Özgüveni yüksek: Birce Akalay - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Pazar, Mayıs 19, 2024
Magazin

Özgüveni yüksek: Birce Akalay

ÖZELLERİNİ PAYLAŞTI: “Küçük Ağa” dizisiyle gönüllerimize taht kuran Birce Akalay hayatındaki özelleri sevenleriyle paylaştı

[dropcap style=”circle” bgcolor=”#0065ad”]O[/dropcap]nu “Küçük ağa” dizisi ile daha yakından tanıma fırsatı bulduk. ‘Deliormanlı’ ile şimdi sevenleriyle buluşmaya hazırlanıyor. Güzellik yarışmasına katılması bir tesadüf sonucu olabilir ama inanın hayatta durduğu yerin ve başarısının kesinlikle tesadüfle bir ilgisi yok.Gelin Birce Akalay’ı daha yakından tanıyalım…

Şu sıralar nasıl bir ruh hali içindesiniz?


Bilmiyorum desem. Mesleki olarak çok şükür verimli bir dönemden geçiyorum. Yepyeni bir heyecanım var o da ‘Deliormanlı’. Seyircinin çok seveceğine inandığımız bir film oldu. Gala öncesi totemi olarak bana pek bir şey izletmedikleri için de heyecanım epey katmerlendi. Onun dışında ‘Evli ve Öfkeli’ devam ediyor. Dolayısıyla kendime vakit ayıramadığım epey yoğun bir sezon geçirdim. Dilerim meyvesi de güzel olur. Bunun dışında hepimizin ruh hali aslında koca bir bütün son günlerde. Yüreklerimiz bir atıyor. Kayıplarımız büyük, kolluk kuvvetlerimiz, sivil halkımız, çocuklarımız her gün kayıp veriyoruz maalesef ama yüreği yanan hep annelerimiz, babalarımız. İnanmak istiyorum ki güzel günler göreceğiz, güneşli günler. Yani umut var, umut olmazsa olmazımız. Unutmamakta fayda var; biz bir olacağız, umutla, çalışacağız, üreteceğiz, paylaşacağız. Başka yolu yok.

birce2

 

Umut kelimesi size ne ifade ediyor?

Umut benim için güneşin doğumu gibi, aldığımız nefes gibi. Dediğim gibi, olmazsa olmaz benim için. Toplumsal algıda da böyle olmalı kanaatindeyim. Umudu bir köşede unutursak, gönül gözümüz görmez olur, gönül gözümüz kapanırsa da karanlığa düşeriz. Biz yüzyıllardır bu topraklarda rengarenk yaşadık. Hayatın manasını kaçırmadan, unutmadan, umudu yitirmeden… Birbirimize tutunarak, inanarak. Yine yaşarız, yaşıyoruz, yaşayacağız. Yaşayamayanlar için bu bir tercihtir o muhakkak. Ama şahsi fikrim umutla o günler için çalışmalı. Hiç vazgeçmeden.

Hayata bakış açınız genel anlamda nasıldır?

Pozitivist, hümanist fakat realizmi hiç ama hiç yadsımadan, inançlı ve merhametli, kul hakkı yemeden, üreterek, paylaşarak yaşamaya gayret ediyorum. ‘Ben tam olarak buyum’ diyemem mutlaka ki hatalar ve yanılgılarla da bir bütünüm ben. Fakat akşam yastığa kafamı koyduğumda vicdanımı dinlerim; bugün nerede hata yaptım, nasıl bir yanılgıya düştüm, kalp kırdım mı, gönül aldım mı, iyilik için ne yaptım diye düşünürüm. O değerlendirmemin sonucunda eğer ertesi gün gözümü nasip olmuş da hayata yeniden açmışsam dahası için çalışmaya devam ederim.

Mutsuz olduğunuzda, kendinizi kötü hissettiğinizde ne yaparsınız?

Önce kapanırım. Kısa bir süre bütün şalterlerimi indirir, yaşama enerjimi stand by moduna çekerim. Yalnız kalır geçici bir uykuya yatarım. Sonra bu bencillikten sıyrılır, halime şükreder hayatı izlemeye, hayata karışmaya koyulurum. Etrafıma faydalı olmaya gayret ederim, her kimse tanıdık tanımadık onlara dokunurum ve bu sayede kendimi de unuturum. Bu bir refleks, iyileşmek için planlı bir hareket değil. Küçükken de yapardım. Bu benim hayatta kalma biçimim sanırım. Sadece zamanla bunu artık tanımlayabiliyorum. Zaten hayatın kendisi, tabiatı gereği zamanla iş birliği yapar ve insanı iyileştirir. Bu arada ‘Aman zaten hayat ve zaman birlik olup beni iyileştirecek nasıl olsa’ deyip kendimi başıboş bir sandal gibi denize de bırakmam. Küreklerimi kuşanır, o sandalla balık tutar, sevdiklerimle paylaşırım. Bu benim içgüdüsel reaksiyonum, bu asla bir yöntem diyemem. Ama ne var ki hep böyle oldu. Sanırım da hep böyle olacak.

birce5

Sosyal medyada da gördüğüm kadarıyla kendinizi dürüstlükle ifade etmekten çekinmiyorsunuz. Hep açık sözlü ne istediğini bilen biri miydiniz?

Aslına bakarsan hepimiz hayatta yanılgıya düşeriz. Bugüne kadar kendimi ifade ediş biçimlerimde de yanılgıya düşmüş olduğum zamanlar vardır elbet. Hepimiz genç ve toy seneler geçirdik. Düzenin, ki o düzen bizi içine çeker, şartlanmalar yaratabilir, işte o düzenin hiç sorgulamadan bir parçası olduğumuz zamanlar olabilir, olmuştur. Fakat zamanla büyür, sorgular ve olgunlaşmaya başlarız. İşte benim olgunlaşmaya başladığım zamanlarda kendime seçtiğim yol her daim dürüstlük oldu, önce kendime sonra etrafıma dürüst olmak. Çünkü bana öğrettiler ki savunduğun yanlış dahi olsa dürüst ve öğrenmeye açık ol. Çünkü ancak o zaman yanlış doğruya, kötü bir davranış iyiye evrilir. Yani ismin sorulduğunda Birce yerine Zeynep demiyorsan, fikrini de adın gibi söyle. Ama sabit fikirli olma çünkü bir yerlerde bilmediklerin de var unutma. Bu doğrultuda insan vicdanı da temiz yaşarsa sözün özünü paylaşmakta bir sakınca yok ki! Ancak o zaman gelişiriz. Ne istediğini bilmek kadar ne istemediğini bilmek de kıymetli bunun yanında. Kendini eğrisi ve doğrusuyla dürüstçe, ne olduğunu ifade ederek yaşamalı, bundan ziyade ne olmadığınla tanımlamaya başladığında, empati trenini kaçırıyorsun gibi geliyor bana.

Güzellik yarışmasına katılmak kimin fikriydi?

Aslında tesadüf. Çocuk yaşlarımda mahallede hep söylerlerdi, ben de bir heves bizimkilere giderdim; bacak kadarım o zaman. Annemle babam hep aynı cevabı verirdi, önce okulunu oku ondan sonra yine istediğinde biz de destek oluruz. Gel zaman git zaman ergenlik dönemi çirkin ördek yavrusu olduk tabii. Daha da sonra bu bahis öylece kapanıp gitti. Yıl 2004, o zaman İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü’ndeyim, okulun hiyerarşisine sinirimden ikinci dönem okulumu dondurmuşum. Yılların okul yorgunluğuna inat, kendime özel tatildeyim. Her yerde yarışmanın tanıtımları sürekli karşıma çıkmaya başladı. O zamanlar da her şeyi anlamlandırıyoruz; ‘hadi’ dedi bir arkadaşım, dedim ki ‘olmaz’. O da dedi ki ‘olur olur.’ Sonra anneme söyledim, ufak bir git gel yaşadık sonra çıkan sonuç ‘aman olmazsa olmaz eğlence olur bize de’ oldu. Ve üçüncü oldum. Öyle işte tamamen bir tesadüf.

Hep mi dikkat çekiciydiniz?

Bilmem. Özgüvenli çocuklar fark edilir oluyor hayatta. Ben bu sebepten fark edilir bir çocuk olmuş olabilirim, özgüvenli büyüdüm çünkü. Fiziksel görünüm de buna eklenince dikkat çekici oluyor insan galiba.

Kendinizi oyuncu olarak hayal etmeniz hangi döneme rastlıyor?

16 yaşında sakatlanıp baleyi bırakmak zorunda kaldım. Lisede tiyatro okumaya başladığım zamanlar hala baleyi özlüyordum. Oyuncu olmak değildi istediğim. Sonra o İstanbul Üniversitesi zamanında okulu dondurduktan sonra bir süre televizyonda çalıştım. Dedim ki yapamayacağım; ben tiyatroyu, oynamayı, oyun bahçemi özledim. Meğer çok sevmişim. Sonra tekrar üniversite sınavlarına girip konservatuvarı kazandım.

Komedi oynamak daha mı keyifli?

Ayıramam birbirinden. Hepsini çok seviyorum. Komedi içinde dramı, dram komediyi barındırır. Gülmek ağlamanın kardeşi. Zor soru asla ayıramam onları. Ben yemek de ayırmam.

30 yaşından sonra hayata bakışınızla ya da yaşam şekliniz ile ilgili değişen bir şeyler oldu mu?

Oldu tabii; hayatta ne istemediğimi fark ettim 30 yaşında. Sorsan ne kadarını geçirebiliyorum hayata, o muamma. Ama sakinleştim, duruldum 30’dan sonra. Heyecanlarım aynı dirilikte ama tasarrufum daha akılcı yönde değişti. En azından buna gayret ediyorum diyebilirim. 25 yaşında atladığın gibi atlayamıyorsun denize 32 yaşında. Onun gibi bir şey. Her yaşımı sindire sindire yaşıyorum ama çok şükür. Böyle bir imkanım var. Ya bir de olmasaydı?

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
1
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar