Türkeş’in Kıbrıs Türk basınına dair açıklamasına yanıttır - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Poli

Türkeş’in Kıbrıs Türk basınına dair açıklamasına yanıttır

“Basın mensuplarına “maalesef her yazdığınız doğru değil, diyen Türkeş zaman zaman Kıbrıs’ta yapılan yanlış haberlerin yüzde 50’yi aşıp aşmadığı üzerinde düşündüğünü söyledi.”

Türkiye basınında, günlük gazete yazarlarının, RTE’nin bir telefonuyla görevlerinden alındığı, Türkiye’deki tüm günlük görsel ve yazılı medyanın, bakanlık yaptığı AKP hükümetinin borazanlığını yaptığı, muhalif gazetecilerin hapislerde süründüğü bir zamanda;


Türkeş olabildiğince “özgür” haber yapmaya çalışan Kıbrıs Türk basınında haberlerin ancak % 50’sinin doğru (yani %50’sinin de yalan) olduğunu söylemek istiyor. Bu işte iyi haber!

Neden?

Çünkü gündelik basınımızın yarısının, şimdilik kaydıyla TC’dekiler gibi henüz öyle tavla-teslim olmadıklarını gösteriyor.

***

Türkeş: “Kıbrıslı Türklerin, Türkiye için birinci önceliğe sahip olduğunu” belirtmiş.

Halbuki rahmetli pederi de, “Kıbrıs’ta Türkler olmasa da Türkiye’nin çıkarları olduğundan hareketle adada hak iddia etmeye devam edeceğini dillendiren bir siyasi düşüncenin temsilcisiydi. “Zat-ı alileriyle” önceki ve şimdi de ittifak halinde olduğu siyasal partisinin (MHP) her vesileyle babasının bu “Turancı zihniyetle malul Türk Milliyetçisi” izinden gitmekte olduğunu defalarca dile getirdiği de yakın geçmişimizin bir gerçeği değil midir?

Hasılı “Kıbrıslı Türklerin önceliği” sözleriniz, (ajitatif bir yanıltma olarak da okunabilir), Türkiye’de yerleşmiş ve gelenekselleşmiş “Kıbrıs bizimdir” (TC’nindir diye anlaşılabilir) şeklindeki yanıltıcı milliyetçi-popülist bir söylemden öte bir anlam ifade gitmiyor.

***

Ekonomik ve Sosyal İşbirliği Ofisi’nin KKTC’deki varlığının hem projelere destek vermek, hem de bütçe dengesini sağlamak amacıyla kullanıldığını anlatan Türkeş, zaman zaman aksaklıklar yaşansa da bu aksaklıkların kötü niyetten kaynaklanmadığını ifade etti.

Kendisi bu bakanlığa atayan RTE daha ilk seçildiği gün “ana yavru ilişkisi” yerine “iki kardeş” söylemini geliştireceğini söyleyen Akıncı’ya üstelik de canlı yayında verip veriştirirken:

Paranı ben veriyorken  nasıl eşit ve kardeş oluruz?” mealinde bir aşağılamaya, “parayı veren düdüğü çalar” demeye getirmemiş miydi?

Türkiye’den Kıbrıs’a gelen on binlerce üniversite öğrencisi var deyip de “aba altından sopa sallamamış” mıydı?

RTE’nin nobran bir dille, kendisi gibi seçilmiş aynı “dili” konuşan ve aynı dinden olduğunu da saklamayan bir Cumhurbaşkanını bu aşağılayıcı ifadeleri; yüzbinlerce Türkiye ve Kıbrıslı vatandaşın izlediği canlı yayında ve sonrasında da bant yayınlarında izlenmemiş miydi?

Kendi ülkesinde yaşayan nüfusu yarısının “kötü niyetinden” kuşku etmediği RTE ve AKP’den, daha yeni seçilen bir Cumhurbaşkanına, kendi cemaatinin çoğunluğunun izlediği bir canlı yayında, hakaretamiz söylemleri hafızlardaki tazeliğini koruyorken, KKTC’de zaten azınlığa düşürülmüş Kıbrslıtürklerin kendi içlerindeki çoğunluğun mevcut TC siyasi erkinin kötü niyetinden şüphe etmemesinden daha doğal ne olabilirdi ki?

***

Türkeş: “Rum tarafı yangında bile su sorunu yarattı, bunların üzerinde durmuyorsunuz… Elektriği kesildi, Kuzey’den almayı kilise reddetti. Bunları da görün Allah aşkına.”

İşte burada Türkeş haklı!…

Amma ve lakin; bizden sorumlu sayın bakana yakın tarihten bir şeyleri daha hatırlatmak gerekiyor ki böyle konuştuğu zamanlarda onları da eklesin.

1995’de, Kıbrıs adasında son yüzyılın en büyük orman yangını olarak tarihe geçen, ilk etapta Girne’nin üst başında Ciklos mevkiinde duran yangın için, Kıbrıs Rum tarafından, ateşin soğutulması ve yolun atlayıp karşıya sıçramaması amacıyla yardım teklif edilmişti. Denktaş ve adadaki TC Ordusu bu yardım teklifini birlikte ve anında reddetmemişler miydi?

Ne olmuştu sonrasında?

Yangın yolun karşısına geçti ve doğu yakasına sıçradı ve de ancak rüzgar yavaşladığında Esentepe üzerinde, Alevkayası civarında durdurmak mümkün oldu.  Böylece 20’nci yüzyılda Kıbrıs’taki en büyük orman yangını olarak da tarihteki yerini aldı!..

Başka?

“Elektrik” mi dediniz sayın Türkeş?

TC firmasına sağlanan alım garantili elektrik üretimi, yani tüketmediğimizin de parasının sizin özel şirketiniz tarafından ceplendiği ve dünyanın en pahalı elektrik ücreti ödeyen cemaatlerinden birisi haline sokulmuş olan biz Kıbrıslıtürklerin de bir elektrik sorunumuz olduğunu görmezden geliyor ve arkakik dönemden kalma papazların “elektriğimizi almayı reddetmesini” şikayet konusu yapıyorsunuz?

Ha bir de şunu yazmış olayım.

Zaten başımıza ne geldiyse, birincisi ufkumuzu daraltan, olayları kendi küçük dünyamızın önyargılı düşüncelerine göre kodlayarak okuduğumuz milliyetçiliğimizden, bir de “hacı-hocalarla papazların ettiği laflarının” arkasına saklamaya çalıştığımız başarısızlıklarımızdan geldi.

***

Son sözlerimi de şöyle bağlamış olayım. Arada bir de olsa ne sizde, ne de bizde iyi siyasi yöneticileri seçme başarısızlığıyla malul seçmenlerin hakim olduğu iki coğrafyanın pek çok ortak özelliklerini barındırıyoruz. Örneğin hala kişi başına düşen gelirlerimiz ve ödemeler dengesindeki açıklarımızla ekonomik olarak dünyanın alt basamaklarında gezinmeye devam ediyoruz.

Doğamızı ve tarihi miraslarımızı koruyamayışımızla çevre temizliğinde de, trafik kazalarında da aynı kaderi paylaşmaktayız.

Telefon, televizyon, araba, çamaşır makinesi, buz dolabı, uçak, denizaltı, fotoğraf makinesi, tank, top ve penisilinin hiçbirisini de biz icat etmedik… Hani son yüzyıllarda kayda değer bir şey de yaratmadık insanlık için.

Yalnız bir şey var ki, insan hakları ihlallerinde, özgürlükler konusunda, şimdilik kaydıyla siz kardeş ülkemizden daha az kötü bir ün ve şöhretin sahibiyiz.

Demek istediğim şu ki; “ekonomik, siyasal, demokratik, insan hakları ve yaşam kalitesi olarak dünyanın en alt sıralarında seyreden iki kardeş ülkesi (“kardeş” sözcüğüne RTE çok kızacak) olarak, yok birbirimizden çok farkımız” hal-i harabında bir durumla malul iken…

Eh bir de; ikide birde, ekonomik krizde olduğunu dillendirip de küçümsediğimiz Güneydeki komşumuzun, Kuzeyde “yardımlarınızla” inşa ettiğimiz gerek coğrafyamızdan çok daha temiz ve düzenli, gerekse çok daha varsıl ve modern, yaşam kalitesi de çok daha yukarıda olduğu gerçeğinden hareketle de…

Basınımızın %50’sinin yalan yazmış olduğu yollu açıklamalarınızı, Rumlar öyle kötü, papazlar böyle düşman ifadelerinizi, insanlığa, demokrasiye, icatlara, yaşam kalitemizi artıracak, adada barış ve çözüme yardımcı olacak önemli şeyler olarak karşılamıyorum…

Yalnızca söylemlerinizin yarısının, mensubu olduğunuz partinin ve Türkiye’de dediğim dedik “çaldığım düdük” tek kişinin iki dudağı arasına sıkışmış bir yönetiminin peşinde koşmakta olan “zat-ı muhtereminizin”, şimdilik kaydıyla her düdüğünde hizaya girmeye hazır olmayan, Türkiye’den farklı bir basının varlığından duyulan rahatsızlığın bir dışa vurumu olduğunu, bunu da benim gibi pek çok basın mensubunun gayet iyi anladığını bilmiş olmanızı istiyorum.

Hem sanki bunları bilmiyorsunuz da ben de tutmuş yazıyorum işte!..

Hani “hafıza nisyanla maluldür” derler ya…

Bu nedenle söylemlerinizi daha anlaşılır kılmak için, bazı noktaları aydınlatıp, yakın geçmişi de hatırlatayım, ayrıca bu tür mesajların da, yıllardır, Türkiyeyi yöneten pek çok vekil ve bakan tarafından cemaatimize verilmiş olduğunu da yazmış olayım dedim.

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar