“Kapsamlı değil, adım adım çözüm” - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Mart 19, 2024
KıbrısManşetRöportaj

“Kapsamlı değil, adım adım çözüm”

Antropolog Prof. Dr. Rebecca Bryant, Nezire Gürkan’a konuştu ve Kıbrıs sorunu ile ilgili önerilerini açıkladı:

 Nezire GÜRKAN


Yaklaşık 25 yıldan beri Kıbrıs konusunda çalışmalar yapan, konuyla ilgili 3 kitabı bulunan Antropolog Prof. Dr. Rebecca Bryant, taraflardan hiç birinin fedakârlık yapmaya niyeti olmadığını belirterek, Kıbrıs müzakerelerini vakit kaybı ve “kaçış” diye niteledi. “Kapsamlı çözüm imkânsız gibi” diyen Bryant, bunun yerine adım adım çözümün gündeme gelmesi gerektiğini vurguladı ve meşruiyet ile çözüme ihtiyaç duyan Türk tarafının Maraş’ı açarak, asker çekerek, sınır düzenlemesi yaparak “ezber bozan” tek taraflı adımlar atabileceğini söyledi.

Abhazya, Karabağ gibi de facto/tanınmamış devletlerle ilgili çalışmalarıyla da tanınan Prof. Dr. Bryant, “Tanınmamış devletlerin benzer yanları çok. Tümünü destekleyen, finanse eden ‘patron devlet’ dediğimiz bir büyük devlet var. Fazla göç alırlar, nüfus azdır. Yok olma psikolojisi de ortaktır” diye konuştu.

Bir ayağı Kıbrıs’ta

Amerika’da doğan, Chicago Üniversitesi’nde Felsefe eğitiminin ardından aynı üniversitede Antropoloji alanında yüksek lisans ve doktora yapan, sosyoloji alanında çalışmaları bulunan; Boğaziçi, ODTÜ, ABD Cornell, Kahire Amerikan üniversitelerinde dersler veren Prof. Rebecca Bryant, şimdilerde Hollanda Utrecht Üniversitesi’nde öğretim üyesi.

Kıbrıs konusuyla 1990’lı yıllardan beri ilgilenen, özellikle insan odaklı arazi çalışmaları ve anketleriyle bilinen, Türkçe ve Rumca da bilen Prof. Bryant, son 10 yıldan beri Kıbrıslı Türk Araştırmacı Mete Hatay ile evli. Bu nedenle bir ayağı Kıbrıs’ta. Hollanda ve Girne/Vasilya arasında yaşıyor.

Yeni kitap yolda: De Facto Hayaller

Antropoloji ve felsefe alanındaki uzmanlıkları nedeniyle Kıbrıs’la yıllardan beri farklı boyutlardan ilgilenen, siyasetten çok insan odaklı arazi ve arşiv çalışması yapan, iki toplumu da yakından inceleyen, Türkiye ve Yunanistan’da çalışmalar yapan Prof. Rebecca Bryant ile adada bulunduğu bu dönemde Kıbrıs’ı, Kıbrıslıyı konuşalım dedik. “Dıştan, uzaktan nasıl görünüyoruz” diye sorduk. Kıbrıs sorunu yanında KKTC’yi de konuştuk, çünkü KKTC benzeri tanınmamış devletler de özel ilgi alanı. Ve şimdilerde KKTC ile ilgili bir kitap çıkarma hazırlığında, eşi Mete Hatay’la birlikte. Biri Türkçe (Tebaadan Vatandaşa) olmak üzere adayla ilgili 3 kitabına ek, hazırlığı devam eden yeni kitap İngilizce olacak ama Türkçe tercümesi de yayımlanacak. 1974’ten itibaren tüm Meclis tutanakları ve gazeteler taranarak, ilgili kişilerle mülakatlar yapılarak hazırlanan bir kitap. Adı da De Facto Hayaller.

Yas tutma hali, Kuzey’i görmezden gelme

Adaya ilk gelişi 1993’te. Antropoloji alanında doktora yaparken, Yunanistan ve Türkiye’nin ardından Kıbrıs’a geldi. Geçişlerin çok zor olduğu, milliyetçiliğin tavan yaptığı bu dönemde doktora çalışması için milli tarihin nasıl algılandığını, milli eğitimi, milliyetçiliği iki taraftaki araştırmalarıyla inceledi. Arşivleri taradı. İnsanlarla konuştu. Yaklaşık 3 yıl süren bu dönemdeki çalışmalarını “Tebaadan Vatandaşa” adlı kitapta topladı.

Bu dönemle ilgili gözlemlerini şöyle özetledi Bryant:

“Rumlarda çok yaygın olarak gördüğüm, Kuzey’i açık kamp gibi görmeleri. Bıraktıkları gibi, donmuş olarak algılama vardı Kuzey’le ilgili. Göç ettiği köyü aynen duruyor ve mutlaka dönecek algısı. Yas tutma hali. Kıbrıslı Türkler ile ilgili neredeyse hiç bilgi yok. ‘Nasıl yaşarlar, ne yerler, Türkiyeli askerler işkence yapar mı’ diye soran Rumlar oldu çok o tarihlerde. Gençler Kıbrıslı Türklerin varlığından bile habersiz…”

Referandum 5 yıl sonra olsaydı

Kıbrıs’la ilgili ikinci araştırmasını 2000’li yıllarda, kapıların açıldığı 2003’te yaptı ve Annan Planı ile ilgili süreci yakından takip etti.

Bu dönemle ilgili izlenimlerini de özetledi Prof. Bryant. Kapıların açılmasıyla duruşlarda, Rum toplumunun algısında değişiklik oldu mu?

“Elbette değişiklik oldu. Konuşulmayanlar, yokmuş gibi sayılanlar ortaya çıkmaya başladı. Yüzleşme oldu. Ama yas tutma hali devam etti. Bu durumun kırılmaya başlaması biraz zaman gerektirdi. Tam olarak kırılmasa da Kuzey, hatta devlet diyebiliyorlar artık. O nedenle referandum kapılar açıldıktan 5 yıl sonra yapılsaydı, sonuç çok farklı olabilirdi. 2004’te Rumlar hazır değildi.”

Rumlar için sürecin başlangıcı, Türkler için sonuydu

Türkler de savaşı yaşadı, göç etti, ama Rumlarla aynı travmayı yaşamadı. Bunun nedeni nedir?

“1974 Rumlar için sürecin başlangıcı, Türkler için sonuydu. Rumlara göre ondan önce sorun yoktu. Türkler ise enklavlarda yaşamıştı.

Genel olarak 1974 sonrasına baktığınızda ise, Rumlarda ‘toplumsal hafızayı aktarmanın’, Türklerde ‘unutma’ politikasının benimsendiğini görürsünüz.

Ailenin toplumsal hafıza aktarımı ve eğitim çok önemli. Rumlara baktığımızda 1974-2003 arasında hem eğitimle, hem ailelerin aktarımıyla travmanın gençlere aktarıldığını görürsünüz. Travmatik hafıza aktarımı yapıldı. Devlet stratejisiydi hafıza aktarımı. Geri dönüş devlet politikası. ‘İşgal altındaki köyler, topraklar’ diye müfredatta dersler vardı. 30 yıl Kuzey Kıbrıs, Kıbrıslı Türkler yoktu. Kuzey diye telaffuz bile etmezlerdi. Zaten referandum sonuçlarına baktığınızda hayır oylarında gençlerin çoğunlukta olduğunu görebilirsiniz.

Türklerde ise aynı dönem egemen politika ‘geçmişi unutma’. Uzun zaman kayıplar bile konuşulmadı, ölü sayıldı örneğin.”

Çözüm için kucaklaşma şart değil

Kapıların açılmasının üzerinden yaklaşık 15 yıl geçmesine karşın iki toplum arasında ilişkilerin hâlâ gelişmemesinin çözüm için engel olmadığını da vurguladı Prof. Dr. Bryant:

“Evimin bulunduğu Vasilya’da her milletten insan var. Herkes kendi hayatını yaşıyor. Kaynaşma, kucaklaşma gerekmiyor. İyi komşular olarak yaşıyoruz. Yani çözüm için, barış için ille de kucaklaşma, kaynaşma gerekmez. Zaten müzakere süreçlerinde muhtemel anlaşma iki bölgeli olarak öngörüldü hep. Bu durum engel değil.”

Müzakereler kaçış

Buna rağmen çözüm konusunda umutlu değil Prof. Bryant…

“Çözüm, anlaşma, ortaklık fedakârlık ister. Taviz yerine fedakârlık demeyi daha uygun buluyorum. Ve şu ana kadar yıllardan beri fedakârlığa hazır taraf yok. Kimse hazır değil. Bu nedenle ben müzakerelerden heyecan duymuyorum, samimi değil çünkü. Müzakereler kaçış. İç meselelerin askıya alındığı, ertelendiği dönemler.”

Maraş’ı açın, sınır düzenlemesi yapın, asker çekin, ezber bozun

Yıllardan beri devam eden müzakerelerde liderler değişmesine karşın duruşların değişmediğine, tarafların pozisyonlarını ve kırmızı çizgilerini koruduklarına, hep aynı noktalara takıldığına ve adım atılamadığına işaret eden Prof. Dr. Bryant, “Kapsamlı çözümün imkânsız gibi olduğunu düşünüyorum. Her konuda anlaşma olmadan olmaz söylemini samimi bulmuyorum. Bunun yerine adım adım çözüme inanıyorum. Çözüme yönelik adımlara” dedi.

Çözüme yönelik adımların güven artırıcı/yaratıcı önlemlerle karıştırılmaması gerektiğini de vurgulayan Prof. Bryant, kapalı bölge Maraş’ın açılmasını, sınır düzenlemeleri yapılmasını, asker çekilmesini önerdi.

Bunları karşılık beklemeden tek taraflı önlem olarak öneren, “ezber bozun” diyen Prof. Bryant, önerilerini şöyle detaylandırdı:

“Maraş zaten kapalı, ölü bölge. 1974 öncesi burada 20 bin kişinin yaşadığı düşünülürse, bu bölgenin Rumlara açılmasıyla en temel sorun olarak masada duran mülkiyet probleminin yüzde 30’u çözülür. Diğer taraftan mülkiyet sorununun çözümlenmesinde Taşınmaz Mal Komisyonu da çok önemli. Buraya başvuran Rumlara tazminat ödeyerek o malı Türk malı yapıyorsunuz. Buraya başvurup tazminat isteyen Rum, geri dönüşten vazgeçmiş demektir. Mesela şu ana kadar başvurulan malların yüzde 10’u Vasilya’da. Demek ki bu yüzde 10, travmasını yıkarak geri dönmekten vazgeçmiş veya umudu kalmamış. Böyle önemli avantaj sağlayan TMK niye etkin kullanılmıyor! Para deniyor, oysa bu yol en temel soruna iyi bir çözüm. Bence TMK’nın amacı anlaşılamadı veya niyet ve vizyon yok. Temel sorunlardan mülkiyetle ilgili bu adımlar yanında, sınır düzenlemesi de yapılabilir. Zaten haritalar sunuldu, sınır düzenlemesi yapılacağı herkes tarafından kabullenildi. Sadece ne kadar yapılacağı konusunda tartışma var. Ayrıca asker çekilmesi de mümkün. Bu zamanda bu kadar askere ne gerek var! Türkiye adanın dibinde…”

Maraş’a karşılık direk uçuş gibi taleplerin gereksiz ve anlamsız olduğunu söyleyen Prof. Dr. Bryant, “Bu önlemler tek taraflı alınabilir, karşılık beklemeden. Çünkü çözüme ve meşruiyete ihtiyacı olan Kıbrıslı Türklerdir. Bu tip adımlar uluslararası camiada meşruiyet kazandırır, destek bulur ve çözüm için motivasyonu, ihtiyacı olmayan Rumlara baskı aracı olur” dedi.

Benzerlik çok, korkular da benzer. Patron devletleri var

Tanınmamış devletlerle ilgili yoğun çalışma da yapan, KKTC yanında Abhazya, Karadağ, Transdinyester’de incelemelerde bulunan Prof. Dr. Rebecca Bryant, “Benzerlik çok. Korkular da benzer” dedi.

Tanınmamış devletlerin benzerliklerini, “Fazla göç alırlar, nüfusları azdır, yok olma korkusu yaşarlar ve finanse eden, tanıyan bir büyük devlet, patron devlet var” diye özetledi.

Örneğin Abhazya ve Transdinyester’in patron devletinin Rusya, Karabağ’ın Ermenistan olduğunu anlattı Prof. Bryant… “Finanse eden, destekleyen bu devletlerle ilişkileri de çelişkili de facto devletlerin. Tümünde durum aynı. Hem ihtiyacı var, hem karışmasını istemez! Hatta patron devletler de çelişkili. Tümünde aynı. Örneğin Ermenistan’da araştırma yaparken bir akademisyen Karabağ için ‘biz para veriyoruz ama onlar sorumsuz’ ifadesini kullanmıştı.”

Prof. Dr. Bryant, tanınmayan devletlerin fazla göç alma nedenlerini yorumlarken de, Abhazya’da bir akademisyenin, “şu anda devleti yönetenler geçmişte savaştı. O nedenle sokağı süpürmek istemiyorlar” ifadelerini aktardı.

Büyük bir devletin desteğiyle ayakta duran tüm tanınmamış ülkelerde görülen “yok olma kaygısının” Kıbrıslı Türklerde 19. yüzyıla kadar uzandığını da anlatan Dr. Bryant, “Osmanlı adadan ayrılınca başladı bu kaygı, hatta göçler oldu. Sonra hep sürdü. Rumlara karşı, sonra Türkiye’ye” diye ekledi.

Prof. Bryant, Kıbrıslı Türklerin aidiyet duygusundaki zayıflama konusunda ise şu yorumda bulundu:

“1990’larda araştırma yaptığımda böyle bir zayıflık gözlemlemedim. Daha çok sahiplenme vardı. 2000’li yıllarda ise sahiplenmede, aidiyet duygusunda zayıflama olduğunu gördüm. Bu durum diğer tanınmamış ülkelerden farklı, buraya özgü. Sanırım küreselleşme, kapı dışına çıkmayla birlikte yaşanan bir durum. Kıyasla birlikte oluştuğunu düşünüyorum.”

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar