Tarihsizleştirilmiş bir “Masum Millet”! - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Köşe Yazarları

Tarihsizleştirilmiş bir “Masum Millet”!

Mete HatayMete Hatay

Bu yıl yine bir çıkarma gemisi, 1974 Hareketini simgelemek için büyük bir törenle müzeye çevrildi ve yeni limana demirlendi. Türk ulusunun “zavallı” Kıbrıslı Türkleri nasıl kurtardığını anlatacak herkese!

Geçen yıl da koskoca bir savaş uçağı konmuştu Cengiz Topel’in anıtına. Gelen geçene, Topel’in nasıl o jetle uçarak Rum birliklerini bombalayıp, tarumar edip Erenköy’deki “zavallı” insanımızı kurtardığını hatırlatmak için.


Tabii bölgedeki köylüler hangi şartlarda direnmiş, bereketçiler, gönüllü savaşmaya gelmiş öğrencilerin hali (komutana isyanı), Erenköylülerin insanüstü çabaları vesaire yine küçük birer detay olarak kalmış bu milliyetçi militarist anlatıda.

Yıllardır 1 Ağustos kutlanıyor, Türkiye’den gelen komutanın TMT’nin başına geçişini sanki TMT’nin kuruluşuymuş gibi halka anlatıp oradaki “Baş aktörlük” halini yine Türkiye’e veriyoruz.

Yahu bu ahali EOKA’dan ve ENOSİS’ten korktuğu için EOKA kurulur kurulmaz “Kara Yılan” diye bir örgüt kurmamış mıydı? Daha sonra Kıbrıs Türk Müdafa Birliğini (KTMEB), Volkan’ı, 9 Eylül Cephesi’ni -ki üyelerinin çoğunu 31 Ağustos 1957 tarihinde bomba yapımı sırasında meydana gelen patlama sonucu hayatlarını kaybetmişlerdi. Daha sonra, motosikletlilerin oluşturduğu, biraz yağmacı, Kara Çeteyi veya Kara Pençe’yi nasıl unutabiliriz? Yıldırım Örgütü’nü ve en son, belli dönemlerdeki faaliyetleri ( Mayıs 1958’de solcuların öldürülmesi gibi) çok tartışılan ve Rauf Denktaş, Burhan Nalbantoğlu ve Tanrıverdi tarafından 15 Kasım 1957’de kurulan TMT nasıl olur da 1 Ağustos’da kuruldu diye ısrarla tarihe kazımaya çalışırız?

1 Ağustos’muş! Bu tarihi kabul ederek kendimizi yine bu Kurtarıcı/Şükran paradigmasına hapis ediyoruz gibime geliyor. Ve Kıbrıslı Türklerin faili, hatta birebir tetikçisi olduğu gerçekleri aklımızca bir yerlere gömüyoruz! Bazılarının yazdığı tarihin tozları altına adeta saklamaya çalışıyoruz.

Yunan Milliyetçiliğinin yıllarca Kıbrıslı Türkleri “adam,” yani insan yerine koymadığı bilinir, fakat benim iddiam Kıbrıs Türkü’nü Milliyetçi ve Şükrancı tarih yazımı da görmezden gelmektedir. Eğer bir tarih yazıcılığı bir toplumun yaptığı her şeyi (günahlarıyla sevaplarıyla) görmezden gelir ve unutturursa, onları sadece aciz, pasif, kurtarılmayı bekleyen zavallılar olarak gösterirse, o toplumla nasıl sağlıklı bir ilişki kurulabilir ki? Bu vesayet dayatma, bir çeşit patronize etme, adeta tarihsizleştirme değil mi? Kıbrıslı Türkler her aşamada bazen iyi bazen de kötü roldeki oyuncularıydı Kıbrıs tarihinin, sorunun ve adanın bölünmesinin.

Yani tarih Vuruşkan’ın adaya gelmesiyle başlamadı! Beğensek de beğenmesek de Kıbrıslı Türkler bu tarihin hem gözlemcisi, hem mağduru, hem de failidir! Yani birebir öznesidir! Vuruşkan tarihimizin silemeyeceğimiz bir parçasıdır, doğrudur ama en az onun kadar o gelmeden veya geldikten sonraki birçok olayın kahramanının (iyi ve kötü anlamda) Kıbrıslı Türkler olduğunu da asla unutmamız lazım.

Milliyetçi tarih her şeyi “Kurtarıcı Anavatan” “Büyük Anlatısı” içine sokarak, Kıbrıslı Türklerinin hem “mücadele” tarihini, hem de “günahlarını” bastırma ihtiyacı duymaktadır.

Düşünün Kıbrıslı Türklerin bu adadaki (milliyetçi ve militarist bir dille de olsa) mücadelesini veya failliğini anlatan tek müze, Askeri kışlanın (Mücahitler Sitesi) içerisinde bulunmaktadır. Ancak askerden izin alarak ziyaret edebilirsiniz. Çoğunlukla Bomboş!

Hülasa, bir taraftan Kurtarıcı/Şükrancı milli tarih tezi altında susturulan Kıbrıslı Türklerin tarihi diğer taraftan da mevcut tarihe reaksiyon gösterilecek diye yazılan bazı “alternatif tarih” yazımı tarafından da sessizleştirilmektedir. Bu anlatıda da hiç bir şeyden habersiz” zavallı masum Kıbrıslı Türkler” teziyle öznelikleri hasır altı edilmektedir. Çünkü bütün suç emperyalist komplolarındır! Böylece, tarihsiz bırakılıp, özne olarak kabul edilmeyen bir konuma konulursa eğer bir topluluk, işte böyle tarihsiz, kendini her ortamda “çaresiz” gören, her fırsatta her konuda suçu başkasına atan sözde bir “masum millet” olur çıkar.

Tesadüfe bakınız 1930’larda Jon Rifat tarafından basılan dönemin en fazla okunan Kemalist Milliyetçi gazetesinin adı da “Masum Millet’ti!”

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar