KKTC’de parasal politikalar - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

KKTC’de parasal politikalar

Ülkemizde bilinçsizin, tembelin, rantçının sığındığı iki koy var. Biri ambargolar, diğeri ‘’tenkit tapma kolaydır, öneri yap, çare göster’’ lafazanlığı. Sağır kulaklara, görmeyen gözlere hitap ettiğimi bile bile ekonomi yönetişim önerilerimi sırf bu mazeret halısını bazılarının altlarından almak için bu seri yazılarımda yapılması gerekenleri bir bütünlük içinde ele almaya çalışmaktayım. Çünkü her ekonomik konularla ilgili bir soru hakkında yaptığım değerlendirmede, çarelerini, bildiğim kadarı ile doğrularını da gerekçeleri ile belirtmeye şimdiye dek özen gösterdim. Genelde ülkemizde “bal yapmaz arıları” veya kısa görüş menfaati bazında zehirli bal yapan arıları bir türlü tatmin edemedik. Hatta bir yüksek eğitim adası sayılan, bünyesinde 6-7 üniversite barındıran, sayıları belki de 100’e yaklaşan meslektaşlarımdan en azından hatalarım, eksiklerim hakkında herhangi bir geriye dönüş “feed back” almadım, onların görüşlerinden faydalanamadım.
Bu ikinci seri yazımda KKTC’de para politikaları nasıl şekillenmelidir sorusu üzerinde durmayı düşünürken, Kalecik’te petrol dolum tesisi ve kirli sanayi bölgesi gündeme bomba gibi düştü. Erki elinde bulunduranlar yine kuyuya bir taş attı, çıkar çıkarabilirsen. Bu ada bir turizm ülkesidir derken ve turizmin çevre ile sıkı bağlantısı herkesçe teslim edilirken; Bizim pisliklerimizi asgariye indirme üzerinde dururken, şimdi bana söyleyin, başkalarının pisliklerini, riskini ülkemize sokmak ve turizmimize büyük darbe vurmak hangi akla hizmet eder?
Gelelim esas konuya. Ekonomiyi yönlendirmede para politikaları en etkin ve en çok kullanılan bir araç. Para politikalarını uygulamakta sorumlu, özerk olduğu ülkelerde, tamamen Merkez Bankası inhisarında, ancak genelde M/B ile ekonomiden sorumlu bakanlığın ortak yönetimindedir. Para politikası krizlerin  etkisini asgariye indirmede, M/B’ın ekonomide istikrar sağlamada, yani enflasyonla mücadelede kullanılır. Isınan ekonomide, enflasyonun artış trendine girdiği durumlarda para arzını kısmakla, faizleri yukarı çekmekle; Daralan ekonomide de para arzını artırmak, faizleri aşağıya çekmekle istikrar sağlamaya çalışılır. Biz 1974’ten sonra resmi para olarak TL’i kullanmaya başladık. O dönemlerde TL’nin yönlendirilen, istikrarlı bir para olmaması hasebi ile bunun ceremesini burnumuzdan ödedik. Nasıl mı? TL’de yıllık %30 ile%250 arasında alışkın olmadığımız yüksek bir enflasyonla (bize maliyet enflasyonu) sarsıldık.  Ta ki görece TL’de istikrar sağlanan son birkaç yıla kadar. Enflasyonun yüksek olmasının zararlarını bir tarafa bırakın, yıllar arası değişken olması zayiatın tuzu, biberi oldu. Enflasyon ekonomide kaynak israfına, yatırımların ölü sahalara yönlenmesine, önünü görememekten yatırımların azalmasına, aşırı tüketimi teşvik etmesine, gelir dağılımını bozmasına, insanımızın dejenere olmasına ve bankacılık sisteminin riskinin artmasına hep sebep olmuştur.
Kendi paramızı basmayı, böylece ekonomide etkin para politikası uygulanmasını sağlamayı politikacılarımıza ve icraatlarına baktığımda, o dönemlerde bile, hiç savunmadım. Bizimkilerin TC Merkez Bankası’ndan bu işi daha iyi, özellikle seçim önceleri, ciddiyetle yöneteceklerine kimse beni ikna edemedi. Onun için 1974’den beri hep istikrarlı bir para birimini yeğledim. Diğer taraftan bakkal dükkanı açar gibi kim olursa olsun banka kurma izni vermenin hep karşısında durdum. Kimsenin malı olmayacak şekilde kurumsal bankacılığı, az banka çok branç, olgusunu savundum. ABD’de de şahsi bankacılık var, ama şimdi burada sıralayamayacağım ve bizim yapabilme kapasitemizi aşan yasal kısıtlamalar, kurallar, kontroller ve müeyyideler var. Dinleyen olmadı. Bu paravan şirketler gibi, paravan bankalar kurulmasına vesile olundu. Neticesini acı şekilde çektik tabii. İlle elimiz yanacak, kaynak israfı olacak da öğrenmiş olalım.
Reel faiz enflasyon oranı üzeri faizdir. KKTC’nin ekonomik yapısına bakıldığında, faizler liberal serbest piyasaya bırakıldığında, bankaların klikleşmesinin engellendiği, sağlıklı yönetilen kendi paramız olduğunda,  mevduat faizleri genelde, aşağı yukarı, enflasyon artı %2, kredi faizleri de enflasyon artı %5 civarında seyretmesini piyasa dikte edecekti. Neden? Çünkü bizde fert başı banka mevduat miktarı Anavatan’dan yüksek, yani kredi arzı yüksek; ancak küçük ölçek, ambargolar neticesi ve fert başı fiziki yatırım oranı Anavatan’dan yüksek oluşu, yatırım getirisinin görece düşük olmasına sebeptir ve de kredi talebi daha kısıtlıdır. Bu nedenle reel faizler Türkiye’dekinden daha düşük olur. Ancak Anavatan ile birleşik kaplar bunun gerçekleşmesini mümkün kılmamakta, uygun olmayan faizlerle yatırımlar caydırılmakta veya bilinçsiz yatırımcılardan kredilerin geriye dönüşü zorlaşmaktadır. Ayrıca şimdilerde ortak para kullanan Euro bölgesinde olduğu gibi, eğer KKTC hükümetleri TC hükümetlerinin uyguladığı para ve bütçe disiplinine paralel hareket etmez ise, KKTC görece pahalılaşır ve şimdiki gibi rekabet gücünü kaybeder. Anavatanın bize karşı bonkörlüğü bu çarpıklığa da maalesef sebep oldu. İşte hep bunları düşündüğümüzde bizim para politikaları uygulayıcılarının geçmişte ve şimdilerde uygulaması gereken para politikalarını şöyle sıralayabilirim.
1-Ayırım gözetmeden her banka tarafından verilen YATIRIM kredileri Türkiye kredi oranları altında olacak şekilde sübvansiye edilmelidir. Sıfır faiz uygulaması ekonomi rasyonelliği bakımından gülünçtür. Faiz de bir fiyattır ve yatırımların doğru ve en verimli yere gitmesini sağlayacak bir görevi vardır. Enflasyonu dikkate almayan sıfır faiz negatif bir fiyattır. Düşünün, örneğin ilaçta uygulanıp, eczacıdan ilaç alana üstünden enflasyon oranında para verilsin, evler ilaç dolar, kaynaklar heba olur. Burada da durum aynıdır. Kambur sanayi doğurur, rüşvete açık oluşu da cabası.
2- Değişken enflasyon durumlarında sabit faiz uygulaması akılsızlıktır. Artan enflasyon trendinde tasarruf sahibini mahveder, azalan enflasyon trendinde yatırımcıyı mahveder. M/B beklenen enflasyon oranını, TC’de yürürlükteki faiz oranlarını, ülke ekonomik şartlarını dikkate alarak yıllık gösterge faiz oranlarını ilan etmeli ve farklı vade faizleri buna göre ayarlanmalı. Faizler sınırlama konmadan kapitalize edilmelidir. Ancak kredinin gayesini, kredi alanın riskini, maliyetini dikkate alacak tolerans limitleri bankalara sağlanmalıdır. Bu limitlerin dışına çıkan bankalar araştırılmalı, uyarılmalı ve gerekirse kapatma dahil cürme paralel parasal ceza uygulanmalıdır.
3- Faiz gelirlerinden vergi alınmamalıdır.
4- Bir bankanın KKTC şartlarında verdiği krediyi geri alamama oranı %4 ü geçmemesi lazım. Eğer %10 gibi bir zayiatla bir banka hala daha kar ediyorsa bu tüketiciyi istismar etme, yani bankalar arası klikleşmeye delalettir.
5- Bankalara her sene kardan belirli oranda kar dağıtma zorunluluğu getirilerek, kurumlaşmanın hem önünü açmalı, hem de azınlık hissedarları koruyarak katma değerin piyasada doğru yatırımlara yönlenmesi sağlanmalıdır.
M/B munzam karşılıkları artırarak/azaltarak, bunlara verdiği faizi ayarlayarak piyasadaki likiditeye kısmen ayarlamalıdır.
6-Aşırı liberal ekonomistler belki diyecek ki faizleri serbest rekabet piyasasının ayarlamasına bırakalım. Bu çok yanlıştır. Çünkü bankalar ile müşterileri arasındaki güç dengesinde, ihtiyaç derecesinde ve klikleşme ihtimalleri arasında paralellik yoktur.
7- Bizdeki esas problem değişken ve yüksek enflasyon, gülünç temerrüt faizi uygulaması, bankalar arası rekabetin ihdas edilememesi, yüksek orandaki batık krediler ve bunların borcuna sadık olanlara yükletebilme, ihtisas mahkemelerinin olmayışı ve davaların uzun sürmesi, icraların gereği gibi süratle uygulanamamasıdır; Mazbata olayı değil. Hapislik borcu ödememekten kaynaklanmaz. Mahkeme emrine uymamaktan kaynaklanır. Mahkeme borçluyu gücüne göre takside bağlar. Eğere bu durumu yeniden değerlendirmelidir. Eğer borçlu mahkeme kararına uymaz ve taksitlerini yine ödemez ise, ne beklersiniz yani. Hade güle güle deyip ticaret ahlakının içine mi edeceğiz. Pek tabii hapislik olacak.
Bankaların yurt dışı para piyasalarına yapacakları plaseleri kısıtlayamayız atıl TL pek tabi Türkiye para piyasasına plase edilecek, atıl döviz fonları da ilgi para birimi piyasalarında plase edilmelidir. Aksi takdirde ya bankaların şüpheli alacakları kontrolsüz çoğalacak veya bankaların yerel plase edemedikleri fonların atıl kalmalarına sebep olup onları batırırız.
Teferruattan sakındığım halde yazı çok uzadı. İlgililer sorarsa söylediklerimi açmaya hazırım.
Gelecek yazımda sübvansiye sistemi, fon rasyonelliği ve tarım,sSanayi politikaları hakkındaki görüşlerimi yazacağım.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar