Yazımı Berlin’deki “görüşmeden” önce yazıyorum. Bu nedenle “sonuç” konusunda kesin denilecek bir tahminde bulanmak zaten “müzakereciler” için de mümkün değil.. Buna karşın bazı tahminlerde bulunabilinir. Şöyle ki:
Berlin’de eğer beşli müzakereyle ilgili bir sonuca varılamazsa masadakilerin yene de “bizden bu kadar” deyip topu Türkiye ve Yunanistan’a pas etmeleri mümkündür bu durumda 5’li müzakerelerin yolu açılmış olur..
Aksine “Sn. Akıncı’nın yol haritasını saptayacağız” açıklamasına uygunluğunca bir süre daha 3’lü görüşmelere devam edilebilinir.
Yada Sn. Akıncı Anastasiadis’e “olmazsa olmazlarını” anlatırken, “Türkiye’nin garantörlüğü ile siyasi eşitliğimiz olmazsa anlaşmamız mümkün değildir” der, konu Berlinde hitama erer..
Tabi ki sürpriz sonuç da çıkar ki tahmin edebilmek mümkün değil..
NE var ki her zamanki gibi sonuçta iki halk ayni adada iki komşu olarak var oldukları sürece “siyasi çözüm arayışları” bitmez. Önemli olan her iki tarafın da “kendi güvenlik ve sosyoekonomik çıkarlarını” içeren “olmazsa olmazları” konularını anlayışla müzakere ederlerken bir çözüme varmalarıdır.
BEN bunu şöyle formüle ediyorum: “İki bölgeli iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı, Türkiye’nin garantisini içeren bir federal yada konfederal sistem..”
Çözüm konusunda Türk tarafının “ilkesi” olan bu “tanım” aslında Eski CTP tarafından formüle edilmiştir ama “yenileri” nedense arkasında durmak yerine örneğin “KKTC Devletini dünyaya nasıl tanıtacaksınız” sorgulamalarında bakın neleri inkâr ediyorlar:
İKİ bölgeliliği! Türk Rum iki toplumluluğu! Yanı sıra Türkiye’nin garantörlüğünü!
Geriye tek başına kaldığı için kabul ettikleri tek olay siyasi eşitlikle Federal sistem olmakta! Onun da çözüm aşamasında altının nasıl doldurulacağını bilemiyorlar ki sonunda “garantileri de siyasi eşitliği de Kuzey’in mevcut devlet statüsünü de Kuzey’deki TC kökenli yurttaşların ancak bir kısmının kalabileceğini de… İçeren Guterres belgesini refarans olarak kabul ediyorlar!
Tabi böylesi çelişkili tutumlar da siyasi sahtekârlıkla ifadelendirilir.
ÖTE yandan CTP Başkanı Tufan Erhürman için “tanınması mümkün olmayan Kuzey’deki Türk Devleti” iddiası da tipik bir statükoculuk gösterisi olmakta!
Bir başka ses de HP Başkanı ve Başbakan yardımcısı Dışişleri Bakanı Kudret Özeydan işitiliyor. Hem de tam Berlin arifesinde.
NİTEKİM BRT de Haastürer’in sorularını cevaplandırırken diyor ki “TC ile sağlıklı ilişki kurulmalı.” Ve ekliyor: “Ancak bu asla TC’nin talimatlarını yerine getirmek anlamına gelmiyor!..”
Allah Allah! Öylesi talimatlar vardır da bilmiyor muyduk?
Fakat bakın Özersay hemen ardından ne söylüyor: “Kıbrıs Türk halkının en karakteristik özelliği kendi kendini yönetmek istemesidir. KKTC’i de böyle görürüm!..”
Şimdi bunları, Rum tarafı ile bir federasyon çatısı altında aşna fişne olmak isteyenler için söylediyse anlayacağız da Yoksa Ankara için mi söylemekte fakat neden?
YOKSA bazı kesimlerce çoktandır pürüz sayılan “Türkiye Türkiyeliler” sendromunu üzerinden silkelemek gailesi mi vardır?
Anlamak mümkün değil! Çünkü “bir yandan yıllardır “kötü yönetimler tarafından kötü yönetildiğimizin” iddialarında heyamola çekiyoruz, sonra da “kimseden talimat almayız” derken, “bağımsız bağlantısız, icazetsiz Devlet kimliğimizle, başarılı Kıbrıs Türk milleti oluyoruz!.. Yok! Galiba gitgide Alzheimer oluyoruz! *****
SÜRÜP GİDEN YÖNETİM ZAFİYETLERİ!
Geçtiğimiz Temmuz ayında, Erhürman’lı 4’lü Koalisyon Hükümeti tarafından tamamlanamadığı için kamuoyunda çok tartışılan TC-KKTC Mali ve Ekonomik Protokol’ün imzalamasının ardından “5 ayda gerçekleştirilmesi gereken “icraatlar” açıklandıydı.”
Doğrusu kapsamında “yok yoktu! Mesela Eğitim konusunda Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı OECD kriterleri hedefiyle düzenlenecekti! Üstelik tarih de verildiydi. Eylül 2019!
Söylemeye gerek var mı? Bırakın “kriterleri” öğretmen sayısını bile denkleştiremediler!
2019 da Okul öncesi eğitimde tam gün uygulanacaktı. Özel eğitim tüzüğü çıkarılacaktı…
ÖTE yandan Ekim ayına kadar kayıt dışılık önlenecek, vergilendirmeler tabana yayılacak, gelir politikaları saptanacaktı.
MESELA “Aralık ayı sonuna kadar Enerji Dairesi Yasası çıkartılacak. Enerji verimliliği Yasa tasarısı hazırlanacak. Enerji arz güvenliğinin geliştirilmesine yönelik çalışmalara başlanacak. KIB TEK Faaliyetlerine ayrıştırılacak” deniyordu neyse ki daha Aralık ayına gelmedik su kaldırır bekleyip göreceğiz” mi diyelim!
ASLINDA Hükümetlerin her zaman “programların” gerisine düştükleri hatta “ilerisinde de uygulayamadıkları bir gerçek!
Fakat biz yine de “Devlet” gibi davranarak” asla zamanında gerçekleştirilemeyecek hatta hiç gerçekleşmeyecek planlar yapıyor üstelik takvimlendiriyoruz da..
Mağusa limanı, Telekomünikasyon, Kıb-Tek öteden beri hemen her hükümetin “planlarında yer almış” fakat hiç dokunulmamış, hatta nokta oturtulmamış sorunlar.. Hükümetler “veraset usulüyle” birbirlerine devrediyorlar!
İNSANLARI çıldırtmak üzerine gelişen bu yönetselliklerden kaynaklı “konulardır” ki memleketi “huzursuz, istikrarsız” bir duruma düşürdü!
Şöyle ki yaşantılarımızdaki etkilerini hissettiğimiz bu tip sorunlar yakınmalarımızdır ki sonunda “nasıl olursa olsun yeter ki bir çözüm olsun” noktasına geldik!Ki artık bilelim: İçinde boğulduğumuz sorunlar çözümsüzlükten dolayı mıdır yoksa cibilliyetsizliğimizden dolayı mı?