Doğrusu şunu beklerdim: Geçmişte olduğu gibi dara ve zora düşen hükümeti, “fırsat bu fırsattır” denerek bir erken seçim kararına sürükleyecek örgütsel dayatmalar başlasındı..
Oysa yürekleri vatan ve millet sevgisiyle çarpan “Sendikalar Platformu” KKTC’nin “varlığını” tehdit eden mali ve ekonomik kriz karşısında “KKTC”i kurtarmak için öneriler hazırlayarak yetkililere takdim ettiler..
Gözlerim yaşardı! Çünkü savaş günlerinin hatta Rahmetlik Denktaş’ın “Türkten Türke” kampanyalarının ötesinde ilk kez çalışan kesimlerin temsilcileri durumundaki sendikalar yetkilileri bir araya gelerek “Kıbrıs Türk Devletini” kurtarmak için “seferberliğe” eşdeğer bir çalışmanın ürünü olan önerilerini “muhalifi” oldukları hükümete sunuyorlar!..
NE var ki devleti ekonomik krizden kurtarmayı amaçlayan 90 maddelik önerileri teknik ve uzmanlık işi olduklarından, doğrusu anlayarak okuduğumu söyleyemem..
Buna karşın benim de “bildiğim” için anladıklarım vardı.
Mesela tüm bu sayfalar dolusu önerilerin son sözünü “hemen çözüm, şimdi çözüm üzerine bağlamalarını” çok iyi anladımdı!”
Yada kurtuluşumuzun ancak “federal sistemle” olabileceğini!
Yahut belalardan kurtulmak istiyorsak önce Türkiye’nin elinden kurtulmamız gerektiğini..
Ve tek çaremizin Rumlarla iş ve güç birliğine gitmemiz olduğunu!
Bir şey daha anladımdı: “Devleti kurtarmak için oluşturulan bu öneriler daha hükümet kademelerinde görüşülüp tartışılmadan, hangi maddelerin uygulanabileceğiyle uygulanamayacağı kararına varılmadan mesela hayvancıların “bize ne önerilerden” diyerek taş atıp Tarım Bakanlığını basabileceklerini!..
DEMEK neymiş vatan millet sevgisiyle kurtuluş seferberliği ruhu? Devleti taşlarken, öte yandan “Türkiyesizleştirilmiş, Federal sisteme dayanan bir çözüm için mücadele etmek! **********
MADALYONU ÇEVİRİYORUM:
Her şeye karşın “örgütlü mücadeleye” inananlardım..
“Sendikalar” da olacaktır, “birlikler” “dernekler” de…
İktidar da olacaktır muhalefet de..
ANCAK şuna hiç inanmadım: “Ulusal davalarda, şu anda yaşadığımız ve tüm toplumu saran krizler benzeri sorunlarda ayrılık gayrılık, iktidar muhalefet olmasını! Hâlâ da ulusal davalarda muhalefet olmaz diyorum..
BU inancımı da “gelin biz de Rum tarafında olduğu gibi “Ulusal Konsey” oluşturalım” hükmüme bağlıyorum..
Ki Rahmetlik Denktaş’a, sonrası dönemlerdeki tepe yöneticilerimize her vesileyle “Ulusal Konsey” oluşumunu hatırlatmak için “Köşemde” türlü çeşitli değerlendirmelerini yapar, “neden hem Kıbrıs davamızı hem sosyoekonomik sorunlarımızı ‘zıt güçler’ platformunda tartışıp toplumsal bir konsensusa varacak siyasi yapılanmaya gitmiyoruz” diye yakınırdım.
BAKIN, eğer bugün bizim de böylesi bir “Konseyimiz” olsaydı onca sendikanın ve Birliklerin bir araya gelmesine gerek kalmazdı. Hayvancıların polisle çatışmasına, bakanlık basıp kapısını kırmasına da gerek kalmazdı! Çünkü temsilcileri zaten Ulusal Konsey’de olacağından hükümet kanadıyla gerekli tedbirleri birlikte alacaklardı..
ANCAK: Tabi ki Ulusal Konsey oluşumu için “Başkanlık sistemi” gerekecekti..
(Bunu Denktaş’a da söyleyip, “neden devleti kurarken Başkanlık Sistemine geçmediniz” diye sorduğumda “Parlamenter sistemi daha doğru bulmuştum” falan gibi bir şeyler söylediydi… Son yıllarında bir Konsey oluşturmaya sıcak bakıyordu.)
UZUN lafın kısası. Sendikal platformun madde madde oluşturduğu öneriler (ilgililerin de genel değerlendirmelerinde söylediklerince) uygulanmaları halinde belki ileride faydalı olabilirler ama bugünü kurtaracak kabiliyete sahip değiller!
KKTC’nin şu anda devletin çarklarını çevirmek için çok “paraya” ihtiyacı vardır. Zaten Erhürman-Erdoğan görüşmesi de büyük oranda bu parasal akışın önünü açmaya yönelik olmalıdır.. **********
KISACA TAKILDIKLARIM:
***MALİYE Bakanı Serdar Denktaş doğrusu ya vaziyetleri iyi idare ediyor.. Yavaştan “akil politikacılar” safında yerini almaya başladı. Tutun ki “tecrübelerini” kullanıyor, samimi açıklamalarıyla da toplumun önünü açmaya çalışıyor..
Ancak bazen kantarın topuzunu kaçırıyor, mesela durup dururken “Eylül’de Elektriğe yine zam gelecek” diyor!
Dünyada hangi iktidar zam yapmadan önce “zam” haberi verir?
Ya Serdar Denktaş halkın “yandık anam” diyerek hükümete yönelik “hayırdualarını” çok seviyor ki artık sürekli işitmek istiyor yada o “hayırdualara” inat “ben de size” demek istiyor!
***SEBZE ve meyveler hem piyasa hem de döviz cinsinden girdilerin pahalılığından dolayı pahalandı ama olay bu kadar değil..
Bizde her mevsim sebze meyve pahasıyla kalitesinden şikâyet vardır çünkü yeterli üretim yoktur.
Sürekli yazdığımızca “köyler, köylüler konseptine” uygunluğunca bir tarım sektörü ile hayvancılığı artık yok!
Köylüler kentlere taşınırken ekilecek topraklar üzerine de evler apartmanlar dikilmekte! Gençlere dağıtılan arsalara karşın evini inşa etse de kimse toprağa sahip çıkmıyor! Ve en önemlisi şu anda da “aracılardan tefecilerden” şikâyet edilmesine karşın hâlâ “kooperatifçiliğe” geçilmiyor, üretici on kazansa aracılar toptancılar yüz kazanıyor!.. ***
DÜN Lefkoşa’da, “süte gelen zam yüzde 25 olurken arpa ile yeme yüzde yüzü aşan zamların geldiğini” söyleyerek, “biz bu maliyetlerle ayakta kalamayız diyen “Naimoğulları Başkanlığındaki Hayvancılar Birliği Lefkoşa’da gövde gösterisi yaptı!
Ki artık her yıl takvim yapraklarına yazılıp günü saati geldi mi Hayvan üreticileri (doğru yanlış) “hakkımdır” dedikleri haklarını almak için Lefkoşa’nın altını üstüne getiriyorlar! Ve evet dün de olduğu gibi traktörleriyle Bakanlık kapılarına dayanıyor, polisle çatışıyor, kapı kırıp taş atıyorlar!..
Böyle bir düzen olamaz! Böyle hak da aranamaz! Artık KKTC’i kabile yönetimi oluştan kurtarmaktan gerekir!