Dün 1974 sonrasını 44. yılında bir kez daha düşünmek gereğini duyarken, çok kötümserdim! Çözümsüz geçen yıllara, o yıllar içinde bitmeyen sonuçsuz müzakerelere, müzakerelerle oyalanırken her yönden Kuzeyin esiri durumuna düşmüşlüğümüze bakıp da her halde sahte mutluluk gösterisine yatamazdım!
Sıkıntı siyasi ve ekonomik yönden neyimizin değildi. Sonuçta Türkiye’nin pek çok yöresinden daha iyi hayat koşullarına sahibiz! Fakat huzurlu değiliz. Çünkü:
Aradan 44 yıl geçti ama Kuzey’e hâlâ vatanımız diyemiyoruz!
KKTC’i ilan ettik ama kendimize hâlâ “devletiz” diyemiyoruz!
Anayasamız, Meclisimiz, siyasi irademizle demokrasiyi çakan seçimlerimiz vardır ama kendimize hâlâ “özgür ve egemen bir toplumuz” diyemiyoruz!
Deniz ve hava yollarımıza karşın Türkiyesiz kendimizi hâlâ dünyaya açabiliriz diyemiyoruz!..
KISACA 1974 Barış Harekâtına karşılık bir zamanlar şu İngiliz Dışişleri Bakanı Gallahan’ın söylediğince, “şimdi Kıbrıs’ın galibisiniz ama yarın esiri olacaksınız” lafına nazire, evet Kuzey’in esiri oluverdik!
O zaman başımızı ellerimizin arasına koyup bir daha düşünmek zorundayız. “Vatan bile diyemediğimiz Kuzey’de neyiz? Hedefimiz nedir? Nereye gitmek istiyoruz?
Var mı bir cevabımız? Ha tabi ki mesela şimdi de “Guterres çerçevesi!” Yeter ki müzakerelerin biri biterken diğeri başlasın!
YETMEDİ mi? Usanmadık mı TC’nin yardımları ve parası ile yaşarken, Rum’un keyfini gözlemekten!
…Eskiden ne zaman hüzünlensek “bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin” şarkısını söylerdik…
“Ölmek” değil ama artık kabul etmeliyiz: Bu adada “kalıcılığımızla varoluşumuzu sürdürmek için artık şu aşağıdaki “ihtimaliyetlerden” birini seçmek zorundayız. Şöyle ki:
“Bir: Rum tarafının; Türkiyesiz, garantisiz, siyasi eşitliğimizin olmadığı, Türk tarafına en az 80 bin nüfusuyla gelmesine yönelik isteklerini” kabul edip federal sistemde buluşmak!
İki: Rumun bu isteklerine bir şut çekerek ötelerken, KKTC’i siyasi yönden tanıtma seferberliğinde girmek..
Üç: Rum’la oluşturulamayan “federasyona” karşılık self determinasyon hakkımızı kullanarak TC ile federal sistemi oluşturmak..
Dört: Son çarede Self determinasyon hakkımızı kullanarak Türkiye’ye bağlanmak!
Başka da ihtimal kalmamıştır!
**********
BU TEDBİRLERLE BİR YERE VARILAMAZ…
Tabi ki TC’i vururken bizi de haşat eden çılgın Amerikalı Trump damgalı son Döviz vurgunu kalıcı değildir. Eğer daha büyük marazalar çıkmazsa makul seviyelere inerken, TL de normal değerine kavuşacaktır.. Ki döviz oynamalarına çoktan alıştık..
Alışamadığımız şudur ama. “Ne zaman bu tip finans ve ekonomik bunalımlar olsa şaşkın ördeklere dönriz! Sağa sola kaçışırken, “ne olacak anam hallerimiz” deyip çaresizliğin gayya kuyusuna düşeeriz!
Neyse ki ilk kez dörtlü Koalisyon, Türk lirasını dövize karşı koruma babında en azından “ne yapalım” demeden tedbirler aldı..
ALDI ama borç batağından kurtulmak için fırsat kollayan bir “spekülatör” gibi! Ki zihniyetini şöyle yansıttı: “Bas vergiyi de korkma!” İşte bir iki örnek:
Mesela memlekette kaç havuzlu villa var ki? Değil mi ki havuzlarda carta çeken zenginlerdirler, halkın da çok hoşuna gideceğini hesaplayarak vergilerini artırdı.. Tipik popülizm gösterisi!
Sonra döndü dedi ki esnafa, “sigorta borçlarınızı donduruyorum!” Eee, zaten ödeyemedikleri için o borçlar oluştuydu şimdi dondurulduğundan kat katlanacaklar da kim ödeyebilecek sonra?
Emeklilerin 2. İş yapmaları konusunda da epey şikâyetler vardı, onca zamandır üzerine gidilemediydi şimdi tam fırsat dendi yeni vergi dilimleri uygulama kararı alındı.. Falan…
FAKAT bu listeler açıklanırken devletin ne kadar tasarruf yapacağını, yada kamburuna fazladan ne kadar yük atacağını, kısaca ne getirip ne götüreceğini açıklamadılar, doğrusu “cim karnında bir nokta!..” Öte yandan:
Düşündüm de bu devlet döviz vurgunu karşısında şu bir iki sayfalık tedbirler kadar mı?
Elbette TC gibi Amerika’ya tos atarken ithal ürünlerine okkalı zam oturtacak halimiz yok! Tutun ki Güliver’in cüceler ülkesini oynuyoruz!
FAKAT: Yukarıdaki “ihtimaliyetleri” işte bunun için sıraladıktı! 44 yıl sonra bu kadar basit etkisiz olmamalıydık!
Olmamak için de “üretmeli, ihraç etmeli, KKTC’e sürekli döviz girmeli…
OYSA dün Havadis gazetesi (evet çok önemliydi) manşetine ,“Kara altın denilen harubun artık on para etmediğini toprak olduğunu” çektiydi!!
(Oysa harup deyip geçmeyin. Ekstrey filmlerinden boyaya, hayvan yeminden alkole kadar 40 çeşit sanayi ürününün meyvesidir.. Ve bir zamanlar KKTC İtalya’ya öğütülmüş harup ihraç ederdi..
HA döviz mi? Bu kafayla gidersek bizi daha çok vuracak! **********
KISACA TAKILDIĞIM: (ÇİÇEKLER SOLMAYA BAŞLADI!)
Mağusa Belediyesi uzun yıllardır Mağusa’ya şampiyonluklar kazandıran kadın voleybol takımını mali darlıktan dolayı lağvetti!
Bonkörce harcamaların, istihdamları şişirmenin, her yanı çiçek bahçesi yaparken alt yapı yatırımlarını savsaklamanın faturalarını ödeme günü geldi demek! Ki Çoktan bitmesi gereken, yapılan bazı kaldırımlarıyla yolları da arabaların park yeri olarak kullanılan İsmet İnönü bulvarında çalışmalar durdu! TC’nin milyonlarına da yazık oldu!
Kısaca “Mağusa belediyesinde lale devri kapandı, çiçekler soluyor!