Vah mı... Ah vah mı..? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

Vah mı… Ah vah mı..?

Seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından bir TV programına telefonla katılıp değerlendirmelerde bulunan Demokrat Parti adayı Mustafa Arabacıoğlu, seçimi kaybeden adaylar “vah” diyecek belki ama seçimi kazanan aday “vah vah” diyecek demişti. Herhalde çoğunun pek dikkatini çekmemişti bu değerlendirme o akşam için. Ancak belediyenin bugünkü durumuna bakınca, Arabacıoğlu’nun ne demek istediği çok açık…
Dün Lefkoşa sokaklarını dolaşma fırsatı buldum. Son birkaç gündür etkili olan rüzgarın da yardımıyla havalarda uçuşan çöpler, görüntüyü daha da korkunç hale getirmişti. Öyle sanıyorum ki Kadri Fellahoğlu mazbatasını bugün alır ve artık resmi olarak görevine başlar. Çünkü seçim sarhoşluğundan uyanan Lefkoşalı artık hizmet görmek ister…
Yıllardır tanıdığım ve bir siyasetçi olarak değer verdiğim Fellahoğlu’nun işinin zor olacağını biliyorum. Ancak, benim tanıdığım Fellahoğlu bu işin üstesinden gelecek bilgi ve kapasiteye sahip. Belki az konuşur ama konuşurken iki kez düşünür. Mühendislikten de gelen alışkanlıkla, yapacaklarının önce planını yapar, sonra uygulamaya geçer. Evet zor bir görevi sırtladı. İşi kolay değil. Lefkoşa’yı mamur etmek, kısa sürede yeniden yaşanır bir kente dönüştürmek onun ve partisinin boynunun borcu artık. Bu 14 aylık sürede yapacakları, hiç kuşkusuz hem kendisi, hem de partisi için de artı ve eksileri birlikte getirecektir…
Gereğinden fazla bir personel. Bir yıldır doğru dürüst hizmet vermeyen bir belediye. Aylarca maaşını alamayan ve bu sıkıntılarını psikolojik olarak da yaşayan çalışanlar. Ve en önemlisi belediyenin içerisindeki bu gücü istediği gibi kullanabilen bir sendika ve CTP kültürü ile yetişmiş yeni bir Başkan…
Taraflar önce bir araya gelip yol haritası çizmek ve adımlarını ona göre atmak zorundadırlar. Sabır ve özveri bu dönemde hem Kadri başkanın, hem de çalışanın en çok ihtiyacı olacaktır. Sorunlar ne kadar büyük olsa da, başarılamayacak sorunlar değildir.
Şimdi Lefkoşa’yı yeniden yaşanabilir kılmak ve özlenen görüntüye kavuşturmak sadece Kadri başkanın görevi olmamalıdır. Zaten kendisi de ilk açıklamasında, “kentte yaşanan sorunları Lefkoşalı ile birlikte çözeceğiz” derken, bu kentte yaşayan herkesin, kendisiyle birlikte elini taşın altına koyması gerektiğini ifade ediyordu. “Biz oyumuzu verdik, artık ne yapacaksa yapsın nemelazım” deme lüksümüz yok. Biz basın çalışanları da siyasi görüşümüz ne olursa olsun Lefkoşa için bu süreçte destek vermek zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü bu kent bizimse, birlikte sahip çıkmak hepimizin görevi…
Bundan sonrası için destek vermek lazım diyoruz da, bundan önceki dönemde Belediye yönetimleri ve merkezi hükümet kadar, vatandaşın da sorumlu olduğunu kabul etmek lazım. Daha doğrusu sorumsuzluğunu…
Evet belediye görev yapmamış olabilir, ancak vatandaş da bu dağınıklığa “battı balık yan gider” diyerek umursamazlıkla katkıda bulunmuştur. Konu sadece Lefkoşa’nın değil, tüm bölgelerin ortak sorunu. Vatandaşın da kentin yaşanabilir olması için yapması gereken ve çoğu kez yapmadığı şeyler var. Bunlar Belediye Yasası’nda açık açık yazıyor. İş yerlerinde denetimsizlik nedeniyle meydana gelen başıbozukluk, boş arsaların moloz yığını haline gelmiş olması, sokaklara taşan lağım kuyuları, mahalle arasında özellikle beslenen küçükbaş ve kümes hayvanları, oteller dışında yüzlerce pansiyon (yasada gecelemelerin belediyeye bildirilmesi şartı varken, kaç tanesi bunu yerine getirir ki), izinsiz su tankerleri daha neler. Tüm bunlar için başlatılacak sıkı bir denetimle hem kentin düzeni, temizliği sağlanır hem de özellikle başlangıçta belediyelere ciddi bir gelir sağlanır. Düzen sürdürülebilir hale gelene kadar, yani insanlar bu yeni sisteme ayak uydurana kadar yapılacak tek şey ceza kesmektir. Bunun başka yolu yok. Ha, onun için de Belediyeler Yasası’nın bir an önce ellenmesi gerekiyor. Zira gösterilen cezalar en son 2001 yılında belirlenmiş ve milyonlarla ifade ediliyor. Sıfırları atınca da, ortaya komik rakamlar çıkıyor.
Yani diyorum ki, bundan sonraki sürece, hep birlikte, zihinlerimizi de yenileyerek başlamak zorundayız. Kazanımlarımız da bu anlayış değişikliği ile doğru orantılı olacak.

YERİN KULAĞI VAR
NEREDE O ESKİ SEÇİMLER: Belediye seçimleri bitti bitmesine ama dedikoduları daha uzun süre devam edeceğe benzer. Son gelen iddiaya göre bir adayımız, seçimden bir gece önce Surlariçi’nde son model İPhone telefon dağıtmış. Teknolojiyi yakından takip eden bu adayımız karşılığını aldı mı bilinmez ama eski seçimleri tarihe gömdüğü kesin. Eskiden oy alabilmek için yağ, şeker, pirinç ve makarnadan oluşan torbalar dağıtılırdı. Bu alışkanlıklar bile zamana ayak uydurdu…
İRADE MESELESİ: Başbakan İrsen Küçük, katılımın düşük kaldığı seçim sonuçlarının, halkın iradesini yansıtmadığını söylemiş. İyi güzel de 2010 yılında katılım % 60’tı ve UBP adayı Cemal Bulutoğluları, DP’nin de desteğini alarak % 60’a yakın oy almıştı. O zamanki sonuçları, halkın iradesi olarak görenler bugün iradenin sandığa yansımadığını söylerse pek inandırıcı olmaz sanırım…
KIBRISLI SEÇMEN KIRGIN: Özellikle Surlariçi’nde yaşayan Kıbrıs kökenli seçmen UBP’ye oldukça kırgın. Dün konuştuğum ve yıllarca UBP’ye oy vermiş bir seçmenin sözleri dikkat çekiciydi; “Adaylar özellikle Surlariçi’nden alacağı oylara kilitlendiler ama sadece TC kökenli seçmene yöneldiler, bizleri adeta yok saydılar. Yanı başımızdaki TC kökenli evleri ziyaret ederken, partili bayanlarımız bizden bir merhabayı esirgediler. Sonuçta bu mağlubiyetin sebebini biz seçmenlerde değil kendilerinde arasınlar”… Düşündüm de, hiç de haksız değiller…
İNŞALLAH DERS OLUR: Yaklaşık bir yıldır iktidar ve koltuk kavgasına düşen UBP yönetimi, LTB seçimlerinde yediği “tokat” ile kendine gelir belki. Ancak görünen o ki, hiç de ders alacağa benzemiyorlar. Şimdi hesaplar, seçim mağlubiyetinin kime kesileceği üzerinedir. Göstermelik birkaç kelle alıp, olayı soğutmaya çalışacaklar. Bu kafayla giderlerse geçen gün yedikleri “tokadın” kat be kat fazlasını ilk seçimlerde, “Osmanlı tokadı” olarak yiyecekler…
TERS TEPTİ: Pazar günkü seçimlerde UBP büyük bir taktik hatası yaptı. Sandık başlarını milletvekili, bakan, müdür, müsteşar ordusu ile kuşatan iktidarın hesapları ters tepti. Seçmenin, onca kelli felli adamı görüp oyunu ona göre kullanacağını sananlar, yanıldılar. Oyunu UBP’ye vermek niyetinde olanlar bile gördükleri yüzler karşısında, son 3 yıldır yaşadıklarını hatırlayıp, başka adaya vermeyi tercih ettiler…
ÇÖZMEK SİZİN GÖREVİNİZ: Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün, kaynak sıkıntısı nedeniyle dış temsilci atamalarında zorlandıklarını, hayatın pahalı olduğu ülkelere temsilci bulamadıklarını söylemiş. İyi güzel de bu sıkıntıyı aşacak erk siz değil misiniz? Ersin Bey’e, olmadı Sunat Bey’e gidin isteyin. Adamlar koskoca KKTC ekonomisini uçurdu. Dışişlerini uçurmak onlar için çocuk oyuncağı olsa gerek…
ALANYA-LİMASOL HATTI: Avrupa ülkelerine ait şirketlerin lüks yolcu gemileri, Akdeniz turlarına Türkiye’nin Alanya limanı ile Limasol’u da almışlar. Binlerce yolcusuyla Alanya’ya giden bir gemi, oradan kalkıp doğrudan Limasol’a gidiyor. Bizim Turizm Bakanımız geçtiğimiz yıl, uçuramadığı uçaklar gibi, bu gemiler için de sözler vermişti. Onlar da yüzmedi tabii. Deniz limanlarımıza her türlü ülkeden gemi gelebilirken, bu turların içinde yer almak da biraz gayretle mümkün olabilirdi. Sadece bir şirketin son 4 ayda bu duraklara 12 gemiyle yaklaşık 20 bin yolcu getirdiği göz önünde tutulursa, bir tek bu bile bizim turizm gelirlerimizi defalarca katlardı…
NİYETLERİ AÇIK: Rum sözcü Stiliyanidis, bugünkü koşulların Kıbrıs konusunda girişim yapmak için uygun olmadığını söylemiş. Neden acaba? Gaz ve petrol konusunu tekellerinde yürütecek siyasi ortamı sağlayamadıklarından olmasın. Bu noktada Davutoğlu’nun dediği doğru değil mi, “ya gelin paylaşalım, ya da iki ayrı devleti konuşmaya başlayalım”… Başka ne olabilir ki?..


ZİRVEDEKİLER
Mustafa Ersenal ve Cesnola: Doktoralı genç sinema yönetmenimiz Ersenal’ın Kıbrıs’tan kaçırılan tarihi eserler, Kıbrıs’ta bronz çağından bu yana üretilen seramikleri anlatan kısa filmi, bence “Deniz-Güneş-Kum” sloganlı turizm tanıtımımıza ciddi bir alternatiften bahsediyor. Filme adını veren Cesnola da 1800’lerde Kıbrıs’ta arkeolojik çalışmalar da yapan ABD Konsolosu. Turist rehberlerine bu konuda verilecek seminerin de büyük önemi var. Bakanlık, artık kabak tadı veren ceviz macunu-sucuklu tanıtım materyaline, bu gibi ciddi çalışmaları eklemeli bence. Çünkü gelen turistin profili, yeme-içme-yüzmeden daha çok, kültür ağırlıklı. Ve bu mirası maalesef Güney Kıbrıs tepe tepe kullanıyor…

DİPTEKİLER
Sorumsuzluk: Bir ayı aşkın süredir çalışmayan Göçmenköy trafik ışıklarının bulunduğu kavşakta sonunda kaza oldu. Her arızada yetki tartışmasına giren, belediye ve Ulaştırma Bakanlığı kavgayı bir yana bırakıp bu ışıkları onaramaz mıydı. İlle de birilerinin zarar mı görmesi gerek. Kazada gencin kırılan ayağının bedelini kim ödeyecek.

Cesnola’nın Kıbrıs’tan götürdüğü paha biçilmez heykellerden biri, milattan önce 6. yüzyıla ait

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar