Son fırsat - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

Son fırsat

Köş, MoreketMehmet Moreket

Rumlar da kendilerini kandırırlar…

ABD sözcüsü Türkiye’ye bölgedeki sondaj faaliyetlerini durdurması ve Yavuz’u, Fatih’i  geri çekmesi konusunda net mesajını vermiş de, bu da “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” elini güçlendiriyormuş.


Hepsi bir oyun.

Onlar da biliyor ki, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin egemenlik haklarını içermeyen bir süreç sonsuza kadar gidemez.

İlla ki hukuki bir çözüm bulunacak.

Rum Sözcü Prodromos Prodromu  “ABD hükümetinin,  faaliyetlerin meşruiyetle desteklenmesi için işbirliği ilişkisine dayanması çağrısı, geçmişte Türkiye’ye iki ülke arasındaki MEB’in müştereken belirlenmesi için istişare teklifi yapan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tezi ile de örtüşüyor” yorumu yapmış.

Onlara göre, Türkiye kendilerini muhatap alacak, oturup, şu andaki fiili durumda MEB belirleyecek.

Bu söylem, pazarlıkta çıtayı yüksek tutma olayından başka bir şey değil.

Gerçekleşmeyeceğini pekala biliyorlar.

Zaten Prodromu sözlerinin devamında, doğal gaz sorununun hallinin, ancak Kıbrıs sorununun çözümü ile mümkün olduğunu da söylemek zorunda kalıyor ve ABD’nin mesaj ve telkinlerinin, Türk hükümetini, ‘gelişmelere farklı açıdan bakmaya ve Kıbrıs sorununun özlü müzakeresi aracılığıyla gelecekte  meşruiyet ve işbirliği ilişkisine (Türkiye-Kıbrıs) sahip olunabilmesine izin vermeye’ sevk etmesi dileğinde bulunuyor.

Denklem basit…

Kıbrıs sorunu çözülecek, birbirini tanıyan taraflar resmen oturup anlaşacaklar, aralarında Mühasır Ekonomik Bölge sınırlarını çizecekler.

Türk tarafı sanki karşıymış gibi bir iması var Prodromu’nun.

Ta başından beri, doğal gaz konusunun, Kıbrıs sorununun çözümü için bir motivasyon  olarak görülmesinden yana olan Türk tarafı değil miydi?

Cumhurbaşkanı Akıncı’nın “ortak komite” önerisini oy birliğiyle reddeden kimdi?

Konunun müzakerelere dahil olmasına karşı çıkan kim?

Hatta Crans Montana’da anlaşmanın eşiğine gelmişken, başka bahaneler uydurup, gelip burada ihalelere çıkan kimdi?

Anastasiadis, o günlerde, tek başlarına her şeyin üstüne oturabileceklerinin hesaplarını yapıyordu.

Hele de işin içinde ABD, AB, İsrail falan varken, onların şirketleri aramalara katlıyorken, “kim tutar beni” havalarındaydı.

O balon söndü.

Öyle veya böyle, Türkiye’nin sessiz kalmaması, geri adım atmaması, aksine onun da aynı yöntemlerle araştırmalara başlaması, hukuksuzluğun parçası olan üçüncü tarafları telaşlandırdı.

Türkiye’ye yönelik caydırıcı mahiyetteki açıklamaların hiç önemi yok.

Reel politika başka bir şey. Uluslararası ilişkilerde devletlerin söyledikleri, her zaman gerçek politikalarının ifadesi olmaz.

Bu meselede de böyle.

Şu anda Türkiye’nin ve bir şekilde KKTC’nin içinde olmadığı bir formülle, ne Doğu Akdeniz’de hakimiyet alanları belirlenebilir, ne de doğal kaynaklar çıkarılabilir.

Doğal gaz falan, hava gazı aslında. Büyük üreticilerin rezervleri yanında, rekabet gücü yok.

Aslolan hakimiyet paylaşımı meselesi ki, bunun Rusya’sı var, Çin’i var, var oğlu var.

Prodromu dileğini söylemiş, biz de söyleyelim; bizim de dileğimiz, Rumların artık ayaklarının yere bastırılması.

Bunu kendiliklerinden yapmaya niyetleri yok, öyle görünüyor.

Görev, buralarda at oynatmaya niyetlenenlerde.

Müzakereler konusu da ciddi ve sorunların uzlaşmayla halledilmesi açısından belki son bir fırsat.

Geçmişteki gibi, görüntüde masada olup da, gerçekte çözümsüzlüğe oynamaya devam ederlerse, tüm tarafların aleyhine olacak.

Çözüm, çözüm de, nasıl bir çözüm.

Kuru kuruya “çözüm olsun, anlaşalım” lafı bir işe yaramaz, bunu da bilecekler.

Kıbrıs Türklerinin kararlarda belirleyici olmasına, yani siyasal eşitliğe karşı durmaya devam ederlerse, hiç bir şekilde çözüm olmayacağını artık öğrenmiş olmalılar.

Kilit budur.

Üçüncü taraflar da bunun farkındalar.

Eğer niyetleri varsa, Rum tarafının siyasi eşitliğe karşı inadını kıracaklar.

 

 YERİN KULAĞI VAR

KOKMUŞUZ:

Son birkaç ayda kaç polis müfettişi soruşturmaya girdi? Kaç devlet memuru yolsuzluktan yargılandı? Çetele tutmuyoruz tabii ama, haberler yağmur gibi. Kamu da sokaktaki asayişsizlikten nasibini almış. Suç, devletin kademelerine bulaşmış. Ülkenin eski Başbakanı, mal varlığıyla ilgili soruşturuluyor. Silkinip kendimize gelecek miyiz, yoksa yolsuzluğun rüşvetin neredeyse vazgeçilmez olduğu bir Afrika ülkesi gibi kalmayı mı tercih edeceğiz?

 

ÖYLE BİR DERTLERİ YOK Kİ:

CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, “Ortada imzalanmış metin yok, kaynak aktarımı başlamamış, bunların nedenleri ile ilgili doyurucu hiçbir açıklama yapılmıyor… ‘Ekonomi önceliğimizdir’ diyerek hükümete geldiler, ancak  aylardır ekonomi dışında her şeyin gündem oldu” diyor. Aynen öyle. Yaılacak onca iş varken, ekonominin adı bile geçmiyor. Gündemin en son sırasında. Sanki o işleri yapacak gizli bir el bekliyorlar.

 

HAYALİ BİLE GÜZEL:

Ekonomi Bakanı Taçoy bu yıl üniversitelerden 1 milyar dolar, Turizm Bakanı Üstel turizmden 2 milyar dolar gelir hedefliyor. Etti mi sana 3 milyar dolar. Gel keyfim gel. KKTC bütçesinin 2 katı bir gelir…Keşke bu hayaller gerçek olsa da, o zaman Ankara’ya gidip para için el avuç açmasak…

KAMERANIN GÜCÜ:

MOBESE kameralarına karşı çıkanlar, dün çalınan araç olayının videosunu izlesinler bence ve bir daha düşünsünler. Sürücünün aracı kilitlememesi, anahtarı üstünde bırakması baştan tedbirsizlik. Aracı çalan da oradan tesadüfen geçen biri. Gündüz gündüz hırsızlığa çıktığını sanmam. Ama aracı çalan, bu ülkede denetim boşluğu olduğunu biliyor. Hesaba katmadığı, orada bir şirkete ait kamera olması. Devlet her yeri kameralarla donatsa, o kriminal de bunu bilecek, bu kadar pervasız suç işleyemeyecek…

 

SANAL TARTIŞMALAR:

Sağlık Bakanı, eski yönetimi suçluyor, eskisi de yanıtlar veriyor. Bahaneler, bahaneler… Kaç dönem geriye gidersen git, tartışmanın özü değişmez. Ama ortada tek bir somut iş yoktur. Tartışsınlar tartışmasına, siyaset sonuçta. Ama ne olur bir defa da yaptıkları bir şey için tartışsınlar. Konuştukları proje yapılmış mı, yapılmamış mı… Yapılsa ne olur, yapılmasa ne olur. Devletin arşivleri proje dolu. Sonuç sıfır. Hepsi sanal…

 

KÖKTEN ÇÖZÜM:

National Geographic verilerine göre, tüm buzulların erimesi halinde 65 metre yüksekliğin altında kalan bütün bölgeler batacak ve Kıbrıs üçe bölünecek. Bugünkü Kıbrıs’ın yerinde üç küçük adacık kalacak. Belli ki doğa ana bile 50 yıldır çözemediğimiz soruna kendince çare bulmuş. Tüm buzulların 7 bin yıl içinde eriyeceği tahmin ediliyor. İyi haber şu, uzak gelecekte Kıbrıs sorunu kalmayacak.

 

ZİRVEDEKİLER

Sosyolog Hakan Gündüz (Kıbrıs Postası): Gündüz, işin uzmanı. O da bizim sürekli yazdığımız “otorite sorunu” teşhisini koyuyor… “Devlet, bazı insanlara ‘ben eğer suç işlersem, ciddi bir şekilde cezalandırılırım’ algısı oluşturmalı. İstediğimiz gibi, istediğimiz insana hakaret edebiliyoruz, bunun ile ilgili caydırıcı bir unsur yok… Devletin, adaleti hızlı çalıştırıp, cezalarla duruma müdahale etmesi gerek”…

 

 

DİPTEKİLER

Devlet Otoritesi: Maliye’nin kamu alacaklarının peşine düştüğünü Maliye Bakanı açıkladı. Dün Kıbrıs Postası’nda casinoların devlete 65 milyon, Taşyapı’nın 52 milyon lira borcu olduğu haberi vardı. İkisi de devletin kendilerine tanıdığı yetki, teşvik, destekle darphane gibi para basan işletmeler. Zaten indirimli olan vergilerini bile ödememişler. Adamların bu rahatlığı nereden geliyor? Neden bu borç bu kadar birikmiş? Kimbilir kaç hükümet gelmiş geçmiş, kimse kılını kıpırdatmamış. Şimdi suç kimin? Alacağının bugün peşine düşse, mahkeme birkaç yılda sonuçlanmaz. Utanç verici…

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar