1974’den hemen sonra telaffuz ettiğim çözüm “Türkiye dışında dünyada ilk kez Kıbrıs’ın Kuzey’inde bir Türk devletinin oluşmasıydı.
Fakat ne zama sorun BM’ler gözetiminde müzakerelere dönüştü “çözümün” hem havası hem rengi değişti.
Nitekim Harekâtın hemen ardından kendimize azınlık statüsü çağrışımında “Otonom Türk Yönetimi” derken, ardından da “Güney”den kopamayacağımızı anladığımız gerçeğinde, Federal sistemi çağrıştıran “Kıbrıs Türk Federe Devleti” deyiverdik..
Sonrasında CTP kanadının can’ı gönülden benimseyip destekliği “1977-79 BM’ler Doruk Anlaşmaları” da geliverince anladım ki “adada iki ayrı devlete dayalı çözüm oluşturmak” kolay olmayacaktı..
O zaman ben de “ayrı devlet” plağının yerine bari “konfederal sistem olsun” plağını çalmaya başladım ama onun da ömrü uzun olmadı!
1983’de o kendine özgü liderlik dirayet ve inisiyatifini kullanan Rahmetlik Denktaş hem “BM’lere hem Türkiye’ye ve UBP dışındaki Sol muhalefet partilerine nanik çekerek KKTC’i ilan etti.
“HAYDAAA” dedikti! Döndük mü gene “ayrı Devlet” savunmasına!
Çok iyi biliniyor ama: Sonrası tüm müzakereleri “tanınmamış hatta korsan devlet” olarak yürüttük!
Sonuçta şunu anladımdı: Eğer BM’ler tarafından bizim gibi “yönetim erkine sahip etnik haklara tanınan self Determinasyon” hakkımızı kullanmazsak bu adada kendi kaderimizi tayin etmek çok zor olacaktır..
Nitekim “iki ayrı Devlet sevdasından vazgeçip “Konfederasyona” inerken, yanı sıra da karinesi “Güney’deki Rum halkıyla siyasi ve ekonomik her konuda iyi komşuluk ilişkileri kurmak” olan bir federal sistemde yani “iki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı TC’nin garantisini içeren bir sistemde çözüm sağlanmasından yana olagelen siyasi görüşü tutun ki kendi ilkemin yol haritası yapıverdimdi.. *****
BU hatırladıklarımı neden yazdım?
Bir süredir “Cumhurbaşkanlığı seçimlerine” de hazırlanan Dışişleri ve Başbakan Yardımcısı Özersay, büyük olasılıkla “iki rakip aday” olacakları Sn. Akıncı ile siyasi soruna yönelik görüşlerinin “farkını” açıkça ortaya koyarak çözüm konusunda seçmenine şu mesajı iletmektedir.
“Federal Ortaklık yerine Güney ile işbirliğine dayalı ortaklık.”
Çünkü diyor “Kıbrıs’ta Federal ortaklığın şartları mevcut değildir..”
(İşte ben bu “şartlar” olayına katılırım.) Ancak “Eğer o “işbirliğini” kapsamına alacak barışçı çözüm sistemi oluşmazsa; biri tanınmış, diğeri hâlâ BM’lerle AB’e korsan devlet olarak lanse edilen tanınmamış bir devletin (KKTC) nasıl “sosyoekonomik veya kaçılmazlıkta siyasi işbirlikleri yada Kıbrıs’ı ilgilendiren sorunlarda “ortaklıkları” olabilecek ki?
Dolayısıyla bu “işbirliği” konusunu sorunun çözüm mihengi yapan Özersay öncelerde benimsendiğini sandığım “konfederal sistemi” öne çıkarırsa her halde çok daha anlaşılır olacaktır..
**********
HÜKÜMET İÇİN “İŞLER” KOLAY DEĞİL!
Yukarıdaki uzun anlatımlarımın haddini aştığını biliyorum! Fakat 9 Ağustos’a hazırlanırken “bu “anlatımlara” çok ihtiyacımız vardır diye düşünüyorum çünkü sürecinde 45 yıllık bir hayal kırıklığıyla siyasi başarısızlarımız vardır..
Ki bundan sonra da bu “çözümsüz yapımızla” nereye kadar yürüyeceğimizi düşünemiyorum bile..
Çünkü artık insanlarımız sorunlarını haykırmak için Karpaz’dan Lefkoşa’lara yürümektedirler!
NİTEKİM daha dün “Göç, Kimlik ve Hak Çalışmaları Merkezinin (CMIRS) Haziran ayına yönelik yayımladığı anketine baktığımda, “insanların artık harcamalarında daha çok tasarrufa gittiklerini” gördüm.
Denecek ki “iyi ya işte “har vurup harman savurmaktan çok daha iyi değil mi günlük harcamaları kısmak?”
Değil işte! Piyasaya her gün sıcak para akacak ki ekonomik sektörlerin çarkları dönsün!
Eğer insanlar sofalarından günde bir ekmek eksiltseler (mesela diyoruz) memlekette on ekmek fırını kalmaz!
KALDI ki soralım:
TC’de “Merkez Bankası faizlerinin” düşmesinden sonra gözle görülür elle tutulur bir ekonomik iyileşmenin kıpırdanmaları görülmeye başladı.
Bize bakıyorum: “Bankalar” TC’deki mali gelişmelere paralel Başbakan ile toplantı yaptılar ama orada varılan uzlaşılar piyasada yaprağı bile kıpırdatmadı..
Memleketteki tüketim ekonomisinin “miyarı” olan büyük AVM ve super marketler mesela TL’nin dolar ve yuro karşısında yeniden değer kazanmasına karşın, raflardaki fiyatlarında virgülü bile oynatmıyorlar!
Ta ki Hükümetin ve halkın avaz avaz bağırma sesleri ayyuka çıksın! Ki artık bu “gasp ve haksız kazançlar” vurgununu neredeyse ekonominin olağan sistemi kabul edeceğiz..
ÖTE yandan Hükümetin 2019 Reform Eylem Planına” bir daha bakayım dedim, korktum! Çünkü yarısı çoktan gitmiş “2019’un, geriye kalan 5 aylık süresinde “reform” dedikleri pakete girecek tam 10 “Ana Sektör” başlığı var.. Turizmden Eğitime, Bilişimden Ulaştırmaya, Mağusa limanından Kıb-Tek’e, Telekomünikasyona kadar..
Okurken insanın başı dönüyor! Üstelik hepsi de “umutsuz vakalar!” viran harap olmuşlar.
…YANİ Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin de yakın olduğunu hesaba katarsak… Belki diyorum, Tatar hükümeti “iki partiden bir kafadan” oluştuğu için, diğerlerinden biraz daha fazla kalır iktidarda! Yoksa yolcudur Abbas!