Biz Erdoğan’nın Atina ziyaretini geride bırakıp unuttuk ama Rum tarafı hâlâ sürdürüyor çünkü bizim tarafın da duyduğu “sükûtu hayali” onlar fazlası ile yaşadılar!
65 yıl sonra gerçekleşen ziyarete Türkiye ile Yunanistan arasındaki ezeli gerginliği bilip de önem vermemek mümkün değildi.. Sadece iki ülke ilişkilerinin düşmanlığa varan “anlaşmazlıkların” giderilmesi yolunda bir yeni başlangıç olması beklentisi bile önemli sayılmalıydı.
OYSA Türkiye ve Yunanistan Cumhurbaşkanları bir kez daha birbirlerini ters yatırıp “mevcut anlaşmazlıkların devamına” beterince katkıda bulunacak goller yağdırdılar!
Bu ziyaretten sonra geride kalan Kıbrıs siyasal sorununda biraz daha sertleşen Erdoğan’nın resti ile Yunanistan’ın bir kez daha ispatını bulan Türkiye düşmanlığı oldu!
ANCAK tartışmalı geçen Atina ziyaretinin bizim açımızdan somut bir de faydası oldu. Şöyle ki Crant Montana bozgunundan sonra olmalı Erdoğan’nın Kıbrıs sorununa yönelik tavrında yeni bir “kararlılık” oluştu. Rum ve Yunan medyası değişime “Türkiye’nin kırmızı çizgileri” dediler ki Erdoğan’ın “siyasi eşitlik” konusu bunlardan birini teşkil etti.
BURAYA bir nokta koyup geriye gidiyorum. Müzakereler başlarken neydi sürece konan başlık: “Tek devlet, tek uluslar arası temsiliyet..” Ve “Kendi içlerinde özerk iki kurucu devlet..”
Peki bizim neydi savunduğumuz? “İki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı TC’nin garantisini içeren bir federal sistem…” “Yani siyasi” eşitlik.
ANCAK müzakereler süresince ne dedi Anastasiadis: “Azınlığın çoğunlukla eşit olduğu nerede görüldü?”
İşte Erdoğan’ın Atina’da yüksek tonda söylediği ve “olmazsa çözüm de olmaz” dediği bu siyasi eşitliktir. Tabi “Rumlar’ın Kıbrıs’ı Helen adası olarak gördüklerini de söyledi ki doğru değil mi?
Sn. AKINCI bu ziyaretle ilgili görüşlerini henüz açıklamadı. Büyük olasılıkla “Atina ziyaretinden kendilerinin de büyük beklentileri vardı. Oysa şimdilerde “müzakerelerin başlamasını çok daha zora sokacak bir sonuç ortaya çıktı! Sn. Akıncı’nın bundan hoşnut olmadığını tahmin etmek kehanet olmayacak! Ne var ki şimdi önümüzde bir seçim var. “Hele sonlansın, hükümet kurulsun bakalım” diyoruz.
**********
SEÇİME DOĞRU: (SİYASİ PARTİLERİMİZE BAKTIK!)
UBP iktidara yürüyor! Ne var ki oy pusulalarındaki yeri namüsait ve tatsız. 4. sırada! CTP’ye gelince: UBP iktidara yürür de CTP mi yürümez? O da yürüyor… Üstelik oy pusulasındaki yeri de bal kaymak! Sondan 8. Sırada! Seçmen gözünü kapasa şıpıdık görür. HP mütevazi! “İktidar sizin olsun ancak koalisyonunuzda ben de varım”diyor! Sırası 7.
TDP en az HP kadar iddialı. Üstelik turnayı gözünden vurdu oy pusulasındaki sıralamada 1. Sıraya kuruldu ve tabi öteki partileri hasetten çatlattı! Fakat neme lazım hakkıydı. Onca yıldır siyasetin şah damarında atıyor, eh gayrı, bu seçimde de daha bir öne atıla…
TKP Bir zamanlar “reisin” partisi ve ilk göz ağrımızdı. Memurun, öğretmenin, çiftçinin, işçinin partisi derken, kendine bile yar olamadan göçtü gitti de şimdi önüne bir YG ulayarak yine çıktı meydane… Barajı geçer mi? Ben “keşke diyorum tüm partilerimiz geçiverse…”
DP’de talih kör Salih.. Özgürgün’ün erken seçimle attığı bayda yetmezmiş gibi git sen UBP’nin yanındaki 5. Sıraya kon! Hiçbir şeyden çekmedi DP “UBP’den çektiğince!
Geriye hangi partilerimiz kaldı? MDP, YDP ve “Bağımsılar” Hepsine başarılar da yani o bağımsızları anlamadım! 8 partiden birini beğenemediler mi yoksa siyasi partiler kendilerini mi beğenmediler! Demek harcayacak paraları varmış! **********
KISACA TAKILDIĞIM: (“HER YIL SEÇİM” ÖNERİMDİR.)
Bazan aklıma gelir yazarım. Bir arkadaşım yıllardır bana “her şeyi yaz şu ekonomiden söz etme çünkü anlaman” der! Ben de inadına hem de ikide birde “çizmeden yukarı çıktığım için” ekonomistlerden özür dileyerek ekonomik sorunlara takarım. Örneğin seçim kampanyası başladı ya. İşte o büyük “zuhurat!” Yani ortaya çıkan o müthiş ticari devinim.. Ki şimdi başlarına reklamlar yağarken ellerini ovuşturan medyanın, dokunmayın keyfine! Sayfalar dolusu seçim kampanyası reklamları “gazetelere, televizyonlara, hatta radyolara akan para demek!” Hem de öyle sıradan değil. Tedavüle girecek sıcak para! Matbaalar bir yılda yapacakları baskılarını tutun ki bu kısa sürede yapacak. Nitekim geçen gün baktım partili arkadaş, bir kırtasiyeciden “siparişleri verilen mühürler geldi mi” diye soruyor. Her halde seçim pusulası örneklerinde kullanacaklar..
Bir de akaryakıt satıcıları! Arabalara akaryakıt pompalayacaklar tutun ki kampanya boyunca kazançları memurun 13. Maaşı gibi ekstrası olacak! Vesselamı kelam seçim demek ekonomik devinim demek!
Öyle de bu ekonomik devinimi yakalayabilmek için her ay da seçim yapılmaz ki! Fakat her bir buçuk yılda seçim yapmak yerine pekalâ da her yıl yapılabilir mesela.. Yeter ki siyasi partiler bu konuda anlaşabilsinler..
Anlaşamamaları için de neden yok zaten. Çünkü daha iktidara gelindiği gün “nasıl ve hangi tarihte gideceklerinin uyuzunu kaşımaya başlarlar.. Tutun ki iktidarları döneminde başaramadıkları ekonomik büyümeyi falan erken seçim yaparak telafi ediyorlar! Yılda bir seçim olsa ne yazar?