Soyer: Meclis boykotu hata idi - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Kıbrıs

Soyer: Meclis boykotu hata idi

Soyer: Meclis boykotu hata idi

– CTP, UBP’Yİ YARGILAMADI ÇÜNKÜ…
Bazı insanlar bizi, UBP’yi yargılamadığımız için suçluyor. Ama referandum öncesi bunu yapmış olsaydık sıkıntı olacaktı. Biz o günlere büyük bir kırılma ile geldik. Referanduma gideceğiz referandum sonrası da belirsizdir. Toplumsal birliğe, iki taraf evet dese de ihtiyacımız vardı, hayır çıksa da vardı.
– 1990’DA MECLİS BOYKOTU HATAYDI…
Şimdi baktığımda ben boykotun çok yanlış olduğunu söylerim, yani Meclis’ten çekilmenin. Ki ben bunu o dönemde savundum. Yanlış yaptığıma inanırım. Nitekim büyük tehlikeler atlattık. Bizim yerimize suni ve sahte partiler kurmak için ara seçimler yapıldı. Çok uğraşıldı. Parti olarak hiç bir dönemde, o dönemde sahte seçimlere karşı yaptığımız çalışmalar kadar çalışma yapılmadı
– 1990’A DOĞRU GİDERKEN CTP İLE TKP’NİN ARASINI KOTAK BULDU…
CTP ile TKP’nin arasını o dönemde İsmet Kotak’ın bulması ilginç oldu. Çünkü TKP KKTC’nin tanıtılmasını bir siyaset olarak savunurken biz de tanıtılma görüşüne şiddetle karşı idik. Sonuçta İsmet Kotak aramızı buldu ve “Kıbrıs Türk halkının varlığını, siyasi, toplumsal, kültürel değerlerini, ekonomik rolünü ve kurumsallaşmış yapısını dünya kamuoyuna tanıtmak” ibaresi koyuldu.

Ferdi Sabit Soyer ile röportajımızın beşinci bölümünde 1990 seçimlerini, 2000’li yıllarda yaşanan gelişmeleri ve bu gelişmelerin perde arkasını okuyacaksınız. Ferdi Bey, DP ile kurulan hükümetleri, UBP’yi neden yargılamadıklarını ve ÖRP ile neden koalisyona gittiklerini anlattı. Meclis boykotuna da değinen Soyer, bunu o dönemde savunan biri olarak bugün yanlış bulduğunu söyledi.
 


Mete Tümerkan: Siz hükümette olduğunuz o dönemi başarılı olarak mı değerlendiriyorsunuz?
Ferdi Sabit Soyer: Toplu sözleşme grev ve referandum yasası, o dönem çıktı. Bugün sendikalar halen daha ayaktaysa o dönemde çıkan bu yasanın sonucundandır. Bunu açıkça söylüyorum. O dönemde bu yasaya da bazı sendikalar karşı çıktı. Çünkü yasasızlık onlar için daha avantajlı gibi gözüküyordu. Bu yasa o dönemde çıktı, sosyal sigorta maaşlarının iyileştirilmesi o dönemde çıktı. Kimse kusura bakmasın. Elektrikteki ilk büyük temelli yatırım da o dönemde yapıldı. Hayatın her alanını iyileştirmek için çıkan yasalar o dönemde çıktı. Ondan sonra herkes bunu cebine alıp koyduğunda bunun hangi süreçlerden geçtiğini unutur ve bu demokratik kültür de olmadığı için kazanılmış haklar yalnızca parasal önem kazanır. Demokratik ve özgürlük anlamında kazanılmış haklar önem kazanmaz.
 

Mete Tümerkan: 1990 seçimlerinden sonra DMP olayı ve seçimlerden sonra Meclis’e boykot uygulanmasını şimdi bunu geriye dönüp baktığınız zaman nasıl yorumluyorsunuz?
Ferdi Sabit Soyer: İşin en ilginç yanı buradadır. Bu da çok bilinmiyor. 1987’de CTP TKP ve AHP birlikte ortak hükümet programı çıkarttı. Bu ortak hükümet programı ile üç parti beraberce seçimlere gitme kararı verdi. Maalesef bu hadise TKP içinde daha sonra hücre diye tanımlanan  insanların marifeti ile bir kısım radikal insanların pozisyonu ve kendi iç çelişkileri ile, İsmet Kotak’a ve İrsen Küçük’ün tabanlarına yapılan derin baskılarla bu süreç gelişemedi. Ama bu hadise yaşanamadı.
“Bunu da İsmet Kotak’ın gel gitleri üretti”
En ilginci ise, CTP ile TKP’nin arasını o dönemde İsmet Kotak’ın bulması oldu. Çünkü TKP KKTC’nin tanıtılmasını bir siyaset olarak savunurken biz de tanıtılma görüşüne şiddetle karşı idik. Sonuçta İsmet Kotak aramızı buldu ve “Kıbrıs Türk halkının varlığını, siyasi, toplumsal, kültürel değerlerini, ekonomik rolünü ve kurumsallaşmış yapısını dünya kamuoyuna tanıtmak” ibaresi koyuldu. Bu bizim müşterek uzlaştığımız cümle oldu. Bunu da İsmet Kotak’ın gel gitleri üretti. Geçmişteki notlarıma baktığımda müthiş bir politik derinliği görürüm. Bugün bu sığlığı gördüğümde çok üzülürüm. Bu süreç kesintiye uğradı ve DMP hadisesi çıktı.
“Bundan hiç gocunmam”
DMP’ye ben çok karşıydım. Naci de karşıydı. Sonay Bey de karşıydı. Bunu çok rahatlıkla söylüyorum. Ama parti bu kararı verince büyük bir tepki oluştu. Biz köy köy örgüt örgüt gezerek bu tepkiyi izole ettik. Karara uyulmasını sağladık. Tepki neden sağcı insanlar da var noktasındaydı. Kotak kimdir de biz onunla aynı listeye gireceğiz falan dediler. Ergün’e tepki vardı. Sonra DMP bittikten sonra DMP’yi savunan arkadaşlar bunu benim veya Naci’nin yarattığını tenkit ettiler. Bu da bizim parti yaşamımız içerisinde her zaman için esprilerle yaklaştığım bir hadisedir. Ama bundan hiç gocunmam.
“Bu sığ hedef bize dezavantaj sağlayacaktı”
 

Mete Tümerkan: Neden o seçimi DMP kaybetti? Boykot bir hata mıydı?
Ferdi Sabit Soyer: DMP’nin yenilmesini sağlayan faktör, ki benim en fazla itiraz ettiğim noktalardan birisi buydu, DMP’nin “ biz üç aylığına hükümet biz olacağız, seçim yasasını değiştirip tekrar seçim yapacağız” demesi idi. Ben “böyle bir hedefle kitleleri götürebilmek mümkün değildir” diyordum. Bu sığ hedef bize dezavantaj sağlayacaktı. Nitekim bunu yaşadık. Bu hadise olunca bizim bir tespitimiz vardı. Eğer DMP işinde başarılı olmazsak meclisin dörtte üçü UBP’ye gidecek. O zaman bizim rolümüz ne olacak? Bundan çekilmek gerekiyordu. Bu önceden var olmuş bir görüştü.
“Bu sahte pozisyon gerçekleşmedi”
Şimdi baktığımda ben bunun çok yanlış olduğunu söylerim, yani meclisten çekilmenin. Ki ben bunu o dönemde savundum. Yanlış yaptığıma inanırım. Nitekim büyük tehlikeler atlattık. Bizim yerimize suni ve sahte partiler kurmak için ara seçimler yapıldı. Çok uğraşıldı. Parti olarak hiç bir dönemde, o dönemde sahte seçimlere karşı yaptığımız çalışmalar kadar çalışma yapılmadı. Ki bunlar büyük imkansızlıklar içerisinde yapılan olağan üstü çalışmalardı. Çünkü sahte, yapay bir hareketin oluşturulacağını seziyorduk. Bu boşluk buna sebebiyet verdi ve bunu gidermemiz lazımdı. Nitekim orada başarılı olduk. Bu sahte pozisyon gerçekleşmedi. Ama Erken seçim hadisesi toplumsal bir tabana sahip olmadı.
“Ben bunu duyunca isyan ettim”
Naci’nin bir görüşü vardı; ana hatları ile çekileceğiz ama bunu bir süreç içinde yapmamız lazım bizi onlar atsın diyordu. Bu bazı arkadaşlarda, bunlar içeri girmek istiyor diye bir yaklaşım oluşturdu. Ben de bu Naci’nin süreç içerisindeki tezini destekliyordum. Ancak bir gün bir olay oldu. Partiye geldim Naci yazı yazdırıyor ve bir arkadaş, bir sendikacı kapının içinde durarak kendisine dedi ki “Naci nere benzen bilin? Bir ayağın kapının içindedir bir ayağın kapının dışında, beklen dedi biri kıçına tekme atsın da içeri giresin.”
Ben bunu duyunca isyan ettim. “Ayıptır bu” dedim. Böyle bir siyaset böyle bir kültür olamaz. Onun için Naci’ye dedim ki artık kesin bu iş bitsin bu edepsizliği çekemeyiz. Ve bunu bu şekilde sonuçlandırdık. Ama bugün baktığımda büyük hataydı ve bu sahte muhalefet partileri taban bulmuş olsaydı çok kötü sonuçlara yol açabilirdi.
Burada göz ardı edilen bir nokta daha var. Bazısı bunu reddediyor. Mesela CTP’nin, DP ile kurduğu koalisyon 1993 seçimlerinden sonra toplumun o bozulan, mahvedilen kimyasını yeniden sağlıklı bir noktaya döndüren  bir dinamik oldu. Birbirinden kopan bütün grupları katmanları toplumsal ortak paydada buluşturdu. Bu son derece ciddi bir adımdı.
 

Mete Tümerkan: Koalisyon hükümeti darbe ile gitmeseydi toplum ve koşullar daha iyi bir yere varır mıydı?
Ferdi Sabit Soyer: Bence varacaktı. Süreç ilerleyecekti ve olağan bir seçim dönemine girilecekti. Hem sağ da, hem solda çok farklı siyasi oluşumlar kendisini daha sağlıklı bir düşünce biçimi içerisinde geliştirecek atmosfere ulaştıracaktı. Ama olmadı. Nitekim ondan sonra UBP’de “yalan” tam anlamı ile hakim oldu. 1998 seçimlerinde UBP kampanya yaparak kişi başına düşen geliri 10 bin dolara çıkartacağını, 15 bin istihdam yapacağını, Mesarya’da suların akacağını söyledi. O zaman ben tarım bakanıydım ve balonla su getirme işine ben karşı çıktım. Sırf balonla su getirilecek diye yapıldı o kampanya. Ondan sonra onun “balon” olduğunu Eroğlu kendi itiraf etti.
“Lefkoşa’ya bir ağlama duvarı yapalım”
Ama bunu bize karşı kullandılar, “bunlar Türkiye’yi istemez” kampanyasının ana unsuru olarak kullanmayı meziyet bildiler. Sonuçta bu yalan furyaları, boş sözler tıpkı 2009 seçimlerinde olduğu gibi hüsrana uğradık. 1998’de kişi başına düşen milli geliri 10 bin dolara çıkartacaktı, 2003’e geldik kişi başına düşen milli gelir 5 bin dolar. Ama toplum bunu kendi açısından bile kritik etmedi. 2009’da da yine deve sürüsü gibi 98’de yaşanmışlığa rağmen aynısını tekrar yaşadılar. Şimdi sen eğer toplum olarak sağ sol düşünce kritiğini yapmazsan ağlamaya gerek yoktur. İnsanlar isterse Lefkoşa’ya Yahudilerdeki gibi bir ağlama duvarı yapalım gitsinler o duvara kafalarını vura vura ağlasınlar. Ağlamaya gerek yok çünkü bunun kritiğini yapamayan insan ve siyasi kültür aynı hatayı beş katı ile yaşamaya mahkumdur.

Mete Tümerkan: 2003’te yeniden iktidar oldunuz, 2005’te daha da güçlü geldiniz. DP ile bir koalisyon vardı ve bu bozuldu. ÖRP’yi CTP mi kurdu AKP mi?
Ferdi Sabit Soyer: Bu soru neden Turgay Bey’e sorulmaz da hep bana sorulur? Serdar Bey Nezire Hanım ile bir kitap yazdı, geçenlerde ben Yenidüzen’de bir haber okudum, gülmekten öldüm. Bu kitabın tanıtımı ile ilgili olarak Gazeteciler Birliği’nde bir toplantı yapılmış onun haberiydi. Serdar Denktaş’a bir soru sordular. Serdar Bey ben bu kitabı okumadım diyor. Bu arada toplantı da kitap yayınlandıktan bir buçuk ay sonra yapılıyor. Ama Serdar Bey, “kitapta yazılanlara itiraz olmadı madem söylenenler doğrudur” diyor.  Kendi kendime dedim ki bu kitap dediği hadise Nezire Hanım ile yaptığı mülakatların derlenip toparlanmış güzel bir şekli. Kendi yazdığı kitabı okumadığını söyleyen bir insanın iddialarını ben nasıl ciddiye alayım dedim ve gülüm. Bunu bu memlekette soran da yok. Yahu bunlar senin söylediğin lakırdılar ve sen diyorsun ki bu kitabı okumadım. Nasıl adamsın sen? Ben senin yazdığın kitabı nasıl ciddiye alayım? Diye soran da yok!
“Ben bunun hazırlığını yapıyorum”
Ama ben şunu söyledim, buna cevap şu veyahut bu şekilde bir sözle değil, çok teferruatlı bir kitap ile verilmesi gerekir. O dönemin bütün sürecini her yönü ile yazan bir kitap olmalı. Bu kitapta bizim açıklamalarımız, tavırlarımız, nedenleri, bize muhalif olanların açıklamaları, sendikaların açıklamaları, köşe yazıları, bununla ilgili her tarafın her bir toplumsal olaydaki konumu ve bununla ilgili sarf ettiği cümleler, ondan sonra yaşadıklarımız bütün bunları içeren bir kitap olmalı bu. Bu herhangi bir şeyi temize çıkartmak veya birini kötülemek için değil, bütün bir düşünce sistematiğini objektif olarak orta yere koyup bunun üstünden değerlendirme yapmak için yazılması gerekmektedir. Ben bunun hazırlığını yapıyorum. 
“Yarın geldiğinde bunu yapamayacaksın”
Bu kitabı bir müddet sonra yayınlayacağım ve herkes kendini bu kitapta bulacak. Sağda ve solda söylenen laflardan, bugün söylenenlere, her şeyi teferruatlı olarak herkes bulacak. Ama bunları bugün ve yaşadıklarımız ile somut göstergeleri ile bulacak. Dolayısı ile bunu aynı işler tekrar yaşanmasın diye yapmak gerekiyor. Çünkü yeniden görüyorum ben, ansızdan muhalefet adına bir beyanat; “ben gelirsem şunu kaldıracağım”. Yarın geldiğinde bunu yapamayacaksın ve toplum hüsran yaşayacak. Başka tepkiler başka zararlar çıkacak. Bunları artık siyaset dünyamızdan kaldırmak gerekiyor.

“Bir karar verdiysen bu kararın arkasında duracaksın”
Serdar Bey kendine göre 2003’ten sonra hükümet kurma gerekçesini o kitapta, sağdan gelen eleştiriler çerçevesinde, erken seçim olsa CTP daha güçlü gelecek dolayısı ile bu koalisyonu kurayım diyor. O sağdan gelen eleştirilere böyle bir cevap vermeye çalışıyor ki bu kendini hala daha kurtarma peşinde olduğunun en büyük göstergesidir. Bir karar verdiysen bu kararın arkasında duracaksın. Bu kararın son derece önemli olduğunu topluma söyleyeceksin.

“En sağlıklı dönem 2004-2005 oldu”
Mete Tümerkan: Sizce CTP-DP ile koalisyon kurarak toplumsal birlikteliğin yakalanmasına katkı sağladı mı?
Ferdi Sabit Soyer: Sağladı. Nasıl ki 93’te CTP DP ile bir koalisyon kurdu ve toplumda bozulan kimyayı yerine getirdiyse büyük bir kırılma yaşayarak bir momente gelen Kıbrıs Türk halkını 1 Ocak 2004’te CTP DP ile koalisyon kurarak ve toplumu sağlıklı bir referandum sürecine götürerek barış ve kavgasız bir atmosferde yeniden bunu sağladı. Toplumsal barışı CTP yeniden sağladı. Bu birinci nokta. Türkiye ile ve Türkiyelilerle bu topraklardaki en sağlıklı ilişki dönemi de 2004-2008 arasıdır. Çeşitli tartışmalara rağmen, farklılıklara rağmen en sağlıklı atmosferin oluğu dönem budur. Toplumun içindeki kırılmalar giderilmiştir.
 

“Biz bugünlere büyük bir kırılma ile geldik”
Mete Tümerkan: Kamuoyunun CTP’nin geçmiş iktidarlardan hesap sorması yönünde bir beklentisi de vardı. Ama CTP bunu yapmadı neden?

Ferdi Sabit Soyer: Bazı insanlar bizi, UBP’yi yargılamadığımız için suçluyor. Ama referandum öncesi bunu yapmış olsaydık, ben bunun arkasındayım, eleştirilere hak veririm ya da vermem, ama gerekçemi söylemek zorundayım. Biz o günlere büyük bir kırılma ile geldik. Referanduma gideceğiz referandum sonrası da belirsizdir. Toplumsal birliğe, iki taraf da evet dese de ihtiyacımız vardır, hayır da çıksa vardır. Hele biz federal çözümü savunanlar iki taraftan evet çıkarsa toplumun birliğini kurmak mecburiyetindeyiz. Kıbrıs Türk halkının huzurlu bir geleceğe sahip olabilmesi ve siyasi kişiliğini ve eşitliğini koruyabilmesi için buna mecburuz.
 

“Onun için CTP öldürülmelidir”
Onun için barışçı, demokratik, bağışlayıcı olacağız. Biz bunu yaptık. Bunun kıymetini bazıları bilmedi. Buna karşı CTP’ye hasmane, hele referandum sonrası bazı köşe yazarlarına göre 2004’te evet çıkması yenilgidir. Onun için “CTP öldürülmelidir, dövülmelidir, mahvedilmelidir” görüşü hakim oldu. Bu solda da bilinmedi sağda da bilinmedi. Bizim partinin içinde bazı insanlar da maalesef bunun kıymetini bilmedi. Bu süreç böyle devam ederken sonuçta hiç unutmamak gerekir ki 24 Nisan 2004 gecesi bu referandumdan sonra hükümet düştü. Ahmet Kaşif ve Ünal Üstel istifa etti. Sonra bizden Nuri Çelikel istifa etti. Ülkeyi referanduma götüren hükümet mecliste çoğunluğunu kaybetti. 

“2005’te CTP büyük bir güçle geldi”
Bu korkunç bir hadiseydi. Bütçe çıkartamadık, 2004-2005 bütçesi yok ve Kıbrıs sorununun en kritik aşamasında bir ayağımız havada kaldı. Hükümet yok. Bütün hükümet kurma denemeleri sonuçsuz kaldı. Böyle bir kriz var. Bu krizi ne Kıbrıs sorununa ne içteki ekonomik konulara yansıtmamak lazım. En nihayet anayasal zorunlulukla sürüklene sürüklene 2005’te erken seçime gittik. 2005’te CTP büyük bir güçle geldi. Böyle bir pozisyonda DP ile koalisyonumuz devam etti. Burada Serdar Bey’de ikinci büyük kırılma oluştu. Seçimden güçsüz çıkmıştı. CTP bu seçimden avantajlı çıktı, 2004’te 4 bakanlık temsil edilirken benim başbakanlığım ile beraber bu üç bakanlığa düştü.

“Raşit Pertev AB’ye bağırıyordu”
CTP güçlü çıkınca bu Serdar Bey’i öfkelendirdi. Buna bağlantılı olarak biz yine o barışçı yaklaşımla ve saygı duyduğumuz davranışla bu işleri götürmeye çalıştık. Derviş Deniz Bey’le yaptığınız mülakatta bunun ipuçlarını gördük. Derviş Bey benden saygı ile söz ediyor, ben de kendisini çok seviyorum. Derviş Bey orada CTP ile aramızda bir husumet oluştu diyor. İlerleyen noktalarda diyor ki Serdar Bey AB ile olan ilişkilerden hoşnutsuz oldu, benden alındı Raşit Pertev’e verildi. Çünkü o daha radikal, AB’ye bağırıyor. Bunu Serdar Bey istedi biz değil.

Yarın: DP ile koalisyon neden bozuldu

METE TÜMERKAN'IN DÜN YAYINLANAN RÖPORTAJI:

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar