Şehitler köyleri… Yani Atlılar, Sandallar, Muratağa…
İsimlerini duyunca bile insanların kanının donduğu, ruhunun üşüdüğü köyler…
Gözyaşının, acının, çığlığın, ölümün, dehşetin kol gezdiği, kan kokan, gülmeyi, eğlenmeyi unutan insanların yeri…
1974 yılından beri sayısız haber, şiir, öykü, konuşma çıktı karşımıza Şehitler Köyler ile ilgili. İnsanın dinlerken bile dayanamayacağı gerçek hayat hikayeleri. Siyasilerin, yetkililerin sadece yıl dönümlerinde hatırladığı sadece şehitliğiyle bilinen yerler…
O köylerde şenlik, festival, kutlama yapıldığını gören, bilen, duyan var mı? O köydeki çocuklara park, bahçe, yeşil alan yapıldı mı şimdiye kadar? Yıllar geçti aileleri katledilen bu insanlar ne yapıyor, nasıl travmalarla büyüdüler, ihtiyaçları ne diye soruldu mu? Ben ce bunlar üzerine hiç kafa yorulmadı. Çünkü nasılsa anma törenlerinde takım elbiseleri ile pek yetkili kişiler yer aldılar, saygı duruşunda bulundular, beşikteki çocuğundan tutun da tüm ailesini kaybeden insanların arasında iç geçirdiler, sonra Mercedeslerini bir başka programa, bir başka köye sürdüler. Belki de daha yolda giderken unuttular oraları. Belki yolda gidecekleri bir diğer etkinlik için telefon görüşmesi yaptılar, belki de orada kaç tane oy çıkabileceğini hesapladılar.
Savaşlar, katliamlar sonrasında o yerler nasıl yeşerir? Tüm ailesini toprak altında gömülü bulan insanların köyünde yaşam nasıl şekillenir? Sonra o topraklar üzerine nasıl ev yapılır, nasıl ağaç dikilir, nasıl gülünür, nasıl eğlenilir? Bunun için kaç sene ve kaç göz yaşı gerekir?
O köylerden geçerken hala ağır bir hüzün çeker üzerinize. 44 yıl sonra bile… Adları sadece ölümle, katliamla, gözyaşıyla, çığlıkla anılan insanların köyleri oralar… Bildiniz mi? Hatırladınız mı?
Bebeklerini, karısını, kardeşini, annesini, babasını, eşini toprak altından çıkardı kimisi. Kimisi yıllarca travmayı atlatamadı. Kimisi normal hayata döndü gibi görülse de dönemedi. Kimisi yeni bir gelecek kurdu, kimisi dayanamadı. Şimdi onların çocukları, torunları büyüdü.
O köylerde kalanlar, direnenler, ağaç dikenler, çiçek ekenler, ev yapanlar var. O köylerde gelecek için, çocukları için gülümsemeyi o köylere hatırlatmak isteyen insanlar var. Siyasilerin, yetkililerin, hükümetin onları görmesini istediler sadece. Büyük bir istek miydi bu? Bu vatan için ölmemişler miydi en sevdikleri, hem de bir insanın ölebileği en acı şekilde? Onlar bu ülkenin üvey evladı mıydılar?
Onların tarihlerinin üzerinen hep birşeyler söylendi. Ne çok kullanıldı bu insanlar. Ne çok malzeme yapıldı siyaset için. Vatan-millet-sakarya diye ne çok kişi sığındı arkalarına. Ne çok kişiye oy kapısı oldu bu söylemler. Ezberlenen sloganlarla bu köylerin aziz şehitleri nutuklarda hatırlandı da gerçekte oralara dokunan biri çıkmadı.
Gülmeyi, sevinmeyi, eğlenmeyi unuttu o sokaklar, o gökyüzü, o acının kol gezdiği insanlar… Oradaki tüm anıları acılarla dolu…
Ve sonra birileri çıktı o köylerden. Bu makus tarihi değiştirmeye gücü yetmese bile, gelecek nesiller için gülümsemeyi yeniden hatırlatmak niyetinde olan birileri. Köylerinin üzerindeki o matem siyahının perdesini aralamak için canla başla çalışan birileri. İşte bunların en başındaki kişi Şehitler Köyü muhtarı Olsan Karabardak.
Yeniboğaziçi Festival Komitesi’ne ilk kez Yeniboğaziçine bağlı olan bu köylerden de temsilcilerin olmasını istedi YBB başkanı Sn. Mustafa Zurnacılar. Festivalin 10. Yıl komitesine Şehitler köyü muhtarı böylece dahil oldu. Orada daha yakından tanıma şansım oldu onu. Köyü için yaptıkları, uğraşları takdire şayandır. En önemlisi orada artık yas değil kutlama olmasını istiyor. Orada insanların, o sokaklarda eğlenebileceği, şenlik yapabileceği umudunu yeşertmek istiyor.
Bu amaçla Şehitler köyü muhtarlığı, Muratağa, Atlılar, Sandallar Şehitlerini Yaşatma Derneği, Mormenekşe Kadınlar Birliği ortak çalışması ile KÖYLERİMİZDE ÇİÇEK AÇIYOR etkiniği düzenleme kararı aldı. İlk kez oralarda kutlama olacak. Bu bir milad aslında. Bir dönüm noktası. İlk kez eğlenceli bir etkinlik programı olacak oralarda. Bunun için canla başla çalışıyor oradaki güzel insanlar. Köyün üzerindeki o kara örtüyü aralayıp, gülmeyi, eğlenmeyi, o köy sokaklarında şarkıyı, oyun havasını hatırlamak için işe koyuldular. Yeniboğaziçi Belediye Başkanının da bu köylere hassasiyet gösterdiğini ve onlar için güzel planları olduğunu biliyorum. O köylerde önümüzdeki dönemde güzel adımlar atılacağına dair umudum var.
Ayrıca komitede çalışan insanlar ve dernekler bu etkinlik ile o bölgeye dikkat çekmek amacındalar. Yıllardır üzerlerinden her türlü siyaset yapılan bu köylerin hatırlatılmasına, oradaki insanların seslerinin duyurulmasına da katkı sağlayacak bu etkinlik.
Bize düşen de elimizden geldiğince onlara destek vermek. 21 Ekim’de oralara gelin derim. O köylerdeki etkinlik ilk kez düzenlenecek. Muratağa köy meydanında olacak olan bu etkinliğe katılın. Emin olun orada acıların üzerine gülümsemeyi yerleştirmeye çalışan insanlara da omuz vereceksiniz. Acıların, matemin üstüne bir gülümseme de siz koyun. O çocukların o sokaklarda eğlenceyi de hatırlamasına yardımcı olun. Yeni anılar biriktirsinler. Orada parkları, yeşil alanları, oyun yerleri, festivalleri, tiyatro oyunları olsun. O insanların çocukları, yeni nesilleri barışı hayatlarına yerleştirmek için güzel anılar biriktirsinler. Haydi dostlar, bu sıradan bir etkinlik değil. Gülmeyi unutan köylerin yeniden gülümseme ve eğlenmeye doğru attıkları ilk adımdır. Onları yalnız bırakmayın….
UÇAKLAR DÜŞERDİ ARAMIZA
Avuçların yasemin kokardı
Sabah aydınlığında
Gözlerin okyanuslar taşırdı odama
Ben hayatın acemi yüzücüsü
Yalpalardım sularında
Sevdalar geceye iner
Perdeler sürmelerini çekerdi sokaklarına
Sütler ısıtılır
Tabaklar kıkırdardı masalarda
Tükenmişliğin
Tamircisiydi ellerin
Ki ellerin yaseminler dikerdi
Makaslanmış anlarıma
Aramıza uçaklar düşer
İsli çığlıklar
Girerdi masalımıza
Açık yara
Lugatsız dil
Sessiz gömüt
Huzursuzluğuyla
Dönerdi yine dünya
Alev alırken düşler
“Teknik bir arızayla”
Saçlarının her bir düzünde
Binlerce yemiş tarardın
Söndüremezdim yangınlarımı
Kalırdım
Gerçeğin ortasında
Et, kan, kin kokusuyla
Ve sen acılardan bihaber
Yasemin kokan ellerinle
Büyürdün yaşamımda
Ölüm
Titrerken yüzlerce nefes
Alazın soğuk yalnızlığından
Demedi hiç
“Ey kara gözlü çocuk düşleri
Ne işiniz var bu soğukta?“
Umutlar paramparça düşerken
Metaller arasında
Ağır bir yaşam kokusuydu sinen
Dağların korkusuna
Aşkla, özlemle, sevgiyle yoğrulmuş
Yüzlerce öyküydü kömürleşen
İnsan etinden önce
Sormadı
“Ey yanık tenli çocuklar
Ne işiniz var bu karanlıkta?“