Girne’de, bir markette raflara bakıyorum.
Market sahibi geldi yanıma;
“Başaran bey, ihtiyacınız varsa alınız, bir daha bu fiyatları göremeyeceksiniz.”
Gazetecilik refleksi ile sordum; “Ne kadar zam olur ki?”
“Zammı geçtik, tüccar mal sevkiyatını durdurdu, Pazartesi bu malları bulamayabilirsiniz…”
Benim aklım zamma takıldı ya.
Önce anlamadım.
Sonra yüksek sesle “haaaa” nidası çıkardım.
Stokçuluk başlıyor.
Dövizdeki düzensiz artış bahane ediliyor ve piyasaya mal verilmiyor.
İçki ve sigara satıcıları arayıp resmen bildirmişler.
Orta ölçekte gıda toptancılığı yapanlar da öyle.
Piyasaya günlük taze gıda tedarikçileri “fiyatları ne yapalım” diye soruyorlarmış.
Tabii ki kimsenin kimseye akıl verecek mecali yok.
Herkes derin bir endişe içinde “bekleyelim ve görelim” modunda.
Kriz zamanlarını daha fazla para kazanmak için fırsat olarak değerlendiren uyanıklar hiç beklemeden harekete geçmişler bile.
Zam yapmamışlar, malları piyasadan çekmişler.
Belli bir süre yoksunluk yaratıp sonra istedikleri fiyattan piyasaya sürecekler.
Biz de el mahkum buna katlanacağız.
Hükümet de uzaktan izleyecek.
Öyle mi?
***
Stokçuluk ve onun bir adım sonrası karaborsacılık bir ülkenin düşebileceği en kötü durumdur.
Geçmişte de bunları yaşamıştık ve vatandaş perişan olmuştu.
Gün içinde birkaç defa değişen etiket fiyatlarına vatandaşın yetişmesi mümkün değildi.
Bir de karaborsa vardı.
Birçok temel ihtiyaç tezgah altlarından satılırdı.
Liberalizmin süslü-püslü sloganlarının çok sevildiği yıllardı.
Biz canhıraş “devlet müdahale etsin vatandaş kazıklanıyor” diye yırtınırken, devleti yönetenler “serbest piyasa vardır, fiyatlar arz ve talebe göre dengelenir. Devletin müdahale etmesi piyasa ekonomisinin kurallarına aykırıdır” şeklinde cevaplar veriyorlardı.
Bu cevaplar tabii ki bir elin parmaklarını anca geçen müthiş zenginler yaratmıştı. Zenginlikleri stokçuluk ve karaborsacılığa dayanıyordu.
Vatandaş da onların kasalarını doldurmak için inim inim inlemişti.
***
Ekonomide ülke felaketten beter günlerden geçiyor.
Daha da felaketin başlangıç günlerindeyiz.
Öngörülerine güvendiğim ekonomistler bu krizin en az bir yıl süreceğini ve piyasaların ancak bir yıl sonra yeni denge noktasına oturacağını söylüyor.
“Borçlanmayın, masraflarınızı kısın, ayağınızı yorganınıza göre uzatın” şeklinde de klasik ama isabetli tavsiyelerde bulunuyorlar.
Bizim hükümetin yaşadığımız felaket noktasında yapabileceği çok fazla bir şey yoktur.
Bu doğrudur.
Ama vatandaştan yana tavır alıp, vatandaşı stokçulardan, karaborsacılardan koruyabilir.
Sırf daha fazla kazansım diye hayatı daha da pahalılaştıranlara dur diyebilir.
Birçok temel tüketim maddesine narh koyup bunu sıkı bir şekilde denetleyebilir.
Avrupa Birliği bunun örnekleriyle doludur.
Örnek almaları yeterlidir.
Eğer niyetleri varsa…