Dünkü yazımda Bir Rum gazetecinin Hidrokarbon yatakları sorununu yorumlarken “Türkiye”nin siyasi pozisyonuna nasıl dikkat çektiğine bir mim koyacaktım da yazı sarkınca vaz geçtimdi.
Oysa Cambazis Türkiye’nin başından beridir Rum tarafının sürgit muzırlıklarını kale almadığını, tek yanlı siyasi tasarruflarına aldırmadığını ima ederken, olayların her iki taraf için de sonuçta sürtüşme ortamları yarattığını yazıyordu. En azından ben okuduklarımdan bu sonuca varıyordum.
ÇÜNKÜ 1974 sonrası bir “oldu bitti” değildi!
Ada iki bölgeye ayrıldıktan sonra Türkiye’nin yapacağı tek şey “müzakere sürecini” başlatmak olmalıydı. Ortam her şeyi yeniden değiştirecek, yeniden kuracak kadar taze ve müsaitti.
Mesela o Dönemde Maraş’ Omorfo’yu, bazı köyleri verseniz ne yazardı? Kimsenin gıkı çıkmazdı çünkü üzerinde inkişaf yapılmadıydı!
BİLİYORUM: Her şey olup bittikten sonra ahkâm kesmek lafazanlıktan öte olmayan abese iştigaldir.
FAKAT lütfen kaçırılan fırsatları da hatırlayın: Kıbrıs acil çözüm beklerken Rahmetlik Ecevit ile Erbakan “Kıbrıs fatihliğini” paylaşamadılardı! Sonunda hükümeti yıktılardı!
Bu olay ve TC’deki sonrası hükümet krizleri, Türkiye’nin Kıbrıs’taki askeri zaferini siyasi çözüme dönüştürme fırsatı vermedi!
Sonrasında da galiba “oldu da bitti maşallah”a getirildi olay!
ŞİMDİ şu hidrokarbon yatakları sorununa bakın. Ben bunu yıllar önce Genç TV’de her hafta katıldığım Lütfi Özter’in programında rast gele yorumladıydım.. Program sırasında Lütfi önüme bir harita sürmüş “işte Rum’un Münhasır Ekonomik Bölgeleri” demişti. Al söyle…
Söyledik, Rum tarafının nasıl tek yanlı tasarruflarda bulunduğunu hatırlattık. Sonrası yıllarda da benzer olaylarla gelişen sorunları hep dilimize pelesenk yaptık ama; Türkiye Akdeniz’de en büyük deniz kıyısına sahip olmasına, kudretli ve büyük olmasına karşın, nüfusu İstanbul’un bir mahallesi kadar bile olmayan Rum tarafının Doğu Akdeniz’de MEB’lerini oluşturup üstelik gaza ulaşmasını sadece seyretti!
PEKİ şimdi ne oluyor? Yunan hücumbotları iki paralık Kardak kayalıklarında Türk hücumbotlarına sürünüyor adeta maraza çıkarmak istiyorlar!
Rum tarafı Türkiye’ye ne kadar hasım ülke varsa onlarla anlaşmalar yapıyor!
Tüm uluslar arası ilişkilerini Yunanistan’la birlikte gerçekleştiriyor!
BİZE Gelince: Eh işte! Seçim üstüne seçim yapıp gam kasavet dağıtıyoruz, yeter ki şenlik devam etsin! **********
HÜKÜMET KURULUR MU? (İSTİKRARI GÖZLÜYORUZ!)
Seçimler sonrasında itiraf edelim şok yaşadık! Yok “bölgeciliğin önüne geçilecek,” yok “çarşaf seçim olacak,” yok “seçmen karşısında tüm adaylar görücüye çıkacak” falan!
Bu seçim sistemin nerden nasıl kopya edildiğini bile öğrenemedik! Eğer salt bizim Meclis Komitesinin” icadı ise bravo! Bir sistem ancak bu kadar “matematik” ve “teknik” olurdu! Nitekim bizim Hatice teyze seçim günü sandığa gitti, eve döndü hâlâ ayılamadı!
İçimizdekini döktükten sonra gelelim sadede!
Hatırlarsınız Demirel’in bir lafı vardı: “Çareler tükenmez!” Biz seçim sonrasında paniğe kapılırken her halde sağduyulu politikacılarla insanlarımız bir hükümet kuruluşu konusunda daha rahattılar!
Çünkü: Memleketin bir ikinci seçime gidecek takatı yoktu… Zaman tam da bütçenin hazırlanacağı dönemdi kimse olaya sırt dönemezdi…
Halk artık siyasilerin yarattıkları kavga ve sen ben tartışmalarından bıkıp usanmıştı!
Sorunlar gitgide kambur üzerine kambur ekliyordu!
Kısaca kırk dervişiz birbirimizi biliriz, işte hendek işte deve ya atlayacağız ya geçeceğiz!
Nitekim tükenmeyen çareler bir yeni koalisyon hükümeti daha doğurdu. Ha ikili değil, üçlü veya dörtlüymüş!
Ben Koalisyonu oluşturacak partilerimize baktım: CTP de HP’de genç, henüz siyasi misyonları şaibe ve töhmete bulaşmamış, alavere dalavereyi bilmeyen vekillerden oluşmuş. Meclis’e ilk defa vekil olarak katılacak genç insanlar bunlar…
CTP kadroları iyi oluşmuş tecrübeli vekilleri bünyesinde toplayan DP ile TDP’i de yanına alarak yola revan olacak! Kısaca onca tıkanıklık arasından bir koalisyon hükümeti oluşturabildik ki bu da başarı olmalıdır. ***
KISACA TAKILDIĞIM: (ŞİMDİ GELDİK ESSASA! ) İktidara gelen her parti bir sonraki seçimden daha güçlü çıkmak için çalışır.
Ben buna tekrar bir mim koyuyorum. Her parti kendini güçlü kılmak için elbette “partililerinden” başlayan tercihlerle oluşturur siyasi kadrolarını.. Bizde hiçbir seçmen sandığa attığı oyunun arkasından “helal olsun” diyerek kendi işine gücüne dönmez! Tam aksine “iktidardaki partimden nasıl nemalanabilirim” hesaplarıyla iki eli, parti ileri gelenlerinin ilgili bakanlarının yakasında olur!
Abartmış da olsam KKTC’de iktidar olan partilerle seçmenler ve sempatizanları arasında oluşan teamül budur!
Seçmenler çocukları, kendileri, yakınları için aş iş beklerler! Ki unutmayın bu ülkede hâlâ yüzde 17 işsiz üniversite öğrencisi olduğu söyleniyor bu bilinen sayı!
Öte yanda ileride yazacağım ama hatırlatayım. Bu hükümeti “geçiciler” sorunu bekliyor! Durumlarının ne olacağı, tamam mı devam mı meçhul!
Kısaca: Oluşacak koalisyon hükümetini zor gelecekler bekliyor! Üstelik Hem koalisyonu oluşturan siyasi partiler kendi aralarında uyum sağlamak zorundadırlar hem de sağladıkları bu uyumu ayni uyumla “icraatlarına” yansıtmalıdırlar!
Görüş ayrılıkları nedeniyle büyük fedakârlığı gerektirir ama yine de “istikrarı umutla gözleyeceğiz!”