Türkiye'nin bitmeyen tartışması: Yaşam tarzı - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Poli

Türkiye’nin bitmeyen tartışması: Yaşam tarzı

 “Mahalle baskısı” kavramını literatüre kazandıran kişi, Türkiye’nin dünyada da bilinen sosyolog ve siyaset bilimcilerinden Prof. Dr. Şerif Mardin. Prof. Mardin bu kavramı ilk defa 1981 yılında bir makalesinde kullanmış ve şunu anlatmaya çalışmıştı: “ muhafazakârlaşan bir toplum içerisinde, bu muhafazkârlaşmanın baskın hâle gelmesi durumunda “dini” bir hayat tarzını benimsemeyenler kendilerini dışlanmış hissedebilirler ve baskın hâle gelen muhafazakârların değerleri bu kesim üzerinde de ağırlık kazanabilir”.

Bu olgunun tanım ve tespitin üzerinden 35 yılı aşkın bir süre geçtikten sonra Türkiye bu sorunu yaşamaya ve tartışmaya başladı. Burcu Karakaş, geçtiğimiz birkaç yılda Türkiye’de özellikle büyük şehirlerde de görünür olmaya başlayan “mahalle baskısı”nı  Almanya’nın Sesi Deutsche Welle kanalına değerlendirdi.


 Erkeklerin sakalı, kadınların şortu, genç kızların eğitimi… Türkiye’de yaşam tarzına müdahale tartışmaları bitmiyor. Sosyolog Selda Tuncer’e göre, giyim tarzıyla ilgili açıklamalar toplumu göreve çağırma niteliğinde.

Türkiye’de “Fatih Medreseleri” adlı dini grubun televizyon kanalı FM TV’de yayınlanan “Saklı Gerçekler” programında sarf edilen sözler, geçtiğimiz hafta bir kez daha yaşam tarzına müdahale tartışmalarını gündeme taşıdı.

Söz konusu programda, erkeklerin kadınlardan farkını ortaya koymaları adına sakal bırakmaları gerektiği belirtilerek, “Kadınımız da erkeğimiz de aynı giyiniyor. Bir bakıyorsun uzun saçlı, sakalı da yok. Yakınına gelene kadar onu kadın zannedersin. Allah muhafaza, bir sürü düşünceye de girersin” ifadeleri kullanıldı.

Kamusal hayatı hedef alan bu tür açıklamalar son dönemde çoğalmış durumda. İlahiyatçı İhsan Şenocak’ın kadınların pantolon giyip, kaşlarını aldırarak üniversiteye gitmesinin günah olduğununa dair sözleri; Kocaeli Gölcük Müftüsü Mehmet Yazıcı’nın “Mağazalarda ambalajı açılmış teşhir ürünleri hep yarı fiyatına satılır” ifadesiyle, başörtüsüz kadınları hedef aldığı ifadeleri; İsmailağa Cemaati üyesi Metin Balkanlıoğlu’nun “Açıl kızım, gelen öpsün giden yalasın” şeklindeki sözleri bu tartışmalara zemin hazırlayan son birkaç aydaki bazı örnekler.

“Çok nadir kırmızı ruj kullanıyorum”

Özel bir şirkette çalışan Pınar, gerek yapılan açıklamalar gerekse yaşanan saldırılardan etkilendiğini dile getiriyor. “Mesela akşam dışarıya çıkacaksam ve toplu taşıma aracı kullanacaksam kırmızı rujumu gideceğim mekanın tuvaletinde sürüyorum” diyor. Eskiye kıyasla daha az kırmızı ruj sürdüğünü fark etmiş. Yaz aylarında dışarı çıkarken yanına ince bir hırka almayı ihmal etmediğini ekliyor. “Çocuklara yönelik cinsel saldırılar, sapkın düşünceler… İşin ilginci hepimiz paralize olmuş gibiyiz. İki saat sosyal medyada tepki gösterip rutin hayatlarımıza dönüyoruz” diye konuşuyor.

“Kimsenin kimseye şiddet gösterme hakkı yok”

Üniversite öğrencisi Buse, “Sakal açıklamasını ilk duyduğumda, ‘Nasıl bir ülkede, nasıl bir toplumda yaşıyoruz’ diye düşündüm. Bu zihniyetteki insanları televizyona çıkarmanın çok yanlış olduğunu düşünüyorum” diyor. İstanbul’da yaşayan Buse’ye göre, herkesin istediği gibi giyinebilme ve sokağa çıkma hakkı var. Toplu taşıma araçlarında yaşanan olaylar konusunda ise “Kimsenin kimseye şiddet gösterme hakkı yok” diye düşünüyor. Yaşanan hadiseleri hak temelli ele aldığı görülen Buse, özellikle kadınlar için İstanbul’daki hayatın günden güne kötüleştiği kanaatinde.

 

“Beyanlar toplumu göreve çağırıyor”

Sosyolog Selda Tuncer, yapılan açıklamaların kadınlar, çocuklar ve eşcinseller gibi belli grupları hedef aldığına dikkati çekiyor. Gündelik hayatın düzenlenmesine ilişkin beyanları ise “Kadınlar ve erkekler olarak nerelerde, nasıl yaşamamız gerektiği, yani sınırların belirlenmesi üzerine sürekli bir açıklama var” ifadeleriyle değerlendiriyor. Tuncer, açıklamaların topluma yönelik olduğunu vurgulayarak, “Yani kadınlara ‘Şöyle yapın’ denmiyor. Toplumu göreve çağırıyor, ona beyanda bulunuyorlar. Beyanda bulunan öne çıkan biri olmak zorunda değil. Ortak noktaları, belli bir yaş üstü erkekler olmaları” diyor.

Kendi yaşayış biçimini başkasına dayatmak

Sosyolog Tuncer, sözlü ve fiziksel saldırıların cinsellik çağrışımları üzerinden döndüğünü de ayrıca vurguluyor. “Kahkaha da şort da böyle bir şey. Her an bir yerden cinsellik fırlayacak gibi denetim altına alma çabası var” diyen Tuncer’e göre, Türkiye’de yaşananlar kamusal gündelik hayatın düzenlenmesine tekabül ediyor. Gündelik hayatın ve cinsiyet rollerinin toplumsal olarak düzenlendiğini dile getirerek, “Devletler bunu her zaman bunu yasayla yapmazlar” diye konuşuyor. Bu nedenle yapılan müdahalelerin caydırıcı herhangi bir yaptırımla karşılaşmıyor olmasının teşvik edici olduğunun altını çiziyor. “Burada kendi yaşayış biçimini başkasına dayatmakta hak görme var. Teşvik edici yan ise caydırıcı ceza olmaması. Yönetimin birşey yapmaması demek, yapması demektir” diyor. Öte yandan, iktidar kademelerinden yaşanan olaylara verilen tepkilerin sekülerlik ekseninde ilerlemediğini, yapılan açıklamalarda “kültürel değerler” üzerinden değerlendirmeler yapıldığını da ayrıca ifade ediyor.

Kız çocukları da hedefte

Kadınların yanı sıra, kız çocuklarına ilişkin de benzer beyanlar tartışılabiliyor. Sosyal Doku Vakfı’nın kurucusu Nureddin Yıldız’ın 2015 yılında kız çocuklarının küçük yaşta evlenebileceğine dair yaptığı konuşma, bu beyanlardan biri. Yıldız’ın, “Mesela 7 yaşında bir kız çocuğu 25 yaşında bir erkek ve ya 7 yaşında erkek 25 yaşında bir kız nikahlanabilirler mi? Evet, nikahlanmalarında sakınca yoktur” sözlerinin ardından kadın örgütleri ve barolar suç duyurusunda bulunmuştu.

Tartışmalar fiziksel saldırılara dönüşmüştü

Yaşam tarzını hedef alan söylemlerin fiziki saldırılara dönüştüğü olaylar da uzun süre kamuoyunu meşgul etmişti.  İstanbul’da üniversite öğrencisi Melisa Sağlam, bir minibüste şort giymesi bahane edilerek Ercan Kızılateş adlı kişinin saldırısına maruz kaldı. Geçen yıl da yine şort gerekçesiyle Ayşegül Terzi, Abdullah Çakıroğlu kişinin tekmeli saldırısına uğramıştı. 

Bu saldırıların ardından ardından kadınlar Twitter’da #ŞortunuGiySokağaÇık etiketiyle bir kampanya başlattı. Ayrıca, Türkiye’nin çeşitli kentlerinde “Kıyafetime karışma” sloganıyla hem toplu taşıma araçlarında hem de sokakta eylemler düzenlendi.

Burcu Karakaş

© Deutsche Welle Türkçe

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar