Sn. Akıncı’nın Güney’e yönelik “Guterres çerçevesini sunulduğu şekliyle stratejik belge olarak kabul edelim” çağrısına “tarihi çağrı” diyenler oldu! Doğrusu bir “köşeci” olarak kendimden utansam da itiraf edeyim onca yazılar, kupürler, belgeler arasında bu “Guterres Çerçevesi”ni oluşturacak bir belge bulamadım. (Dün Başaran Düzgün de köşesinde “olmadığını” sadece Crans Montana bozgununu önlemek için Guterres’in taraflara bir konuşma yaptığını bunu da “çerçeve” olarak kabul etmenin mümkün olmadığını hatırlattıydı!)
Ki benim de bildiklerim “Havadis Gazetesi’den Hüseyin Ekmekçi ve Mete Tümerkan’ın Crans Montana’dan verdikleri haberlere dayanıyor!
Nitekim Sn. Akıncı da “çağrısında” bu “eksikliği” duymuş olacak, yeniden başlayacak müzakerelerde “geri kalan boşlukların tamamlanmasından” söz etti..
FAKAT neden bu çağrı tam da artık Türk tarafının “iki ayrı devlete yahut konfederal sisteme dayalı” bir çözümden söz etmeye başlamasından hemen sonra geldi?
Aslında çok uzun süredir “akıllardan hiç çıkmamasına karşın” sorunun çözüm olasılıklarında yer almayan bir alternatifti “iki ayrı devlete” dayalı çözüm.. Yada en kabadayısından iki toplumun kendi içlerinde daha bağımsız ve bağlantısız olacakları bir konfederal sistem..
Sn. Akıncı’nın bu çözüm formüllerine sıcak bakmadığı zaten bu konuda yaptığı açıklamalardan bilinmektedir..
“Olmadığı halde” Güney’e dönük “Guterres çerçeveli” müzakere sürecine kalındığı yerden devam edilmesi çağrısı da henüz “iki ayrı devlete dönme konusunda çekinceleri olduğunu göstermektedir!”
İYİ ama bir süre önce TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Sn. Akıncı ve parti liderleriyle birlikte oluşturulan Lefkoşa’daki toplantıda, neden iki ayrı devletli yahut konfederal sistemde çözüm konusunda fikir birliğine varıldığı haberleri yaydırıldıydı? Rum’ları uyarmak için mi?
VE şimdilerde neden “iki devletli çözüm” gündeme geldikte, Sn. Akıncı Güney’e “Guterres çerçevesi” içinde Crans Montana’da kalındığı yerden müzakerelere devam edilmesi çağrısında bulundu? “BM’ler ve AB’ye (Rum’un masaya dönmeyeceğini bildiği halde) Türk tarafının hâlâ barışçı ve yapıcı tutumunu sürdürmekte olduğu mesajını vermek için mi? Bu ikincisine daha çok inanmak istiyoruz çünkü olmayan dualara “amin” demek mümkün değil!
Ve ekliyoruz: “İki ayrı devlete dayalı çözümü sulandırmadan, çarpıtmadan her zaman gündemde taze tutmak gerekir çünkü son çözüm alternatifidir, buna hazır olmalıyız..
SİYASİLER HÂLÂ İŞÇİ HAKLARIYLA OYNUYORLAR!
1 Mayıs İşçi Bayramı “kutlandı” mı yoksa “tatil” mi yapıldı mı?
Eğer kutlanmışsa “işçi hangi hak ve hukukunun çağrısında” toplandı meydanlarda?
İşveren’den, devletten istekleri nelerdi, nasıl seslendirdi?
Mevcut asgari ücretle aç kalmaktan kurtulamadığını mı haykırdı?
Daha fazla ücrete karşılık sekiz saatin üzerinde çalışılmayacağının kararını mı verdi?
Daha çok sendikalaşma hakkı isterken, sendikasız işçi olamayacağını mı duyurdu?
ÖTE yandan: İşçinin ve emekçinin bayram gününde, supermarketler zorunlu olarak kapatılırlarken, faydalı mı oldu zararlı mı? Bu konuda bir araştırma yapıldı mı? Bir bilançosu çıkarıldı mı?
BUNLARI bilmiyoruz! Öğrenmek de mümkün olmayacak! Fakat geçen gün Güney’den de gelen bazı Rumlarla Taksim sahasında gerçekleştirilen kutlamalarda kime niçin çağrılarda bulunulduğunu çok iyi biliyoruz!
Bunlardan bir tanesi ayyuka kadar çıkan ortak seslendirmede “hemen çözümdü!”
Bir diğeri “Kıbrıs’ta barışın engellenemeyeceğiydi!”
TABİ ortak açıklama da yayınlandı, şöyle deniyordu: “Kıbrıs’ı yeniden birleştirecek bir çözüm için iki toplum arasındaki uzlaşma yolu görüşmelerdir.”
ŞİMDİ soralım: Bu “Türk-Rum ortak bildirisi” Kuzey-Güney kıstasları içinde hangi işçinin derdine cevap verdi? İşçinin hangi sorunu deşti?…
KALDI ki bu ülkede “tarım işçisi de vardır inşaat işçisi de özel sektörde çalışanlar, tezgâhtarlık yapanlar da…
Hastahanelerde hastabakıcılar da vardır temizlikçi kadınlar da… Okullarda hademeler vardır, dairelerde müstahdemler… Tarlada ekip biçen çiftçiler, hayvancılar…
TAKSİM Sahasında bu işçiler mi toplandı ve “hemen barış hemen çözüm” sloganları attı?
Ki bu ülkede gerçek anlamda Kıbrıs kökenli işçilerden çok daha fazladır TC kökenlilerle 3. ülkelerden gelenler! Ortak bildiri onların eseri midir? Ta Kore’lerden Ukrayna’lardan Türkmenistan’dan gelen işçiler mi “hemen çözüm” dediler?
YOKSA bir kez daha ve göz göre göre “gerçek işçi kesimi,” siyasi partilerin çözüme yönelik politikalarının “gösteri piyonları” esamesine mi düşürüldü? Tarih tekerrür eder her zaman . İşte aşağıda ispatı.
KISACA TAKILDIĞIM: (ÇALIŞMA HAKKI BİLDİRİSİNDEN “ENOSİS” ÇIKTIYDI!)
1950’ler olmalıydı. İlk kez Türk-Rum işçileri İngiliz kolonisine (valiye) baş kaldırarak, BM’lere gönderilecek “8 saat iş, 8 saat istirahat 8 saat uyku hakkını” içeren bir ortak bildiriyi imzalamak için oluşturdukları kortejle böylesi bir 1 Mayıs’ta, ilk kez Mağusa’nın cambulat kapısından girdiler ve Akkule kapısından çıkıp Hacıhambi sinemasında toplandılar.
Orada nutuklar atıldıktan sonra 8 saate dilimlenmiş çalışma hakkını” yasallaştırmak için Türk ve Rum işçileri bildiriye imza attılar.
Ertesi gün kıyamet koptu! Çünkü imzaların atıldığı ortak bildirinin içeriği, “Türk-Rum Kıbrıs halkının adanın Yunanistan’a bağlanması yani “Enosis”in kabul edilmesiydi!” Kısaca Türk işçiler oyuna getirilmişler, Rum’un enosis mücadelesine imza atmışlardı!
…Bugün Güney’deki Rum “komşumuz” hâlâ o yılların “komşusudur”!