temmuz 1974 günü, yönetimindeki silah takımı Doğruyol’dan Dikomo’ya (Dikmen’e) aktarılır. Şöyle der üsteğmen: “Sırt çantalarımız ve ağırlıklarımızla birlikte seyyar mutfaklar da OVACIK’ta (Türkiye’de) bırakıldığı için karargâhta hemen hemen hiç idari faaliyet yoktu. Ateş kes olduğu için cephane dağıtılmıyor, mutfak olmadığı için yemek pişmiyordu” (s. 233).
Dikomo’daki durumu anlatan Malatya doğumlu er Mehmet Yurtseven şunları söylüyor: “Açlıktan ne yapacağımızı bilmiyorduk. Bu nedenle Üsteğmen davar vs. kesmeyi serbest bıraktı. Ben, Yunus POLAT ve Muhammet ERTUÇ’la bir keçi kesip arkadaşlara dağıttık” (s. 241).
Arpaçay doğumlu Yusuf Güneş’in anlattıkları daha bir traji-komik: “Gece Ömer Asteğmen bize bir kazan makarna getirmişti ve adam başına bir kaşık makarna düşüyordu. Ben iki kaşık alınca bana çok kızdı. Yemek çok az geliyordu. Üsteğmen Vecdet köylerden toplattığı yiyecekleri dağıtıyordu” (s. 242)
Piroyi (Gaziler) köyünde Vecdet üsteğmenin sert ve haşin yönetimine rağmen asker tarafından sevilip sayıldığını gördüm. Erlere bunun nedenini sorduğum zaman aldığım yanıt aşağı yukarı şöyle idi: “Savaşta hep yanıbaşımızdaydı. Yiyeceksiz kaldığımız zamanlarda karnımızı doyurmak için elinden geleni yapardı.”
Üsteğmen şöyle bir anektot anlatıyor: “… Bufavento Kalesi’nde bulunan Üsteğmen Ali Sencer ZEKAYİ bana bir haberci göndermişti, notta tepeyi aldığımız için bizi tebrik ediyor(du) … Ayrıca varsa yiyecek istiyordu. … Bizim de yiyecek sıkıntısı çektiğimizi, yiyecek ihtiyaçlarını bölgede bulunan Rum köylerinden sağlayabileceklerini … bildirmiştim. Bir gün sonra bir ekiple yiyecek bulmak üzere bizzat kendisi aşağı inecek ve bana da uğrayarak köylere gidecekti (s. 240).
Etraftaki köylerden temin edilen malzeme ile vaziyeti nasıl idare ettiklerini üsteğmen şöyle anlatıyor: “Ancak ikmal durumumuz çok zayıftı, özellikle sıcak yemek yemeyeli nerede ise bir hafta on gün olmuştu. Ben bu konuda yetenekli iki kişi tefrik ederek köylerden buldurduğum iki Kıbrıs merkebi ile ikmal sistemi kurdum. Köylerde bulunan çay, şeker, reçel, ekmek ve benzeri yiyecekleri her manga bölgesine yine köylerden getirilen tüplerle birer çay ocağı açtırarak takım personelinin çay ve yiyecek ihtiyacını gidermeye çalışmış, bunda da muvaffak olmuştum” (s. 244).      
Birinci harekâttan üç hafta sonra, nihayet erler sıcak yemek yeme olanağına kavuşurlar. Üsteğmen Gürpınar şöyle anlatıyor: “12 Ağustos günü … Hamitköy’ün kuzeydoğusunda toplanma bölgesini işgal etmiştik. Motorlu araçlarımız ve mutfaklarımız geldiğinden artık sıkıntıların büyük kısmı geride kalmıştı” (s. 270).
Ne var ki ikmal ve yemek sıkıntılarının ikinci harekâtta da sürdüğü anlaşılıyor. Askerin Mağusa’ya ulaşmasını anlatan Afyonlu onbaşı Turgut Özer şöyle der: “Birçok köyü işgal ettikten sonra MAGOSA’ya girişimiz, Türk Mehmetçiğini krallar gibi karşılamaları muhteşemdi. Mücahitler, Kıbrıs Türk halkı bizlere çok iyi davrandılar. İlk defa sıcak çorbamızı orada doya doya içmiştik” (ss. 282-283)
Ve Üsteğmen Gürpınar’ın bu konuyla ilgili genel değerlendirmesi şöyle: “İkmal konusu, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başarılı olmadığı bir alan olmaya devam etmiştir. Varlık içerisinde yokluk çekilmiştir. Özellikle su ve yiyecek ikmal sisteminin çok kötü olması nedeni ile birlikler bu ihtiyaçlarını, tarihimizde olduğu gibi, ele geçirdikleri düşman bölgelerinden temin etme yoluna gitmişlerdir” (s. 261).
Ya Rumlar geride bıraktıkları yiyecekleri ve suları zehirlemiş olsalardı? Ama zehirleyemezlerdi çünkü birkaç gün sonra evlerine döneceklerini hesap ediyorlardı. Bizimkiler de ertesi günü dönecekler niyetiyle evlerini ve köylerini terketmişlerdi.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar