Ya Rum basını kendine yeni eğlence arıyor yada haber sıkıntısı çekiyor!
Nitekim hafta Rum basını Sn. Akıncı ile Anastasiadis’in olası “yemeğine” taktıydı. Kimsemizin kimsenin ne yemeğinde gözü var ne kiminle yediği umurumuzdadır.
FAKAT konu Kıbrıs’ın Türk ve Rum iki Cumhurbaşkanının yemeği oldukta, haber önem kazanmaktadır.
Kaldı ki eğer müzakereler yeniden başlayacaksa bu kararı Ankara ve Atina’dan alacakları onayla birlikte Sn. Akıncı ve Anastasiadis verecekler..
Dolayısıyla “müzakerelere” zemin teşkil edecek dostça bir yemeğin zenginliği ile tadının güzelliği yanı sıra Kıbrıs siyasasına yansıyacak müzakere yönünün de ayni güzellik ve tatta olması gerekir…
Ki bir zamanlar Denktaş da Kleridis’le (belki birbirlerini kandırırlar düşüncesinden olmalı) “şişkebaplı, pipolu müzakereler” yaparlardı. Sonra anlaşıldı ki “tatlı yiyip tatlı söylemek” bile Kıbrıs sorununu çözmeye yetmiyor!
BUNA karşın eğer son zamanlarda Rum’a dert olmuş bu “yemek” gerçekleşirse “faydalıdır” demeyeceğiz ama “ne zararı olacak ki” diyebiliriz!
(Ancak altını çizerek hatırlatayım. “Geçtiğimiz günlerde artık bir gazetemizde rutin köşe yazılarından tanıdığımız Rum gazeteci Kiryakos Cambazis’in “Uzlaşım Komitesinin Zamanı Gelmiştir” başlıklı yazısını okuduğumda, “fikir akla yakın olmalı” dediydim.
ÖNERİSİ “iki toplumun sivillerinden oluşacak komitelerin” “merhaba Mustafa, merhaba Anastasadis”le sürüp giden ikili görüşmelerinden önce çalışmalar yapmalarıydı.
Yani tutun ki müzakerelere konu olacak anlaşmazlıkları da aralarında tartışıp “uzlaşı noktalarını aramak, sağlamak belki de…”
OYSA geriye bakıyoruz, bugüne kadar müzakereler özellikle bizim cephede hep gizlilik içinde sürdürüldü ne öğrenmişsek zaten Rum basınından öğrendikti..
Fakat halkın ve mevcut hükümetlerin katılımlarından bile kaçırılan müzakere süreçlerinin çözümü sağlamaya yetmediği ortadadır! Bu nedenle iki liderin görüşmelerinden önce oluşacak “toplum Komitelerinin” aralarındaki müzakereler sonucunda sağlayacakları uzlaşılarla masaya oturmaları hiç de yabana atılır bir öneri değildir…
HA yemek mi? Şimdiden yazayım. “Afiyetler olsun, hazmı taam olsun..”
BAZI YASALARA DOKUNULMAYA BAŞLANIRKEN!
Hükümet henüz ısınma evresinde. Ufak tefek rötuşlarla sorunlu yasalarda değişiklikler yapıyor.. Yasaları hem daha işlevsel hale getirmeye çalışıyor hem de titizlikle hukuka uygunluk arıyor. Buna karşın başlığı “sosyoekonomik sorunlar” olması gereken ve memleketin “düzensizliğini” çakan bürokratik hantallığı düzeltmeye henüz sıra gelmemiş..
MESELA Kayıt dairesinin hizmet veremeyecek kadar sıkışması, sıkışıklığın veznelerin geç açılmasından kaynaklanması sorunu gibi!
Nitekim bu büyük zafiyeti ve işlersizliği olan sorunu, koyun bir şablon dibi diğer hizmet veren devlet dairelerinin üzerine sonra olduğu gibi alın bire bir olan kopyasını! Tıpatıp birbirine benzer bildik sorunları görürsünüz!
ÇÜNKÜ hiçbir dairemiz iyi çalışmıyor! Mesela İçişleri bakanımız, genç kuşaktan Ayşegül Baybars Kadri daha bakanlığının ilk günlerinde hem geneldeki “tapu dairelerinin hantallığını” hem de gece kulüpleri ve hapishanenin sorunlarını bulduydu önünde. Üstelik yıllardır çözülmedikleri için kronikleşen sorunlarıyla! Buna karşın “çözmek” cehdinde hemen öncelik verdi bu sorunlara..
MESELA Zeki Çeler gibi Bakanlık Koltuğuna oturur oturmaz sorunların hemen üzerine gitmeye başlayan Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Tolga Atakan da kaç zamandır “aksilikleri ve usulsüzlükleri” nedeniyle artık büyük şikâyet konusu olmaya başlayan“kiralık arabalar” sorununun üzerine gidiverdi.. Üstelik 46 kiralık aracın iznini iptal ederek! Demek ki geçmişten gelen sorunlar ortadır, araştırmaya bile gerek yoktur, tek fiskelik kararla çözüm sağlanabilirmiş!
ARTIK “eskilerden” sayılan Turizm bakanı Ataoğlu’nun “turizmde ulaşım sorununu çözmek için İsrail ile Mağusa arası gemi seferleri başlatacağına ilişkin haber, yıllardır “altyapısı ile var olan projenin” sadece kararıydı! Anlıyordunuz ki KKTC’de yeni sorunlar üretilmekle kalınmıyor; eski kararlar bekletilip kokuşturulduktan sonra “yeni sorun” diye yeni gelen hükümetlerin önüne konuyor!
BELEDİYELER sorunu bunların en somut örmeğidir çünkü hacimleri ile hizmetleri büyüktür. O kadar ki “azaltılmalarıyla” sorunlarının çözüleceğini zannetmek de yanlış olacaktır çünkü “o hacimleriyle hizmetlerini” bu kez kendi kent veya köy sınırları içinde değil, kilometrelerce ötelerdeki “yerleşim yerlerine de götürmek zorunda kalacaklardır”
“BÜYÜK sorun” işte budur ama! Mağusa Limanının yeniden restore edilip liman haline getirilmesi gibi.. Trafik sağlık sorunlarını çözmek gibi! Eğitimi yaza boz tahtası olmaktan kurtarmak gibi!
Ki KKTC “büyük düşünceye” de susadı büyük icraatlara da! Bunları gerçekleştirmek için de “büyük devlet olunmalı!” Olur muyuz? Göreceğiz!
KISACA TAKILDIĞIM: (ET KAÇAKÇILIĞI!)
Günlük sorunlarımızın arasına hem de göz göre göre “Güney’den Kuzey’e et kaçakçılığını” da kattık! İyi mi? Pekala nedeni?
Diğer tüm sorunlarda olduğu gibi gelip giden hükümetlere, uzmanlarımıza, üreticilerimize, bir ayak üzerine bir arabalık laf sarf ederken kendine bile yar olamayanların marifetleri nedeniyle! Kısaca “Arz ve talep” hesaplarının yapılmayışından! Aynen artan arabalara karşın yeterli yollar,artan nüfusa karşın hastane ve okul yapamadığımız gibi!..
Nüfus arttı, lüks otellerle turistler çoğaldı, et ihtiyacı katlandı ama hem hayvan üreticileri hem Tarım Bakanlığı kısaca devlet, uyudu!
Ha tabi ki fiyatlar düşmesin diye hayvancılar da üretmek yerine elden geldiğince eldekilerle idareyi seçince alın size “çareler tükenmez” faslından et kaçakçılığı!