Seçimler, Boykotçular ve Oyunu Kullanacaklar - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

Seçimler, Boykotçular ve Oyunu Kullanacaklar

Halil Paşa

Boykot, yazılı ve görsel medyada az ama sanal medyada oldukça ses getirmekte ve taraftar bulmakta. Bu konuda en çok öne çıkan YKP özetle ne diyor bakalım.  

“Boykot edin ki, belki bundan sonra seçim yapılabilecek bir ortam oluşur.


“Neden seçim yapılabilecek bir ortam yok?”

Çünkü deniyor: “Projelerini, düşüncelerini beğenip de oy verdiğiniz adayın seçilmesi halinde, sosyal ve ekonomik protokoller “normal iki devlet” arasındaki gibi olmadığı için, geçmiş hükümetlerin döneminde olduğu gibi, son kararı, oy verdiğin adayın hükümetteki partisi vermeyecek. Türkiye işlerinden sorumlu AKP’li bakan, TC Elçiliği, yardım heyeti ve dairelerimize yerleşen TC memurları verecek.   Ayrıca hayat pahalılığı konusunda seçeceklerinizin yapacağı bir şey de yok. Çünkü para politikası, Merkez Bankasındadır ve başındaki müdürün kim olacağı, seçeceğiniz aday ya da partisinin değil AKP’nin bileceği bir iştir. Asayişi berkemal kılacak polis teşkilatı da, yangını söndürecek itfaiye ekibi de seçeceklerinizin değil, askeriyenin sevk ve idaresinde olacak. YKP seçimlerin statükonun değiştirilmesi için çare olamayacağını UBP’nin; “onlar konuşur biz yaparız” dediğini, sol partilerin de hükümete ortak oldukları dönemlerde kendileri gibi Türkiyesiz proje üretmediklerini, UBP’nin “al birimizi, çal birimize” mealindeki bu sözlerinin ilgili partilerce pratikte yalanlanamadığını öne sürüyor.

SOL PARTİLER NE DİYOR, NE DEMİYOR…

Sol partiler ise boykotçuların sandığa gitmeyip oy vermemesiyle, bu işten sağ partileri kazançlı çıkaracaklarını söylüyor. Boykotçuların oylarının çoğunun bu üç sol partiye gideceğinden hareketle, matematiksel olarak elbette bu doğru bir argüman. Ancak sol partiler boykotçuların gerekçelerini ve sorularını ciddiye alıp ne denli yanıt veriyorlar?

Geçmişte ve şimdi sağ partilerle aralarına ne denli keskin çizgiler çektiler?

Seçmeni sandığa çağıran partiler, boykotu, bir nevi tembellik ve eylemsizlik hali olarak yorumluyorlar. Hiç olmazsa ülkedeki bazı tahribatların engellenmesi adına kendi partilerine oy verip hükümete getirmeleri için çağrıda bulunuyorlar.

GÜVEN SORUNU

Karpaz’da doğal hayatın göbeğine kadar uzanan elektrik direklerinin dikilmesi,  Türkiye’nin istediği fiyat ve şartlarda adaya suyun gelmesine imzanın atılması, Annan Planı sonrasında Papadopulos çözüme zorlansın diye Kıbrıslırumlardan kalan malların plansız programsız alt yapısız inşaat patlamasına hangi hükümet döneminde onay verildi?

Bir AKP projesi olarak Karpaz’a elektrik götüren partinin, o bölgede arazi peşkeşi ve betonlaşmayı nasıl önleyebileceği ve AKP karşısında UBP’den kaç adım önde olacağından nasıl emin olacağız? Türkiye ile su anlaşmasının, plansız inşaat patlamasının, gençlik koordinasyon ofisine onayın ve geçmişte yapılan pek çok hatanın özeleştirisini vermedikleri içindir ki, sol partiler, ne seçmene, ne kedi dışındaki sola güven verdiler, ne de sağcı partilerin usulsüzlüklerinin ve yolsuzluklarının hesabını sorabileceklerine!.

SOL STATÜKOYU DEĞİŞTİME İDDİASINDAN UZAKLAŞIYOR

Aslında boykotçulara kızan sol partiler statükoyu değiştiremeyeceklerini kendileri de biliyor ve boykotçuların bu itirazını görmezden geliyorlar.

Nitekim Birikim Özgür; çözüm ve barış olmayacaksa da: “Üretim odaklı ekonomi için çalışırken Türkiye Cumhuriyeti ve Kalkınma ve Ekonomik İşbirliği Ofisi stratejik ortağımız olacak. Uzun yıllar boyunca Türkiye’den gelen kaynakları gayrı adil bir biçimde dağıtarak oy devşirmeyi marifet sayan siyaset geleneği nedeniyle geciktirilen üretim odaklı ekonomi çalışmalarını artık somutlaştırma ve uygulamaya sokma zamanı geldi de geçiyor bile!” deyip statükoyu ve çıkaracağı engelleri pas geçiyor “uygulama zamanı geldi geçiyor” sözleriyle de sanki kendi partisi daha önce ülkeyi hiç yönetmemiş gibi davranıyor.

Ayrıca projelerin kaynağı Türkiye olacak ama “biz yöneteceğiz” deniyor ve buna seçmenin inanıp sandığa gitmesini istiyor.  Dahası eşit iki devletmiş gibi, KKTC’nin Türkiye’nin “stratejik ortağı” olacağına seçmenin inanmasını istiyor.

“EVİNİN İÇİNİ, KAPISININ ÖNÜNÜ TEMİZLEMEK” NE DENLİ İNANDIRICI?

Öte yandan “evimizin önünü süpürüp temizlemek” geçmişte UBP’lilerin söylediği ancak artık yavaş yavaş sol partilerin de sahiplendiği bir siyasi hedef olarak bu seçimlerde oy istemenin bir gerekçesi olarak daha bir öne çıkmış.

Öyle anlaşılıyor ki sol partiler, UBP-DP koalisyonunun da ülkeyi yangın yerine çevirdiğini, hiç olmazsa bu yangına bir itfaiyeci hortumuyla müdahale etmek gerektiği konusunda hemfikirler. Dediğim gibi zaten en çok da bu nedenle, kirlenen ülkeyi temizlemek için seçmenin oyunu talep ediyorlar.

Partisinin her kademesinde ve siyasetin her basamağında görev alan Ferdi Sabit; “Evimizi temizleyelim” sloganlarıyla siyasetin “deterjan reklamına” dönüştüğünü söylese de, 29 yıldır vekillik yaptığı partisi de dahil, solda olduğunu söyleyen tüm partiler bu politikayı seçim sloganlarıyla içselleştirmişler. Ancak Ferdi Sabit belli ki öyle düşünmüyor:  “Bu evin içindeki senin temizliğini öngördüğün döküntüler, kirlilikler, oluşan çukurların sebebi nedir? Evinin içini etkileyen Kıbrıs sorununun kendisidir. Bütün bu sıkıntılarımızın ana temel noktası Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğüdür” diyor.

KIBRIS SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNÜ PEK KONUŞAN YOK

Diğer yandan tüm “sol partilerin” Kıbrıs Sorununun çözsün diye uzlaşarak seçtikleri Akıncı, Kıbrıs Sorunun çözümünde Türkiye’nin garantörlüğünü dayatınca şimdilik sorunun çözümü de rafa kaldırılmış oldu. Kıbrıs Sorununun çözümü için uğraşmak yerine, Denktaş, Talat, Eroğlu döneminde olduğu gibi karşılıklı suçlama oyunu tekerrür etti.  En son AKP’nin garantörlük pazarlığına kilitlenmiş. Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi için de  Crans Montana’da tüm partilerin sağladığı siyasi konsensüs nedeniyle olsa gerek, bu seçimlerde artık Kıbrıs sorununun çözümünü ya da çözümsüzlüğün de çözüm olduğunu seçim konuşmalarında öne çıkaran sol ya da sağ parti de olmadı.

STATÜKO VE ÇÖZÜMSÜZLÜK, YALNIZCA YAŞADIĞIMIZ ÇEVREYİ DEĞİL DÜŞÜNCEMİZİ DE KİRLETİYOR

Adaylardan pek çoğunun, seçilmeleri halinde mevcut işlerini bırakmayıp devam edecek oluşları da sol etik açısından kabullenilebilecek bir olay değildir.

Ama kimsenin, ne seçmenin ve ne de adayın umurunda değil ki.

Öte yandan tarım, hayvancılık ve turizmde teşvikler sorunu, kıyı yağmasında beş yıldızlı casinoların engellenmesi, çevre kirliliğinde ülke çapında bir seferberliğin başlatılması, plansız programsız alt yapısız beton ormanlarında nefessiz kalmanın önüne geçilmesi,  eğitimde devletin çocuklarını özelin paralı okullarına mahkum etmekten kurtarması, trafik sorunun çözülmesi,  yasaların uygulanması, dinin devlet işlerine ve yaşama müdahalesinin önüne geçilmesi ve de nihayet kontrolsüz nüfus akışının nasıl ve ne şekilde kontrol altına alınacağıyla ilgili inandırıcı bir proje falan da yok.

Zaten bütün bu sorunlar birbirleriyle iç içe ve hepsiyle baş etmek mevcut statüko ve ateş kes hali sürdükçe insanüstü bir çalışmayla bile olacağı şüpheli. Bütün bunların yanında bir de vekil seçilenlerin de enerjisini kendi özel ve mesleki işlerine harcayacak olduğu bir ortamda bu sorunların ve kötüye gidişin bu seçimlerin sonunda çıkacak bir hükümetle başarılamayacağını düşünmek, gözü kör olmayan önyargısız birisi için hiç de zor değil. Bu şekilde ne evimizin içini temizleme, ne de kapımızın önünü süpürmek konusunda başarılı olamayacağımız ayan beyan ortada.

Elbette boykotçular seçimler için karamsarlığa ama bir o kadar da siyasi gerçekliğe yakın bir tablo çiziyorlar. Zaten adanın birkaç saat güneyinde Lefkoşa ve Larnaka’yı, sonra da birkaç saat kuzeyinde Girne ve Lefkoşa’yı dolaşan bir yabancı bile, bizim ne denli geri kaldığımızı, coğrafyamızı ne denli kirlettiğimizi kolaylıkla fark eder.

SANDIĞA GİTMEK YA DA GİTMEMEK

Sandığa gidecek olursam elbette sol partiler arasında oy vereceğim kişiler vardır. Çünkü ben sol parti adaylarının pek çoğuyla mitinglerde yürüdüm, sokaklarda slogan attım, pankart taşıdım, mücadele ettim ve bundan sonra da o genç insanlarla dayanışacağımız daha çok zamanlarımız olacak!

Seçimlerden sonra onlar benim, benim de onların yüzüne bakacak, ortaklaşacak, mücadelede görev paylaşacak çok günlerimiz olacak!  

Ve elbette “çıkmayan canda ümit vardır”!

Bir yandan KKTC’deki demokrasinin uzak kumandalı olduğu için halkın sandığa yansıyan iradesinin dikkate alınmayacağını söyleyenler;  

diğer yanda sandığa gitmezse oyunun boşa gitmiş olacağını söyleyip seçmeni sandığa davet edenler…

Bir yanda şanslı gördüğü partiye oy veren seçmenlerin piyango bileti alır gibi şansını denemiş olacaklarını, buna karşın oy verdikleri partiler ve adayları kadar oy verenlerin de sorumluluk alıp, sorumluluğa ortak olacaklarını ifade eden boykotçular;

diğer yanda sol partilere oy vermezlerse statüko altında evimizi temizleme şansını bile kaçıracağımızı dillendiren partiler ve taraftarları.

Bir yanda boykot edenleri oy yüzdesini yüksek tutarak bunun statükoyu reddetmek anlamına geleceğini öne süren “oymoyyog”çular;

diğer yanda boykotçuların sandığa gitmemeleri halinde sağın oylarının göreli olarak artacağını öne süren soldaki seçmenler.

Bir yanda boykotçuların “oy veren sorumluluk da alır” sözcüğü;

diğer yanda seçime girecek partilerle oy verecek olan seçmenlerin; “oy vermeyen de sorumluluktan kaçmış olur” çıkışları…

Bu arada atlanmaması gereken bir şey daha vardır ki; sağ partiler de boykota karşıdır. Çünkü onlar da hem statükonun istikrarını düşünüyor ve hem de seçilmeleri halinde yüksek katılımın meşruiyetlerini yükselteceğini hesaplıyorlar.

YARIN SEÇİM GÜNÜ

Demem o ki yarın seçim, yani seçme günü.

KKTC “özgür” bir ülke ve seçimler de “özgür” bir havada “eşit” ve “adil” bir ortamda gerçekleşecek!

İsteyen oyunu özgürce verir!

Sabah kalkınca kararımı vereceğim. Elbette karma yapmayacağım. Cemaate yüksek faydayı nasıl sağlarım?” diye sorumluluk alıp

Ya mühür vurup yakın gelecekte sokakta olmayı umduğum adaylar lehine tercih yapacağım;

Ya da

geçmişte yapılanlara ortak olmamak ve bundan sonra yapılacakların sorumluluğunu da almamak için, ileride sokakta verilecek mücadelelerin ortak sorumluluğuna hazırlık olsun diye kendimi ya beşparmaklara ya da ovalara vurup uzun bir yürüyüş yapacağım…

Hepimize kolay gelsin…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar