İnsanı kendinden başka hiç kimse iyi tanıyamaz. Bu gerçekten hareketle Kıbrıs sorununa bakarken, adının önünde ne kadar ün, san, nam olursa olsun; “bizi bizden başka hiç kimse daha iyi tanıyamaz” diyorum… Rum toplumunu da bizden daha iyi bilen de yoktur!
HA, araştırır tarihini yazar, hatıralarını anlatır, uluslar arası arenada nasıl bir müzakere seyri izlendiğinin çetelesini çıkarır…
Fakat “sorunun sahiplerinin ruhunu idealarını anlayamaz, değerlendiremez..”
BU nedenledir ki bizdeki marjinal bazı grupların da etkisiyle, “Kıbrıs’ın Türk ve Rumlar tarafından birleştirilerek bir federasyon çatısı altında siyasi statü kazanması” savı işte “tanımamazlık” nedeniyle “çözümü” değil, “çözümsüzlüğü” alınyazısı haline getirmiştir!..
MESELA: Kıbrıs sorununa bugüne kadar burnunu sokmayan kalmadı.. Bunların sonuncusu Brüksel’de “AB Politika Merkezi Kıbrıs ve Türkiye uzmanı bayan Amanda Paul’dur. Bu Uzman bayan geçtiğimiz günlerde Alithia gazetesiyle bir söyleşi yaptıydı:
“Grans Montana’da büyük bir fırsat kaçtığını.. Her iki toplumun güvenlik anlayışlarının kendilerine göre olduğunu.. “Kadife ayrılığın mümkün olmayacağını falan söylediydi.
FAKAT asıl söylediği şuydu: “Kadife ayrılık olsa da işleyebileceği net değil.. Bunun için yapılacak müzakereler bile çok zaman alacaktır!.. Kuzey bazı uluslarca tanınsa bile AB üyeliği garantisi olmayacaktır.. Adanın Kuzey kesiminin Türkiye’nin bir vilayeti olması ihtimali daha yüksek olacaktır!.. Bu durumda Kıbrıslı Türklerin çoğu adayı terk edecektir!.. Böyle bir gelişmenin bölgedeki istikrar ve barışı sağlaması da mümkün değildir!”
Bizim ve TC Dışişleri Bakanlıkları Amanda Paul’ün bu değerlendirmelerine gerekli cevabı verdiler mi yoksa cevap vermeye değmez mi dediler, bilmiyorum.
BUNA karşın ben bayan uzmanın bu Rum kayırmacılığı ile çıkarlarını yansıtan açıklamalarını, Türk tarafına yönelik bir uyarı olarak algıladım!
BİR kere Rum tarafını çok korkutan olay “Türkiye’nin kuzey’deki kalıcılığıdır!” İster garantiler dolayısıyla olsun, isterse sosyoekonomik zorunluluk densin.. Türkiye’nin adayı terk etmediği bir çözüme Rum asla evet demez!
ÖTE yandan tabi ki Rum-Yunan lobilerinin AB içindeki etkileri yadsınamaz. Propaganda mekanizmalarını nasıl çalıştırdıkları da ortada. Bayan Amanda bu mekanizmanın otomatik parçası olmalıdır.. Kadife ayrılığın Rum tarafından çok Türk tarafını zora sokacağını, AB üyeliğinin hayal olacağını söyleyerek zaten bunu ispat ediyor ama doğrusu “yemedik!”
**********
DÖVİZİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ..
Hamalın zoru çatlayana kadardır! Sterlin 6 TL’i aşmakla çatlamaz çünkü daha 5’lerde oynaşırken, çatladıydı millet!
Kaldı ki 2001’lerde yine benzer döviz vurgunlarını yediydik ki batan banka mudilerinin parasal kayıplarını halka ödettilerdi! (Biz böyle bir Cumhuriyetin ahvadıyız, kim korkar hain kurttan!)
HER şey bir yana ama! Eğer çok daha uzun süre bu adada çözüm olamayacaksa ve biz kendi gelirlerimiz, artı TC’den aldığımız parasal yardım ve kredilerle devleti idame ettireceksek; artık tedavüldeki TL’ye daha bir ciddiyetle resmiyet kazandırmamız gerekir!
“Öyle sterlin, dolar, euro ile aldım TL ile sattım!..” “Döviz yükseldi ne yapalım!..” “İnşallah Türkiye tez günde istikrar kazanır da biz de kurtuluruz!..” Diyerek ayni minval üzere bir para politikası, daha doğrusu “politikasızlığı” sürdürmek mümkün değildir..
ÖNCE ve her halde “Akıl”ın da söylediği gibi “üretimi dolayısıyla ihracatı artırmak gerekiyor!”
Oysa TC’ yetmez, Güney’i de çarşımız yapar, her gün o tarafa oluk oluk eurolar akıtırız! Bir kere buna hakkımız yoktur!
FAKAT daha Türkiye’de dövizin yükselme haberleri işitildi işitilmedi, buradaki ticaret erbabımızın raflardaki tüm ithal mallarının anında etiketlerini değiştirip fiyatlarını yukarı dikmesi, stoktakileri saklayarak ileride “damping” yapılacak fırsatları gözlemesi de belki beş on kişinin kasasını şişirir ama milletin de belini kırar!
DAHA bir önemlisi başından beridir söylendiği halde hâlâ gerçekleştirilemeyen “kamu görevlileri değişiklik yasasının” bir an önce tamamlanarak “yasalaştırılmasıdır!”
Sağlık ve eğitimde sistem değişiklikleri kaçınılmazdır, vesaire…
**********
KISACA TAKILDIĞIM: (OL ALEM DEVAM EDİYOR)
Yukarıda yazdıklarım, verilerden uzak basma kalıp laflar! Peki ama ya hükümetimiz? Mesela neden Erhürman’nın, “artık silkinip kendimize gelmek zamanıdır, seferberlik gereklidir” çağrısı bir günde unutulmuştur!
Neden “dirilmekten” söz edemiyoruz!
Neden söz verdiği halde bu hükümet de toplumun önüne hâlâ “ilkeler” koyamıyor!
Neden “reformu”gerektiren sorunlar hâlâ hem de artarak devam ediyorlar!
Neden bu halk “baktıkça istikbaline titremek” yerine sevinç duyamıyor?
BAKIN, yakında üniversitelere kayıtlar başlayacak! TC’deki televizyonlar “benim üniversitem şöyle benimki böyle” diye tanıtım kampanyalarına başladılar. (Bazan araya bizimkiler de sıkışıyorlar!)
On altı mı yoksa daha mı fazladır bilmiyorum.. Yarın öbür gün KKTC’ye bu üniversiteler için on binlerce öğrenci düşecek. Yurtların çoğu dövizle çalışıyor. Döviz ise canlar yakıyor!
Kaldı ki hâlâ öğrencilerin gereksinmelerini karşılayacak derli toplu, temiz tertipli ne bir hizmet sektörü vardır, ne de alt yapı!
Yani ol alem devam ediyor ve yazık oluyor!