Tutun ki İstanbul’un bir semti kadar bile nüfusa sahip değiliz. Hatta ülkemiz 3 bin 755 Kilometre karelik alanı ile Van gölünden de küçük!
Fakat bu küçüklüğümüze karşın “büyük” bir devinime sahibiz. Hatta dünyadaki milyonluk ülkelerinin pek çoğunun önünde yer almaktayız. “Demokratik bir ülke oluşumuz, “okuma yazma” oranımızın yüksekliği, okullaşmada “Üniversiteler memleketi” olacak kadar ileri seviyede olmamız da olumlu ayrıcalıklarımızdan biri..
Nitekim daha geçtiğimiz günlerde İngiltere’de yayınlanan Times Higher Education (THE) tarafından yapılan açıklamada “Dünyada eğitime son 50 yıl içinde başlamış “en iyi genç Üniversiteler” sıralamasında Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) 251 ile 300 bandına girmeyi başardı. Ayrıca sıralamada yer alan 23 Türkiye Üniversitesi arasında da ilk 3’e girdi…
BU konuda DAÜ’den yapılan açıklama şöyleydi: (Haberden aktarıyorum) “THE’nin sıralamasında DAÜ için de dünya listesindeki ayni performans ölçekleri kullanıldı. DAÜ 25’i aşkın üniversite arasında sadece 1376 üniversitenin yer aldığı THE 2020 dünya üniversiteler sıralamasında 801-1000 bandındaki yerini koruyarak KKTC’den listeye giren tek üniversite oldu..”
Tutun ki “küçük ülkemizin büyük başarılarından söz ediyorum. Tanınmış bir Devlet üniversitesinden…
Ki yanı sıra KKTC’de sayısını unuttuğumuz yirminin üzerinde daha üniversitemiz vardır. Kısaca KKTC bir üniversiteler diyarıdır..
FAKAT: Bir Oxford değildir! (Nitekim bir iki yerde ve Londra’da gerçekten yaşanmış bir hikâyesini dinledimdi, şöyle: Kıbrıs’tan birileri Londra’ya oradan da adını sık sık duyduğu Oxford üniversitesini görmek için Okford kentine gider ve sorar. “Nerdedir bu Oxford üniversitesi, gezdim aradım bulamadım!”
Çünkü kent zaten ta Viktorya döneminden kalan binalarıyla bir üniversiteler diyarı.. Kariyerini ispat etmiş ki “kentin” adıyla anılmaktalar…
KKTC de “üniversiteleşti” ama bu üniversiteleri sayesinde ne ünlü oldu ne de önemli!
Hatta siyasi konumumuza bile olumu etkisi görülmedi! Dünyanın kırkı aşkın ülkesinden geldiği söylenen öğrencileriyle yapılanmış böyle büyük bir “eğitim sektörüne” karşın, “siyasi tanınmışlığımıza yönelik tırnaklık faydası da görülmedi!
Oysa DAÜ’den olsun diğer yirmiyi aşkın üniversitelerimizden olsun mezun olup ülkelerine giden o üçüncü ülke öğrencilerinin sadece bir kaçı “fahri elçilerimiz” gibilerinden propagandamızı yapabilirlerdi, onları özellikle seçer yönlendirebilirdik… (Tabi bu tip siyasi girişimler “propaganda aşmasında büyük parasal kaynakları gerektirir biliyorum da yine de neden olmasın diyorum…)
FAKAT asıl söylemek istediğim şudur: “Neden bir üniversiteler ülkesi olmamıza karşın pislikten, mezbelelikten, alt yapı sorunlarından, trafik kazalarından, orman yangınlarından kurtulamadık!
Neden KKTC’i Üniversiteler ülkesi oluşa yakışır bayındır bir ülke haline getiremedik?
Mesela neden? Neden yol ortalarına kadar sarkan hatta yürümekte olan dizi dizi çöp konteynerlerine bile çare bulamadık!..
VE asıl şunu yazacağım: “Neden esrar ve fuhuş aldı başını gider! Neden iftihar ettiğimiz üniversitelerimizi kaçak işçiler olarak çalışan öğrencilerden tenzih edecek bir çaba yoktur!
(Biliyorum “üniversiteler dünyanın her yanında, keşke olmasaydı dediğimize karşın, ayni zamanda bu vaklarla da kaimdirler.. Gençlik dediğimiz olayın yansımasısıdırlar..)
FAKAT gerçek şu ki “üniversiteleştik” ama “halâ nasıl Devlet olmamız gerektiğinizi tartışıyoruz! Ki o üniversiteler sayesinde “bilgi, beceri teknoloji yağmurlarıyla ıslanmış. bereketli topraklar gibi sürekli üreten bir toplum olmamız gerekirdi.. Oysa ve hâlâ kurak çorak ve kısır döngülerde heyamola çeken bir toplumuz!