Sen biriktirmeyi seversin
Hadi devam et şimdi,
Kuru yaprakları
Deniz taşlarını
Gözyaşını
Sorulamamış soruları
Senden kalan sesleri
Yaşanamamış paylaşılmışlıkları
Birlikte harcamak üzere kalbinde biriktirilmiş zamanları ve hüznü
Ve özlemi biriktirmeye…
Oğuz Atay
Akşamüstü altın bir kesiti andıran kuru otların üzerine düştü. Zihnimde Van Gogh sarısı renkler solarak pastel renkli bir yalnızlığa dönüştü. Hüzün gün boyu saklandığı kuyudan çıkıp rüzgarın esintisine karıştı. Hafif hafif yaladı yüzümü solgun bir esinti. Eski günler kimsenin göremeyeceği, bulamayacağı yerlerden bir şarkı olup düştü dudaklarıma:
hani o bırakıp giderken seni
bu öksüz tavrını takmayacaktın
alnına koyarken veda buseni
yüzüme bu türlü bakmayacaktın
gelse de en acı sözler dilime
uçacak sanırım birkaç kelime
bir alev halinde düştün elime
hani ey gözyaşım akmayacaktın
Eskileri biriktirmekteki beceriyi yenide bulamıyordum. Sokaklar arasında biriktirdiğim akşamüstlerini, sabahları, vedaları, sözleri, yüzleri duvarlar arasına, şimdiki zamana sıkıştıramıyordum. Onlar rüzgara, denize, şarkılara, şiirlere aittiler. Anılarım yalnızlığımın tanıklarıydılar. Kalabalıktılar, onlarca yüzdüler farklı yaşlarda. Bizi bırakıp bir başka dünyaya gidenler yanlarında gülümseyişimin en güzel parçasını da götürmüşlerdi. Masumiyetimin o habersiz coşkusunu silip gitmişlerdi. Şimdi bir başka yerde, benim bilmediğim bir şarkı söylüyorlardı, her akşamüstü kulağıma kadar gelen. Hasılların dalgalanmasında ölgün bir sarıda belli belirsiz gülümsemeleri görünürdü. Toprak yollardaki taşların un ufak olmuş aşınmışlığı izlerini derinlerde saklardı. Çoktan uzaklara giden kedimiz, köpeğimiz, siyah incimiz hepsi bizimle birlikte sulu limon ağacının altındaki izlerimizdeydiler. Hepsi benim iç dünyamdaki yerlerini koruyorlardı. Üzerlerini örtmedim, tozlandırmadım, uzaklara itmedim. Örümcek ağlarını aldım, eskitmedim, silinmelerine izin vermedim.
Ucuz kumaşlarımızdaki zenginliğimizi, düşük maaşlardaki ziyafetimizi, şarkılı, şiirli, kahkahalı, umutlu çocukluğumuzu yani sahip olduğum en güzel hazinemizi götürmüşlerdi yanlarında, gidenler. Artık her şey vardı da, sevgide, vefada, gülümsemede kıtlık vardı. Akşamüstü, sonbahar fırçası ile pastel renklerini sürerken adaya yalnızlığımı da cilalıyordu aslında.
Gözümün önünde boylu boyunca Van Gogh’un ay çiçekleri vardı sanki. Benzeşmeler birbirine karışmıştı. Şimdi servin bir Eylül ve pastel renkli bir akşamüstü vardı, ömrümü, kimliğimi açıklayan. Evimizin önündeki ay çiçekleri hayatımın en güzel sarı rengiydi. Henüz benim boyum onlardan ufakken tanışmıştım onlarla. Gülümseyen bir çiçek olarak kalmışlardı hayatımda. Bir daha o kadar içten gülümseyemeyişimin anımsatmalarıydılar şimdiki hayatımda.
Biriktirmiştim… Çekmecelerde pirililer, eski mektuplar, eski fotoğraflar..atamıyordum. Hiçbir şey atamadığım için de yenilerine yer açılamıyordu. Eski mektupların üzerine yenilerini yazamıyordum. Şiirlerim yeni gibi görünse de hep aynı konu, aynı makam, aynı zamandaydılar. Bir hayata/şarkıya söz yazacak olsam : PASTEL RENKLİ YALNIZLIK olurdu adı, içinde kırmızıları barındırmayan… Solgun bir akşamüstü gidenlerin hüznünü ve yitirilmişliğin rengini anımsatan SARI rengiyle girmişti hayatıma, tüm renkleri yutan bir yalnızlıkla. Gidenler, gülümsememdeki renkleri de alıp götürmüşlerdi yanlarında.
———————————————————————————————————
Bu hafta Türkiye’den güçlü kalemi ile şair dostum sevgili Nisa Leyla konuk oluyor sayfama:
çün… sözcük
“ve yonttum kalemimi çığa sapladım
çığlığımı çığ gibi büyütmek için”
çün…zaman sever, gözünü kapatıp
leylalı yaprakların hüznünden öpmeyi.
de ondan :
aralanır perdesi ömrümün ömrüne.
maskesizdi oynadığım rolüm
zırhımı parlatarak yaşıyorum
da ondan…
her cümlem gebe, mutluluğa kesik
sözcüklerime. her dizede
tek bir imge neyimize yetmez
de ondan :
göksel çırpınışım, süt dökmüş
düşlerim.
bahaneler ektim. kopardım
valles’in ‘’komün günlüğü’’
nden. heceyi bölmem, işte
bu yüzden.
çün…zaman sever onikisinden
vurmayı umudun kalbinden.
de ondan:
bu sevda bana.
benden de sana.
çün…şiirle sileriz borçlarımızı
yollarımızda kesişmiş.
çekişirken hayatla ölüm
kulaklarımı, gözlerimi yani
tanıklarımı bırakıp gideceğim
de ondan :
kapanacak perdem. toprak alaşımlı
bir senfoniden yükselirken hayat
tek tanığım arkamda şiirim
önümde tinim.,
ne yapsın beni beş duyusuz
yaradan…
çün…ruhumun arzusuyla sevdim
bedenimin değil.
pahası daha yüksek. yaşıyor
gibi olmak, yaşamaktan
da ondan…