Kıbrıslı Rumlar ve “ruhani dönüşler” - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 16, 2024
Poli

Kıbrıslı Rumlar ve “ruhani dönüşler”

 

Maria annesinin kolundan tutarak onu mağaraya inen merdivenlerden aşağıya doğru inmesine yardımcı oldu. İhtiyar kadın elinde getirdiği bir tepsi pastayı oradaki azizin onuruna adak olarak bu kutsal mağaraya bırakmak istiyordu. Daha sonra öğrendiğime göre Maria’nın annesi Ayyorgi’de doğmuş büyümüş ve sınır kapıları açıldıktan sonra Kuzey’e yaptığı bu son ziyareti üçüncü ziyaretini oluşturmaktaydı.agios-fanorious

Mağara küçük bir kilisenin bulunduğu yamacın hemen altındaydı. Burası bölge Ortodokslarının yüzyıllardır kutsal olarak gördükleri bir yerdi. Ortodoks inancına göre, mağara girişinde bulununan pigme su aygırı kemikleri Agios Fanourios adlı bir azize aitti. Mağarayı ilk keşfedenler, kemikleri bu kutsal adama ait olduğuna inanmışlar ve küçük mağarayı ziyaret ve adak yerine dönüştürmüşlerdi. Yüzyıllarca insanlar bu azizin unutkanlıklara iyi geldiğine inanmışlar ve ona adak dileyerek, kaybettikleri veya nereye koyduklarını unuttukları eşyalarını bulabilmek için mağaraya mum yakıp, özel pişirilmiş pastalar bırakmışlardı.


%ce%b1%ce%b3%ce%b9%ce%bf%cf%83_%cf%86%ce%b1%ce%bd%ce%bf%cf%85%cf%81%ce%b9%ce%bf%cf%83_2

Kapılar açılmadan önce Kıbrıslı Türklerin çoğunun buradan veya buna benzer yerlerin varlığından haberleri bile yoktu. Mağaranın tekrar ziyarete açılmasının ne biçimde gerçekleştiğini bakınız antropolog Lisa Dikomitis nasıl anlatıyor: “Bu mağara adeta bir tuvalete dönüştürülmüştü. Mağarada bulunan bütün ikonlar ve dini eşyalar kaybolmuştu. Kimse, bu korkunç, pis kokan, boş mağaranın bir zamanlar bir kutsal mekan olarak kullanıldığına inanamazdı. Bu vaziyet üzerine, 2003 yılının yazında, kapılar açıldıktan, bir iki ay sonra bazı Rum göçmenler buranın kutsal mekan statüsünü geri kazandırmaya karar verirler.”

panagia-kriniotissa

Dikomitis bu göçmenlerin bir sonraki ziyaretlerinde yanlarında temizlik malzemeleri götürerek, orayı iyice temizleyip restore ettiklerini ve getirdikleri ikonlarla süsleyip eski haline dönüştürdüklerini yazar. İşte bugün aradan 13 yıl geçtikten sonra bu kutsal yerin artan bir şekilde ziyaret edildiğine şahit oluyorduk. Mağaradaki bazı ikonlardan buranın kutsallığına bölgede yaşayan Rusların da inanmaya başladığını anladım. Mağara ada Ortodokslarına ait ikonlar haricinde Ruslara ait bazı ikonlarla da doldurulmuştu. Gerek güneyden gelenlerin ziyaretleri, gerekse bölgede yaşayan Ortodoks Rusların ziyaretleri arttıktan sonra Ayyorgi’ye yerleştirilmiş Kıbrıslı Türkler de artık bu yerin farkına varacaktı. Farkına varmakla kalmayıp orayı bir şekilde korumaya başladıklarını da izledim. Örneğin, yamacın üstündeki kilise bir süre sonra bir Kıbrıslı Türk işadamı ve Doğu Avrupalı olduğunu tahmin ettiğim eşi tarafından restore edilecekti.

mag%cc%86ara1

Bu mağaradan sonra birçok başka kutsal yerin daha Kıbrıslı Rum göçmenler tarafından bir şekilde yeniden sahip çıkılmaya çalışıldığını gördüm. Yine Dikomitis’in anlatılarından yola çıkarak Kozan köydeki bir manastıra uğradım. Bu manastır uzun yıllar boyunca bir ahır olarak kullanılmıştı. 1974’ten sonra terk edilmek zorunda kalınan manastır, dönein idaresi tarafından Vakıfların yönetimine verilmişti. Vakıflar da onu uzun yıllar boyunca ahır olarak kullanılması için köylüye kiralayacaktı. Bir dönem bir girişimcinin burayı butik bir otele dönüştürmek için Evkaf ile pazarlığa bile oturduğunu biliyorum.

lisa-dikomitis-3

Merak içerisinde yazın bir gün Manastıra gitmek için Kozan köye gittim. Manastır uzaktan  görülüyordu. Kısa bir sürüşten sonra darmadağın halde duran Rum mezarlığının yanından geçtim ve bir yamacın üstünde konuşlandırılmış bu 700 yıllık bu kültürel mirasa ulaştım.

lisa-dikomitis-2

Dışardan sağlam görülmesine rağmen, kilisenin etrafındaki binalar çok kötü durumdaydı. Kilise yağmalanmış ve gençler tarafından duvarları “Ahmet Jale’yi seviyor” tipi grafitlilerle doldurulmuştu. Dikomitis Kozan köyün eski sakinlerinin kapıların açılmasından hemen sonra bu manzarayla karşılaşmalarını bize şöyle anlatır: 

lisa-dikomitis-kopyright1

“Panagia Ton Katharon manastırı çok kötü durumdaydı. 2003’ün Nisan ayında oraya yaptığım ilk ziyarette binanın içinde ve dışında birçok keçi görmüştüm. Duvarlar çıplak, boyası ve ikonları gitmiş, grafitlerin vandalizmine uğramış bir haldeydi. Kilisenin orijinal zemini kırılmış ve her taraf tuğla ve hayvan pislikleriyle kaplıydı.”

kozan-ko%cc%88y-manastir

Dikomitis daha sonra sınır kapılarının açık tutulmasından yararlanan iki Kozan köylü göçmen Rum’un kiliseyi 15 Ağustos’da yapılan Panagia Ton Katharon gününe hazırlamak için bütün gün uğraşarak, binanın zeminini çapa ve küreklerle nasıl temizlediklerini anlatır. Etrafı süpürüp kilisenin bir köşesini boyayıp ikonlarla süslediklerini tüm detaylarıyla tarif eder. Tabii bütün bunları yaparken 15 Ağustos’da orada toplanan Rumların grafitilerle kaplanmış  bu mekanda acı içerisinde ayinlerini yaptıklarını ve geri dönebilmek için durmadan dua ettiklerini de yazacaktı kitabında. Benim iki yıl önce yaptığım ziyarette geri kazandırılmış bu kutsal köşenin hala daha kullanımda olduğunu gördüm.

Kuzey’de bu tür yerlere yaptığım ziyaretlerde benzeri izleri hep gördüm. Örneğin yarı yıkık olan Turunçlu kilisesinin bir köşesinin aynı şekilde temizlendiğini ve ikonlarla süslendiğini gördüm. Karşıyaka’nın üzerinde dağın yamaçlarında yer alan başka bir manastırın bir köşesinde yeniden düzenlenmiş olan adak yeri de bunlardan biridir.

Vakıflarda konuştuğum bir mimardan öğrendiğime göre bu tip ziyaretler hemen hemen tüm eski Rum köylerinde gerçekleşmekteydi. Resmi izinle verilen ayin izinlerinin yanında yüzlerce kişi atalarının veya doğdukları yerlerin kutsalını tekrar keşfederek geri dönüş için dua edecekleri yerlere dönüştürmeye çalışıyorlardı ve bu da onlar için bir çeşit “ruhani dönüşü” oluşturmaktaydı.

agios-fanorious2

Acaba bu tür yerlerin etrafına yerleştirilmiş insanlar ne gibi tepki gösteriyordu bu tip kutsal yerlerin yeniden sahiplenmesine? Yaptığım alan çalışmasında üç farklı tavır gözlemledim.  Ama hiç bir olumsuz davranışa rastlamadım. Örneğin birçok örnekte görülebileceği gibi bu tür yarı restore edilmiş yerlere yapılan ziyaretler, çevredeki Kıbrıslı Türklerin dikkatini çekmiş ve ziyaretlerden sonra bu tür yerler bölge insanı tarafından adeta koruma altına alınmıştır. Bırakılan hiç bir ikon çalınmamış, adaklar aynen bırakıldıkları yerlerde kalmışlar ve orada yakılması için konulan mumlara dokunulmamıştır. İkinci tavır ise bölge ahalisi daha da ileri giderek o yerlerin temizliğine veya Ayyorgi de olduğu gibi restore edilmesine katkıda bulunmuştur.

Üçüncü tavır ise biraz daha ilginçtir. Devamlı vuku bulan bu tür ziyaretler, bu yerlerin yakınlarında yaşayan ister milliyetçi ister barışsever geçinen birçok kişiyi olumlu yönde etkilemiştir. Kıbrıslı Rum göçmenlerin kimseyi rahatsız etmeden samimi bir şekilde bu yerleri ziyaret etmeleri ve sahip çıkmaya çalışmaları, bölgedeki diğer kiliselerin de durumunu gündeme getirmiştir. Uzun yıllar Kıbrıslı Türklerin gözleri önünde görünmez birer taş yığınına dönüşmüş bu binalar artık daha anlamlı  bir şekilde izlenmeye başlanmıştır. Yani eskiden anlamsız eski birer yer olarak görünen bu yerler başkasının önem verdiği kutsal mabetlere dönüşünce, onların bu şekilde yağmalanmış harap hali de yavaş yavaş Kıbrıs Türk’ünün vicdanını rahatsız etmeye başlayacaktı. Böylece, Kıbrıslı Rum göçmenlerin bu yerlere verdikleri önemi gördükten sonra daha evvel görmemezlikten geldikleri bu yerlere ilgi yeni yeni uygulamalar bile talep etmeye başlamışlardır.

Bunun el ilginç örnekleri cami olarak kullanılan kiliseler oluşturmaktadır. 1974 harekatından sonra 500’e yakın dini mekan Kuzey Kıbrıs coğrafyasında adeta rehin kalmışlardı. Bunların çok eski çağlara ait bir kısmı müzeleştirilmiş, diğer bir kısmı ise ahır, depo, cephanelik, koğuş, aktivite merkezi, disko gibi farklı farklı kullanımlara devredilmişti. Terk edilmiş ve yıkılmaya bırakılmış onlarcasının  yanında sanırım 58 tanesi ise camiye çevrilmişti. İşte bu ziyaretlerden sonra köylerdeki bu kilise/camilerde bir dönüşüm yaşanmaya başlandı. Konuştuğum köy hocaları, bazı günler camiye çevrilmiş bu kiliselerin önünde buldukları ağlayan yaşlı Rum kadınlardan çok etkilendiklerini söylemişlerdi bana.

AKP’nin Kuzey’i daha Müslüman bir mekana dönüştürme isteğiyle örtüşen ve bu tür kiliseden dönme camilerin bulunduğu köylerden gelen şikayetleri kullanan Evkaf, 38 tane cami olarak kullanılan kiliseyi, cami olmaktan çıkaracaktı. Tabii bu yapılırken onların yanına onlarca beyaz, kubbeli, kocaman minareli cami inşaatına da hız verilecekti.

Göçmen Rumların geri dönüş ve kutsallarına sahip çıkmaları, cami inşaatını patlatmasının yanında, Kıbrıslı Türklerin göçmen olma kimliklerini de yeniden kurguladığına inanıyorum. Örneğin, 2003 yılına kadar Güney’de bırakılan köylerle ilgili sadece 2 anı kitabı yayımlanmasına rağmen, o tarihten sonra kitapçıların raflarını güneydeki ve kuzeydeki köylerle ilgili yazılmış anı kitapları da doldurmaya başlamıştır.

Bu kitap patlaması sanki bir çeşit ziyaret eden Rumlara “biz de göçmeniz” diyen bir savunmacı refleks mi acaba?

Kaynakça:

Daha fazla okuma için: Lisa Dikomitis (2012), Cyprus and its Places of Desire: Cultures of Displacement Among Greek and Turkish Cypriot Refugees,  (I.B Tauris: Londra),

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar