“Toprakta hayat var” - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
KıbrısManşetRöportaj

“Toprakta hayat var”

Sokakta görseniz salon kadını sanırsınız. Saçı, makyajı, dövmeleri, takılarıyla feminen. Ama eller nasırlı. Kolakas ayıklar, çilek eker, lâstik çeker. O, toprağa tutkun, her yıl 50 dönüm eken girişimci bir kadın. Aytül Yorulmaz Ferdağ

“AYAKLARIM ÜZERİNDE DURDUM”: Ferdağ: 13 yaşımda çalışmaya başladım. Hem okudum, hem tarlada çalıştım, harçlığımı kazandım. Bir barbi bebek almak için domateslere bir hafta kamış çaktım. Hep ayaklarım üzerinde durdum


“TOPRAK KUMAR GİBİ”: Ferdağ: Toprakla uğraşmak kumar gibidir. Her zaman kazandırmaz. Hastalığı var, hava koşulları var, kalitesiz tohum olur. Olmadı, başka şey ekeceksiniz, deneyeceksiniz, pes etmeyeceksiniz. İşinizi aşkla yapacaksınız

 

Röportaja hazırlık amacıyla sosyal medyadaki sayfasını karıştırırken dikkatimi çekmişti paylaşımı. “Başarı buzdağına benzer. Ödülü herkesin içinde alırsın ama bedeli gizlice ve tek başına ödersin” diyordu bu alıntıda. Röportaj için sohbet ederken, tam da onu anlatan bir ifade diye düşündüm. Hani çoğumuz gibi, görüntüsü yanıltanlardan. Sokakta görseniz soğuk sudan sıcak suya girmeyen salon kadını sanırsınız. İzleyince, dinleyince de tam buzdağı misali deniz derya. Eller nasırlı. Çünkü o tırnaklarıyla toprağa hayat veren bir girişimci. Yeşilırmak’ta 50 dönümlük alanda kolakas, çilek ve her tür sebze üreten bir kadın. Bölgenin büyük, iddialı üreticilerinden.

Baf ve Dillirga karışımı

Aytül Yorulmaz Ferdağ, bir pazar günü konuk etti bizi Limnidi/Yeşilırmak’ta. Tanışmıyoruz, yerini de bilmiyoruz. Köyün girişinde ATV ile karşıladı, eskortluk yaptı, o önde biz arabayla arkada tarlaya gittik. Börekler, kendi bahçesinden mandalinler, portakallar, muzlar konuklarını ağırlamaya hazırdı. Hatta kolakas, çilek, yumurta dâhil hediye paketlerimiz de. Kahveleri yaptı hemen. Bu kadar konukseverlik ancak bizim taraflarda, Baflılarda olur.

“Babam da aynı şeyi söyler. Babam Baflı, 1974 göçmeni. Annem Limnidili. Galiba konukseverliği, insan canlısı olmayı baba, toprak aşkını ve çok çalışmayı anne tarafından aldım.”

Gerçekten tipik bir Dillirga yöresi kadını. Gözünü budaktan esirgemeyen, özgür, girişken, en önemlisi toprak tutkunu. Toprakla ilişkisi mecburiyetin ötesinde tutkulu.

 

13 yaşında çalışmaya başladı

Aytül Yorulmaz Ferdağ, 45 yaşında genç bir kadın. Doğma büyüme Limnidili. İlkokulu burada, orta eğitimini Lefke’de yaptı. Üniversite okuyamadı, ailenin mali durumu nedeniyle. Ama toprağa o kadar tutkun ki, üniversite de okusa büyük ihtimal toprakla uğraşacağını söylüyor.

“Annem, babam toprakla uğraşırdı. Teyzelerim de öyle. Çocuk yaşlarda hep onlarla geçti hayatım. Hatta çocukluğumda ağaç evler kurar, oralarda yaşardım. Talvarlarda yürürdüm. 13 yaşından itibaren de çalışmaya başladım. Hem okul, hem iş. 3 ay yaz tatilinde akrabaların yanında yevmiyeyle çalışır, harçlığımı çıkarırdım. Bir barbi bebek almak için ellerimi kanatarak domateslere bir hafta kamış çaktığımı hatırlarım.”

Diploma töreni yerine fasulye topladı

Toprak tutkusu o kadar baskın çıkmış ki, liseden mezun olurken diploma törenine bile gitmemiş. “O gün fasulye toplama günüydü. Fasulye toplamayı tercih ettim.”

Annesinin adını taşıyan, sonradan çileklerine de marka olan kızı Alver’in doğumundan sonra birkaç ay topraktan uzak kalınca depresyona girdiğini de anlattı. Hatta hamileliği de koparmamış onu topraktan. “Doğuma 10 gün kala bahçede mandalin toplardım” diyor.

Lisenin ardından bir yandan yevmiyeyle akrabalar yanında çalışmaya devam ederken, kendi işini kurmaya karar vermiş. Ailenin de fazla malı yok. 3-5 dönümle başlamış. 1996’de Mehmet Ferdağ ile evlenince eşinin de desteğiyle kira yöntemiyle yavaş yavaş büyütmüş ektiği alanları. Şimdilerde çoğu kiralama usulüyle yaklaşık 50 dönüm alanda üretim yapıyor. Ağırlıklı üretimi, bölgenin markası haline gelen kolakas ve çilek. Ama verimli, yeraltı kaynakları zengin bölge. Mevsimine göre her şeyi üretiyor. “Kazandıkça geliştirdim. Daha da geliştirmek isterim. Keşke daha çok arazim olsa” diyecek kadar kendine ve işine güvenli.

 

Toprak beni özgür kıldı

Topraktan, üretimden gittikçe kopan adada numunelik gibi. Genç, güzel, gezmeye, yaşamaya meraklı bir kadın. Çılgın da üstelik.  Onu toprağa bağlayan nedir?

“Toprakla uğraşmak bende tutku. Çok severek yapıyorum ve hiç şikâyetim yok. Sanıldığı gibi toprakla uğraşmak hayatı farklı yönleriyle yaşamaya engel değil. Aksine beni özgür kılıyor. Kendi ayaklarım üzerinde dururum, yaptığım işten ve yaşadığım hayattan keyif alırım. Ama her işin bedeli var. Bu işi herkes yapamaz. Elleriniz nasırlı, dudaklarınız çatlak. Soğukta, kavurucu sıcakta işlersiniz. Geceniz gündüzünüz, tatiliniz belli değil. Bedeli çok.”

Her şeyleri var ama…

Hayatları boyunca toprakla uğraşan anne, teyze ve çoğunluğu kadınlardan oluşan bölgedeki üreticiler esin kaynağı. “İdolüm, örnek aldığım kadınlarım var. Hepsi kadın” diyor.

Peki yeni nesiller?

“Yeni nesiller toprağı sevmiyor. Zaten hiçbir şeyi sevmiyor. Amaçları yok. Her şeyleri var ama yine de mutsuzdurlar. Hiçbir şeyden zevk almazlar. O nedenle hepsi depresyonda, ne istediklerini bilmiyorlar.”

Köyün verimli topraklarına rağmen üretimin gittikçe azaldığına, gençlerin köyde kalmadığına, nüfusun gittikçe yaşlandığına da dikkat çekti.

“İnsanlar artık çalışmak istemiyor. Evlenen kentlere gidiyor. Toprakla uğraşmak insanlara zor geliyor.”

Yürümeye devam

Üretim yaptığı alanları daha da artırma hedefinde. Alışılmışın aksine hiç şikâyetçi değil. Islıkla çağırdığı 5 işçisi var. Kendi de hep işin başında. Emek yoğun bir iş. Kolakas ayıklar, çilek toplar, çamurda çizmelerle fide eker, lâstik çeker. Kolakas ayıklarken yardımcı olayım dedim, ben bir tanesinin yarısını bıçakla temizleyene kadar, o beş taneyi bitirdi.

“Geçtiğimiz yıl İş Kadınları Derneği’nin verdiği ödül beni çok motive etti. Fark edilmek hoşuma gitti. Bu ödülden sonra çok daha fazla şey yapma azmindeyim.”

Toprak kumar gibi

Hayatından şikâyet etmediğine göre kazanıyor.

“Toprakla uğraşmak kumar gibidir. Bazen kazanırsınız, bazen kaybedersiniz. Her zaman kazandırmaz. Hastalığı var, hava koşulları var, kalitesiz tohum olur. Önemli olan pes etmemek. Ektiniz, olmadı, başka şey deneyeceksiniz. İşinizi aşkla yapacaksınız.”

Çilek ve kolakasa ilginin arttığına dikkat çekti, Pirgo kapısının açılmasıyla Rumlara da iyi satış yaptıklarını anlattı. Şimdiki hedefi doğrudan satış. “10 TL’ye verdiğimiz çilek, üreticiye gidene kadar 17 TL oluyor mesela. Neden ben kendi malımı satmayım! Şimdi hedefim bu. Daha çok satış, daha çok üretim demektir. Hem üretici, hem tüketici kazansın.”

Sıkıntılar yok mu? Üreticiler genellikle maliyetlerden, girdilerden şikâyetçi.

“Girdiler pahalı. Tohumdan ilaca, elektrikten gübreye kadar her şey pahalı. Ama en önemli problem tohum ve fide kalitesinin düşmesi. Verim ve kalite düşüklüğü var. Orijinal çilek zaten kalmadı, çilek fideleri Türkiye’den geliyor. Artık kendi tohum ve fidemizi üretmek için çalışma yapmamız gerekir.”

Kadın olmak avantaj

Bölgedeki büyük üreticilerden biri, üretimde iddialı. Toptancılarla çalışıyor, işçileri var. Devasa bir alanı tek başına yönetiyor. Kadın olmanın getirdiği sıkıntılar yok mu?

“Aksine, kadın olmak avantaj. Erkekler kadınlar gibi organize çalışamaz. İş yönetiminde kadın daha iyi. İşim hep erkeklerle ama hiçbir sıkıntım yok. Hatta takdir eden çok.”

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar