Günlük dille konuşurken “ağabey” kelimesini hiç kullanmadım. Ne var ki bazı yazılarımda “ağabeylerimiz” derim. Çünkü gerçekten de onlar “ağabeylerimizdi.” Hem büyüklerimiz hem önderlerimiz.
Anlamışsınızdır: Dün ölüm yıldönümünde andığımız rahmetlik Denktaş bugün anmakta olduğumuz rahmetlik Dr. Küçük’ten söz ediyorum.
Evet onlar Kıbrıs Türk toplumunun ağabeyleriydi. Halkla kalk için, özgürlük ve egemenliğimiz için el ele gönül gönüle ve ötesi inançlı ağabeylerimizle birlikte mücadele ettilerdi.
Eğer şu anda onları yeniden toplumca rahmet ve sevgiyle anıyorsak bu liderlerimiz yaşıyorlar..
ANCAK: Tabi ki “liderlik dönemleri” sona erdi. Artık toplumu peşinden sürükleyecek liderler değil; örgütlü siyasi partilerle tutun ki o siyasi partilerin siyasi kadroları yönetim kurulları vardır.. ***
VE İŞTE SORUN: Adına, kulaklarda hoş seda bıraksa da ister “Parlamenter sistem” diyelim istersek “siyasi partilere dayanan yönetimlerle yönetilmek” gibilerinden izahını yapalım…
Bu ülkede çoktan beridir “yönetilemiyoruz!”
İSPATI için bir arabalık laf etmeye değmez! Dört yıllık süre için seçilen fakat bir yıl bile dolmadan pılıyı pırtıyı toplayıp bir erken seçime giden koalisyon hükümetlerinin yarattıkları siyasi kaoslar ispatı için yeterlidir!
Bu siyasi kaosun bir nedeni ise artık “toplumu peşinden sürükleyecek büyük politikacıların, liderlerin yetişmiyor olmalarıdır! Mesela artık bir Denktaş yaratamayız! Bir Doktor küçük yaratamadığımız gibi!
ASIL sorun ise artık “siyasi parti liderlerinin bile arkalarında yürüyeceği güçlü ve inanılır değerlerde arkadaşlarının bile olmamasıdır!
Yani artık “liderleri etrafında toplanan ve “dava insanlarından” oluşan “kadro hareketleri” yoktur. Tam aksine kıyasıya siyasi rekabet vardır! Nitekim çoktandır bizi “yönetenlere” ağızların dolu dolu abartılarında “vatan millet için vardırlar” demek de yanlışın ötesinde bir büyük yalan olmaktadır!
Çünkü çoktan beridir siyaset sahnesinde yer almak kamu tarafından bir “fantaziya”, bir “rant” beklentisi olarak telakki edilmekte, toplumun zirvesinde yer alanlara ise türlü çeşitli kişisel çıkarlar manzumesinden yakıştırmalarda bulunulmaktadır! Yani güven sarsılmış “politikacı taifesi” itibar kaybetmiştir!..
***
EVET dün rahmetlik Denktaş’ı andıktı. Bugün de Dr.Küçük’ü anacağız. Hatıralarını, hizmetlerini, toplum için mücadelelerini seslendireceğiz. Sonra tören meydanlarından dönüp kendi işimize bakacağız. Nedir işimiz? Hadi ona da bir daha bakalım. ***
İŞİMİZ İŞTİR: Mesela seçimlere an kala UBP’li Başbakan Sn. Sucuoğlu batmış memleketin ahvalini hem koordinatörümüz Oktay’a hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a anlatıp, yıllardır ayni minval süregeldiğince yine “yardım” istemek Ankara’ya gittiydi.
Bu kez ziyarete takılan kulp medyaya ve kamu oyuna servis edildiğince “seçimlerden sonra siyasi ve ekonomik yol haritasının çıkarılması, plan ve programların yapılması gibilerinden rutine sarılmış sözlerdi..
Ve yine her zamanki gibi hamaset dolu sözlerle Ankara’daki “büyüklerimize” şöyle dendiydi:
“BİZ ayakları üzerinde duran bir Kuzey Kıbrıs Türk ekonomisi yaratmak istiyoruz!” “Önce siyasi sonra sosyal ve ekonomik istikrar sağlamak için çalışıyoruz!”
***
(TABİ ki Sn. Sucuoğlu TC’nin minnettarı olduğumuz parasal katkılarıyla artık bir tüp gazı 18O TL ile satın aldığımızı, dünyanın en pahalı akaryakıtını kullandığımızı, Kıbrıs Türk halkının pahalılıktan anasının ağladığını, işsizliğin tavan yaptığını sayın Erdoğan’a iletmemiştir! (Söyleyebilmişse biz işitmemişizdir çünkü bu pahalığının yarı günahı da boynumuzda asılı töhmetidir!)
…YADA artık KKTC’nin çevre kirliliği dedikleri “pislikle” boğuştuğunu, trafik kazalarından dolayı yollarından kanların aktığını, zaten memleketin trafik yönünden yollarının yetersiz olduğunu da anlatmadı mı onu da bilmiyoruz!”
VEYA KKTC’nin çoktandır uyuşturucu, kaçakçılık ve fuhuş belasıyla sarmalanmış olduğunu söyledi mi? Onu da bilmiyoruz ama:
ZATEN anlatmalarına söylemelerine bile gerek yoktur!. Çünkü Ankara’da bizden sorumlu devlet erkânı bizi bizden daha iyi bilmektedirler!
Kİ asıl sorulası soru şudur: Mevcut koşullarda elbet ekonomik sıkıntılar çekmekteyiz. Elbette Pandeminin yarattğı olumsuz koşullardan dolayı çaresiz kalacağız çünkü çapımızın ve olanaklarımızın üzerinde bütçelere ihtiyacımız vardır.
KALDI Kİ ambargolar altında istesek de Sn. Sucuoğlu’un söylediğince büyük yatırımlara baş koyacak, olduğumuzdan daha öte büyüklüğe ulaşacak durumda değiliz ama bunlara karşın her yıl bir hükümet bozup bir yenisini kurmak için erken seçime gidecek fantastik siyasetlerle savurganlıklara ne hakkımız vardır?
Çevreyi korumak bayındır hale getirmek yerine kirletip pisleştirip üstelik rant ekonomisinin parçası haline getirmek neyin nesi hangi varlık mücadelesinin eseri olmaktadır?
***
Sn: SUCUOĞLU bunları da iletti mi Sn. Erdoğan’la Oktay’a?
Sosyoekonomik yönden, çevresel, yapısal, hatta hukuksal yönlerden içinde bulunduğumuz açmazları, hatta bizi yönetenlerin kurumlarımızın yetki ve sorumluluklarında dökülüp giden devletimizi anlattı mı? KISACA diyorum dökülen bir KKTC’inin durum vaziyetlerini utanma duygularında yüzler kızarmadan hele de Anavatan Türkiye’nin payitahtında anlatmak her halde cesaret ister!.Sorunların sorumluları olurken mümkün mü?