Uzun süre klavyenin başında kalakalmışlığımda, “nereden nasıl başlasam” düşüncesiyle bekledim..
MESELA dedim CTP Başkanı Erhürman gibi düşünerek şöyle mi yazayım?
“Herkes düşüncelerini görüşlerini tabi ki açıklayacaktır…”
YOKSA Başbakan sn. Tatar gibi, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile anavatan Türkiye her zaman kardeşçe samimi bir işbirliği içinde olmalı, Kıbrıs konusunu birlikte yürütmeli” dediğine mim koyarak, “evet öyle olmalıdır” mı demeliyim..
YADA ötedeki Sn. Devlet Bahçeli misali küplere sığmayan hiddetimle ve Sn. Akıncı’yı işaretle, Erhürman’ın o fikir özgürlüğüne de sığınarak şöyle mi diyeyim: “Sn. Akıncı siz ağzınızdan çıkanı işitiyor musunuz?..”
VEYA bir seçim uğruna seksen milyonluk Türkiye’yi KKTC’i yutmaya hazırlanan bir sömürgeci ülke olarak işaretlemeye çalışmasına alkış mı tutayım?
YOKSA şimdilerde “tarafsız cumhurbaşkanı adayı” olarak seçimlere katılacağını açıklayan Sn. Akıncı’ya, “ey Sn. Akıncı bu nasıl bir tarafsızlıktır ki daha henüz meydanlara bile çıkmadan bir İngiliz gazetesine verdiğin mülakatla, Kıbrıs Türk halkının özgür ve egemen olmalıdır dediğin siyasi iradesini parça körçe ederken seçmenleri de çok gereksiz bir tercihte “Türkiye yanlısı” “Türkiye karşıtı” oluşlarıyla saflaştırmak zorunda bırakıyorsun!
KALDI ki neden seçim kampanyanı İngiliz Guardian gazetesine verdiğin böylesi bir talihsiz mülâkâtla açıyorsun? Seçmenlerine şöyle dedirtmek için mi? “Türkiye’ye karşı olanlar arkamda toplansınlar!”
…Sn. Akıncı siz “Devletin başı” olarak KKTC’i temsil ediyorsunuz. Dolayısıyla her türlü münazaalı politikalardan arınmış tarafsızlığınızla sadece KKTC’nin yüce çıkarlarını koruyup gözetmekle yükümlüsünüz.. Peki bu bağlamda ve Türkiye karşıtı şu son söyleminizle “yüce çıkarlarımızı” gerçekten koruduğunuza inanıyor musunuz?
Yoksa Türkiye’nin Ortadoğu’da, Doğu Akdeniz’de hem askeri hem de siyasi yönlerden hasım ülkelerle büyük bir mücadele içinde olduğu bir dönemde; “makamınızın sorumluluk ve yetkilerini” aşan böylesi incitici ve onur kırıcı (TC’i) beyanlarda bulunmanızın tam da zamanı olduğuna mı inanıyorsunuz? Ki benzer olayı Barış Planı harekâtı dolayısıyla da yaparken yine hedefinizde “Türkiye” vardı!
Sn. Akıncı siz Çakırcalı Mehmet Efe değilsiniz. Kıbrıs Türk halkının Cumhurbaşkanısınız. Yani o makamda sadece “fikir özgürlüğüne sığınarak Türkiye karşıtı hareketlerin insanlarının değil, benim de Cumhurbaşkanımsınız!” Vesaire…
*****
HAYRET BİR ŞEY!
Sn. Akıncı’nın kaldırdığı toz duman içinde tam ve ters politikalarda sırtını Türkiye’ye dayamış Tatar’lı Hükümet’ine bakacağız da… Pööö!
Sn. Cumhurbaşkanı istikbalini Türkiye karşıtı politikalara bağlar, Başbakan Tatar neredeyse Ankara’nın kucağından inmezken; kim okur kim dinler varak’ı mihri vefayı!
Sonuç? Araya Cumhurbaşkanlığı seçimleri de giriverince ne “plan” kaldı uygulanacak ne “program” kaldı takvimlendirilecek!
Ol alem devam ediyor! Şöyle ki artık gazetelerde trafik kazaları, dolandırıcılıklar, illegal olaylar, pembe diziler haline gelen ve artık benim de bayıla ayıla okuduğum türlü çeşitli mahkeme haberleri yer almakta..
Devre devre artık iyice can sıkan ve bayatlayan Kıb-Tek’li haberler de olmasa sanırsınız memleket hükümetsizdir!
NERDEN anladın derseniz yürüdüğüm yollarından! O yollarında kullandığım araba nedeniyle trafiğinden! Satın alırken canımı yakan sebze meyvesinden! Asıl fecaatı cebimi yakan pahasından! Pisliğinden.. Gitgide insanlar arası nobranlıkların bir türlü alışamadığım tatsız anlamsız diyaloglarından! Kimselerin kimseleri dinlemediği bir yana, kimselerin kimseleri “takmadığı” o sorumsuz ve kimliksiz davranışlardan!
ASIL can sıkıcı olansa şu: İnsan doğup büyüdüğü memleketini “aidiyet” duygusunda sever. Dünyanın en güzel memleketlerinde dolanırken bile “benim memleketim bir başkadır” der..
Yıllardır KKTC’i bu sevgilerde büyütmeye çalışıyoruz ama nafile.. Bütün plan programlarımızı, tasavvurlarımızı seçimlerden seçimlere koşarken, “politikaya” yediriyoruz!
O zaman “memleket için oluşturulan tüm iyilik ve güzellikler “amaç” değil, “araç” oluyorlar! Politika uğruna kullanılmak için!
BİR kez daha bu düşünceden hareketle altlarında TC ile KKTC’nin imzaları olan Mali ve Ekonomik Protokollere bakacağım. Her hükümet değişikliğiyle birlikte gündeme gelirler ve beklenen “özelleştirmeler” “yenilenmeler” yapılmadan, hükümetler arası devridaim eylerler! Bu cümleden hareketle yazayım:
…KIB-TEK bir “Devlet değil, Devletin bir Kurumudur. Yani “enerji” silsilesinden Devlete bağlı, kanun kurallarıyla çalışan bir müessesedir!
Ne gibi? Telekomünikasyon gibi… Hatta “Eğitim Sağlık Kurumları gibi.”
İŞTE hayır! Kıb-Tek Devlet gibidir! “Tel-Sen” de bu Devletin “emniyet sübabıdır!” Ki istediğinde şalteri indirip memleketi enerjisiz bırakıp karanlıklarla gömme hakkı vardır!
Ha buna karşın çok mu etkin ve yetkindir. Çok mu iyi yönetilmektedir? Son haber bunun cevabını vermektedir: Kıbrıs Tek’in borcu 250 milyon TL’ye baliğ oldu! Borçlanmaya gidiyor..
Neymiş sebep? Tüm gelirlerini AKSA yiyormuş! Tüketici abonelerinden topladıklarını Aksa sömürüyormuş..
“O halde gelin özelleştirelim devletin sırtındaki bu zararlar kamburunu” atalım dediniz mi önce “sizi elektriksiz bırakır, karanlıklara gömeriz” diyen Tel-Sen çıkar karşınıza!
…ÖTE yandan “Mağusa Limanlar Şirketi” dört beş kişilik bir Yönetim Kurulunun elinde kaldı! Yani kendini tasfiye etmesi gerekir.
Ki Mali ve Ekonomik Protokolde bu limanın da özelleştirilmesi vardır. Olmuyor ama! Dahası bu “liman” KKTC’nin yüz karalarından biridir. Serbest limanıyla birlikte “pisliğin, derbederliğin içindedir!”
…HER aklımıza geldiğinde tekrarını yaptığımız sorunlarımızdan bazılarıdır bunlar.. Ve hiç birinin de “siyasi çözümsüzlükle” ilgisi yoktur. Tıpkı Ercan Havaalanı gibi! Orası da yıllardır Emrullah Turanlı’nın sultasından kurtarılamıyor!
İşte basiretsizlik beceriksizlik bunlardır.. Ve bunlar bilerek isteyerek sürdürülüp götürülen sorunlarımızdır.. Hayret bir şey!