Geriye dönüp baktığımda “ne kadar uzun bir yol kat etmişim” diyorum.
Ya ileriye baktığımda? Bir daha öylesi bir yolu asla kat edemeyeceğimi görüyorum..
Bazı insanlar yaşarlarken ölürler, bazıları öldükten sonra! Talih kısmet işte..
Bizler adalı olarak doğduktu.. Fakat Güney’den Kuzey’e, Kuzey’den Güney’e savrulurken, hiç topraklarımızın sahibi olamadıktı..
Doğrusu ya “özgür ve egemen de olamadıktı!” Ya sömürge idarelerinde yaşadıktı yıllar yılı ya da “vatan” dediğimiz toprakların esiri olduktu..
Talihle talihsizliği yaşadıktı kısaca! Kimilerimiz Güney’den göç ederken Kuzey’e ağladılardı.. Kimilerimiz ihya olurlarken Rum’un mülkü üzerinde, güldülerdi!
O “yürüdüm” dediğim yolda gördümdü bunları.. Hâlâ da bitmedi! *****
BAZEN “yazmadık ne kaldı” diyorum kendime? Söylenmedik hiçbir şeyin kalmadığınca..
Ama şu var ki (galiba diyorum) “Adalı” olduk, Kıbrıs’lı olduk amma ve lakin “Kuzeyli” olamadık! Çünkü “vatanımızdır” diyemedik!
Hâlâ diyemiyoruz! Çünkü Rum ile “mahsuplaşmayı” yapamadık!
“Ne aldık” “ne vereceğiz?” hâlâ hesaplaşamadık!
Yarın ne olacak? Hâlâ cevaplayamadık!
Kaç nesildir yetişen çocuklarımızı nasıl bir gelecek beklemektedir? Hâlâ bilmiyoruz!
Bir gün çözüm olursa nasıl olacak? Hâlâ meçhul diyoruz!
Çözüm olmazsa ne olacak? Hâlâ karar veremedik!
Gün gele yine göç yollarına mı düşeceğiz, yoksa çatışacak mıyız Rum’la? Hâla bilemiyoruz!
Yoksa “barışacak” mıyız! Ama nasıl? *****
FAKAT: “Güney’deki Rum bizim gibi mi ya! Mesela biz yarattığımız “pisliklerin” içinde boğulur, trafik kazalarında can verir, her yıl bir hükümet değiştirerek iş yapacak fırsatı bulmazken falan… Adamlar Doğu Akdeniz’de hem de Türkiye’nin gözlerinin içine bakarken nanik çekerek, hidrokarbon yataklarına ulaştılar!
Allah’tan reva bu mu?
45 yıldır Kuzey’deki Türk halkını hem de Türkiye’ye karşın, Güney’deki Rum’a ezdirmek, dünyadan tecrit edilmesine göz yummak katlanılacak bir kader değil çünkü Allah’ın yazgısı değil! Çok kısaca “Tanrı”nın değil ama, Rum’un marifetidir!
*****
BUNDAN sonra ne mi olacak? Yazımın girişinde yazdım. “Bugünlere tutun ki (ben bizler) çok uzun olması gereken yolları kat ederek geldik.”
Fakat gülerek oynayarak değil! Üzülüp ağlayarak! Kahırlar çekerek!
Nitekim, “iyi ki Türkiye vardı yoksa Kıbrıs, çoktan Yunanistan’ın Akdeniz’deki Meis adasına kadar sarkan “adalar zincirinin” son halkası olurdu..
Sonra! Bilir misiniz? 2 bin yılında nüfusumuz hâlâ 200 bindi! Yani cemaat esamesindeydik.. Fakat tarım sektöründe çalışan insan sayısı 15 binin üzerindeydi.. Bu nedenle ayakta duruyor direniyorduk çünkü toprağa bağlıydık..
Sonra ne oldu? Nüfusun 260 bine yaklaştığı 2005 yılında ise Tarım kesiminde çalışan insan sayısı 13 bine gerilediydi.
Halâ gerileyerek ve gitgide topraklar terk edilerek… Bu nedenle bakıyorum kuşkuyla geleceklere!