Sevindiklerim, üzüldüklerim - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

Sevindiklerim, üzüldüklerim

Pazar sabahı. O meşhur kurultay günü. Bugün bunun biteceği, ülkede belki gündemin artık dişe dokunur esas meselelerimize geleceği için sevinirim.  Kim kazanır, kim kazanmaz bu şartlarda UBP’den kim Başbakan olur veya olmaz ne fark eder ne olumlu gelişme yaratır beklenti ve yanılgısı biter diye sevinirim. Anavatan yetkililerinin 1974 öncesinden beri demokrasimize müdahale etmeleri ancak şimdi bu kadar açık, seçik, görme özürlü vatandaş tarafından da, görülmüştür diye sevinirim. 35 yıldır ve özellikle son 15 yılda bizi yönetenler ve onlar içinde baş şark kurnazı ve kurnazların oyunları, çirkinlikleri ve rezaletleri geç de olsa ayan, beyan meydana çıktı diye sevinirim. 1976’dan beri söyleyip yazdığım seçim ve parlamenter sistemin bünyemize uygun olmadığı hususu şimdilerde bazı dar kafalı insanlar tarafından da görülmeye başlandığı için sevinirim. Kıbrıs Türk halkının seçtiği, parlamentoya gönderdiği, bakanlık layık gördüğü insanların onların menfaatlerinin temsilcisi değil, onların aynası (yani acentesi) olduklarının en nihayet görüldüğü ve bu kadar hibeye, yardıma rağmen yaşam kalitelerinin içine düşürüldüğü durumun müstahakları olduğu gerçeği bana, utanarak söyleyeyim, bir nevi haz verir. Bizim seçmen kısa görüşlü, ben odaklı, doğru dürüst ego tatmininden yoksun, kendisine dokunmasın da koşusu perişan olgusuna sevinen, gösterişin maddi ve kolay tarafına kaçan, beleş sirke baldan tatlıdır deyip hırsızlıkta bile vicdanını rahatlatmaya çalışan yapısı en nihayet meydana çıktı, görüldü diye sevinirim. Yarışı Sn. Küçük kazansa da sevineceğim, Sn. Kaşif kazansa da sevineceğim. Sn. Küçük kazanırsa sevinirim çünkü başlattığı kapsamlı ve yerel olduğu söylenen orta vade ekonomik programın uygulanma şansının doğması yanında; UBP’yi kurumlaştırıp, bu ülkede partizanlığı, liyakatsizliği doruğa çıkaran şahsın kaderimizdeki rolünü pasifleştireceği için sevinirim. Sn. Kaşifin kazanmasına sevinirim çünkü iş ve arsa dağıtarak devlet olanaklarını kendininmiş gibi Kurultay neticesini etkilemek için kullanan bir zihniyete karşı zafer kazandığı; Ayrıca neticenin delegelerin dış müdahalelere karşı bir dik duruşu olarak algılanacağı için sevinirim.
 
Üzülürüm; çünkü yine de bilirim ki bu seçmenin çoğu yüzüne vuran gerçekleri  hala daha görmeyip, ufak, kısa günün çıkarları doğrultusunda hareket edeceği göstergelerine i üzülürüm. Kurultayın neticesi ne olursa olsun Kurultay sonrası, güzel Türkçesi olan, eli kalem tutan, yazarlarımızın çoğunun yine gerçek gündemlerimizi ıskalayarak işin kolayına kaçan,  kimin ne olacağı, kimin kime ne madik atacağı dedikoduları doğrultusunda halkımızın seviyesine hitap eden yazılarına rücu edeceğine üzülürüm. Bu ülkede Anavatan yetkilileri kim ve kimleri tutarsa onun kazanacağı inancının pekişme riski ve bunun neticesi pasifleşme sendromunun daha da yaygınlaşacağına üzülürüm.  Sahtekarlıkların, adaletsizliklerin, hırsızlıkların, gelişmelere ve menfaate göre dönme ustalarının üzerine gitmeme alışkanlığına, bunların kanıksanmaya devam edileceği riskine, üzülürüm. Parlamenterlerimizin menfaatine dokunur düşüncesi ile seçim ve politik sisteme dokunmama ihtimaline üzülürüm. Lefkoşa belediyesinin asli görevlerini bile yapamayacak duruma düşürüldüğüne, pislik içinde yaşama, yaygın hastalık riski korkusu ile bu ülkeyi bu yaşta ve bu romatizma sızıları içerisinde terk etmeyi düşündüğüme üzülürüm. Şimdiki Türkiye hükümeti haklı olarak bizim artık mali disiplin uygulamamızı talep ederken, şişmiş, partizanca atanmış kamudaki istihdamlara ilaveten daha da gereksiz ek istihdamlara, bol keseden israf ve harcamalara aniden göz yumması bende soru işaretleri yaratmış; Anavatanın hedefinin KKTC yaşam kalitesini yükseltmek yerine  önüne, bizim tercihimiz olmayan, bizleri kendi kültür ve yaşam tarzına göre şekillendirecek bir hedef mi koymuştur?  Sorusu aklıma geldiği için üzülüyorum. Hayatta yegane varlığım oğluma, her arzu işareti verdiğinde, sakın ülkeye dönme, olduğun yerde kal demem beni kahrediyor. İçimden, üzülme, eşek tepsin diyerek teselli olmamın büyük bir yanılgı olduğunun da bilincindeyim.

Görünmeyen hırsızlıklar (devam)
Geçen haftadaki yazımda ülkede hırsızlık diye nitelendirdiğim olayların başında  toplumun çözülme noktası 1974 sonrası mal dağıtımındaki adaletsizlikleri göstermiştim. Hırsızlıkların çoğunun da devlet tarafından yapıldığını savunmuştum. Hırsızlıkların asgariye indirilmesi hükümetlerin görevi olup, mala, cana saygı ekonomide üretkenliği en çok kamçılayan bir olgu olduğunu söylemiştim. Doğru, Devlet yardım elini vatandaşına uzatabilir, ancak bağırana, rezile, yağcıya ve partizanlığa göre değil, ancak bunu güçsüzüne yapar. Güçsüz kimdir? Korumasız çocuk, yaşlı, engelli, hasta ve hayvanlar. Vergisini tam vermeyen gibi, dairelerde iş yapmayıp oturan, vazifesini savsaklayan memura göz yummak bir nevi vergi verenleri çalmaktır. Hükümet istimlak işlerini şeffaf yapıp istimlak ettiği malın karşılığını derhal rayiç fiyattan vermeyen bir hükümet hırsızdır. Hatta konut istimlaklerinde ev ve muhit değiştirmenin ilave rahatsızlığını da tazmin etmelidir. Benim da evimdeki, dedemin zamanında satın aldığı mülk suyunu hükümet ikaz etmeden ve bir kuruş tazminat vermeden gasp etmiş, soru sual ettiğimde içinde oturan kiracıya birkaç ay su vergisini bağışlamışlar dendi. Mülk sahibi nerde? Monopol gücünden faydalanıp da toplumu kazıklayanlara göz yuman hükümet hırsızlığa göz yummaktadır. 1 KL= 36 TL’de bir nevi hırsızlıktı. Bu ülkeye yurt dışından gelip büyük oranda yatırım yapan bir tanıdık geçenlerde bana derdini anlatıyor. Hatta çok üzüldüğüm bir ifadede da bulundu. İntihar etmeyi bile düşündüğünü söyledi. Anladığım kadarı ile, 1993 de bir özel bankadan 1 milyar TL borç almış, iki, üç yıl sonra bunu Kalkınma Bankası’na 12 milyar TL olarak devretmiş, şimdilerde Kalkınma Bankasına borcu 1 trilyonunu ödediği halde 2.5 trilyona çıktığını söyledi Ne yapacağını bilemiyor. Ben olaya teferruatla bakmadım ancak rakamlar inanılmaz korkunç. En kötüsü birleşik faize ilaveten bazı devrede borca %160 faiz bindirmişler. Bizlerin bu ekonomide enflasyon artı 3-5 puan üzeri yatırım kredilerine faiz uygulanması adaletsizliktir, hatta hırsızlıktır.
Biz iktisatçıların cana, mala kıymet vermeyen bir ülkede acaba etkisi ne kadar olur? Böyle giderse gelin hep birlikte diplomalarımızı yakalım diyorum. Hatta bazı akademisyenlerimizin hırsızlığın daniskası intihal yaptığı isim bazında medyada dolaştığı bugünlerde!


Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar