İsrail değil,Doğu Akdeniz gazı - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Nisan 24, 2024
KıbrısManşet

İsrail değil,Doğu Akdeniz gazı

Oğuz Vadilili

Yerbilim Mühendisleri Odası Başkanı  Oğuz Vadilili yeni bulunan gaz yataklarıyla ilgili Havadis’in sorularını yanıtladı

Doğu Akdeniz de ki doğalgaz varlığından biraz bahseder misiniz?

Doğu Akdeniz” ya da “Levant” aynı bölgeyi ifade etmek için kullanılmaktadır. “Levant” sözcüğü etimolojik olarak “doğu” anlamına gelir.  Sicilya Adası ile Tunus’un doğusunda kalan bölgeyi tarif eder.


Yerbilimciler ise hidrokarbon arayışında sedimanter basen sınırları ile coğrafi ayrım yapmayı daha doğru bulur. Kamuoyun da hidrokarbon açısından son zamanlarda gündem olan ve Doğu Akdeniz hidrokarbon yatakları diye adlandırılan alanlar aslında Levant ve Nil Deltası basen alanlarıdır. Levant Baseni “Levant” sözcük kökeninden farklı olarak tüm Doğu Akdeniz’i değil Kıbrıs’ın güney doğusu, Lübnan ve İsrail arasındaki bölgeyi temsil eder. Bu alandaki tahmini doğalgaz rezervi 3,5 trilyon m3  (Tcm) dür. Mısır ile Kıbrıs adasının güneyinde kalan bölgeyi temsil eden Nil Deltası Basenin de ise tahmini 6,31 trilyon m3  (Tcm) olmak üzere toplam olarak tahmini 9,81 trilyon m3 (Tcm)  kadar doğal gaz rezervi olduğu öngörülmektedir.

Dünya’da ispatlanmış rezervlerin 198,8 trilyon m3 olduğu düşünülürse bu basenlerdeki tahmini doğal gaz rezervleri toplam dünya rezervlerinin yaklaşık %5’i kadardır. Doğu Akdeniz’in derin sularında son on yılda keşfedilen on civarında doğal gaz sahası için hesaplanan nihai kurtarılabilir rezerv miktarı 2.24 trilyon m³ e (Tcm) ulaşmış durumda. Özellikle İsrail’in dev Leviathan sahası (623 milyar m³ rezerv) ve Mısır’ın süper dev Zohr sahası (850 milyar m³ rezerv) gündemin ön sıralarında yer alıyor. Bu rakamları yorumlarken Türkiye Cumhuriyeti’nin yıllık gaz tüketim miktarının yaklaşık 50 milyar m3 olduğuna dikkat ederek kaynağın büyüklüğü hakkında yorum yapmak gerekmektedir. Ayrıca tüm Doğu Akdeniz’in halen %20-25’lik kısmının araştırılmış olduğunu dikkate alarak tüm bölgenin rezerv kapasitesini de ona değerlendirmek gerekmektedir.

Avrupa Birliği’nin Rusya’dan yılda yaklaşık 155 milyar m³ doğal gaz aldığı ve bu miktarın tüketiminin sadece yüzde 40’ına denk geldiği göz önünde bulundurulduğunda Doğu Akdeniz doğal gaz hattının Rusya’ya bağlılığı sadece kısmi olarak azaltabileceği ortaya çıkıyor.

Üretici ülkeler doğalgazı değerlendirmek için neler yapılıyor?

İtalyan enerji şirketi Eni, 2012 yılı Kasım ayından bu yana çalışmalarını durdurduğu Mısır’ın doğusundaki Damietta kentinde bulunan LNG tesisinde üretime yeniden başladı. Aralık 2020 tarihinde Mısır hükümeti, Mısırlı şirketler EGPC ve EGAS ile Eni ve İspanyol Naturgy yılda 6,75 milyar m³ kapasiteli tesisin faaliyeti için anlaşmaya vardılar. 2021 yılında Mısır sıvılaştırılmış doğalgazının (LNG) ihracatı iki pazara odaklandı. 1,1 milyon ton ile Çin’in hemen arkasında yer alan Türkiye Mısır’ın ikinci büyük LNG müşterisi oldu. Türkiye 2021 yılında Mısır’dan toplam 1,05 milyon ton LNG ithal etti. Yaşanmakta olan NATO-Rusya soğuk savaşının on yıllar süreceği düşünülürse, Mısır LNG Tesislerinin kapasite artırımına gidilerek Avrupa’ya daha çok LNG ihracatı yapması beklenmektedir.

Mısır doğal gazını Ürdün, Lübnan ve Suriye’ye ihraç etmek için planlanan Arap Doğal Gaz Boru Hattı var. Bu proje, aynı zamanda Suriye den de geçiyor. Bu hattın Suriye ayağının tamamlanmasıyla Doğu Akdeniz gazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya aktarılabilir. Fakat özellikle Suriye’nin yaşadığı iç savaş, ülkede yaşanan otorite boşluğu ve özellikle bu coğrafyanın Rusya tarafından kontrol edilmesi, boru hattının güvenliği açısından Avrupa için uygun olmayacaktır.  İsrail, Arap Doğalgaz Boru Hattı üzerinden elektrik üretiminin %80’lere varan oranda doğal gaza bağlı olduğu Ürdün ve Mısır’a gaz satmaktadır. Olası bir mutabakatta boru hattı kullanılarak Lübnan’a gazı teknik olarak Mısır verecek fakat gaz yine İsrail’den, Mısır’a gaz taşıyan Ürdün hattından gelecek.

Bölgede İsrail-Mısır ilişkilerinin son 10 yılda en çok gelişme kaydettiği alanlardan biri enerji. İki ülke arasında boru hatları döşendi, alım-satım anlaşmaları imzalanıp hayata geçirildi.

İsrail’in Aşkelon şehrinden Mısır’ın El Ariş’e uzanan deniz altı boru hattı şuan yılda 3,5 milyar m3 gaz taşıyor. Arap boru hattı üzerinden verilen gaz ile birlikte İsrail’den Mısır’a satılan toplam miktar yılda 5,5 milyar m3 ulaşıyor. Gazı Mısır sanayisi ile enerji pazarına veriyor, ayrıca Akdeniz kıyısındaki sıvılaştırma tesislerine gaz ulaştırıyor ve buradan da LNG ihracatı yapıyor.

Gazın Avrupa piyasasına ulaştırmak için hangi projeler var?

Dört proje ön plana çıkmaktadır.

Bunlardan üçü gazın direk Avrupa’ya naklini gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Diğeri yani “EuroAsia Enterkonnektörü” hattı ise yenilenebilir enerji kaynakları ve doğalgaz kombine çevrim gaz santrallerinin üreteceği elektrik enerjisinin Avrupa kıtasına naklini hedeflemektedir.

Gazın direk naklini sağlayacak projelere bakacak olursak, halen Mısır LNG tesisleri vasıtasıyla Avrupa’ya sıvılaştırılmış doğalgaz yani LNG ihraç etmektedir. Burada yapılacak kapasite artırımları ile Avrupa pazarına daha çok gaz tedarik edile bilinir.

Yaklaşık 6 milyar dolar maliyete sahip 1900 km uzunluğunda ve yılda 10 milyar m3 gaz taşıması planlanan East Med Boru Hattı projesi ise ABD’nin projeyi fizıbıl bulmadığı yönündeki açıklamaları ile bir nevi sahipsiz kalmıştır diyebiliriz. Proje teknik ve hukuki sorunları yanında siyasi desteğini de kaybetmiş görünüyor.

Boru gazı naklinde en gerçekçi yöntem ise Doğu Akdeniz gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya naklidir. Özellikle gaza Doğu Akdeniz gazı demek istiyorum çünkü ancak bu terim gerçek manası ile hayat bulursa Kıbrıs adası bu işin bir parçası olabilir. Olası bir boru hattını dolduracak gaz Kıbrıs gazı, İsrail gazı ve hatta mısır gazı olmalıdır. Bunun olması durumunda bölgede bir uzlaşı kültürü hakim olacaktır. Bu da adamız için hep arzulanan gazın Kıbrıs sorununda bir güven yaratıcı önlem olmasının önü açacaktır.

Fakat durum ne yazık ki böyle değildir. Dikkat ederseniz medyamız özellikle bu gaza ağız birliği yapmış bir şeklide “İsrail gazı” demektedir. Oysa Kıbrıs adasına ait gazın olası boru hattından dışlanmasının biz Kıbrıslı Türklere bir fayda getirmeyeceği kanaatindeyim.

Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar adamıza ait gazın Doğu Akdeniz boru hattı ile Türkiye üzerinden Avrupa’ya gönderilmesi için gayret sarf etmelidirler. Üzülerek söylemem gerekir ki iki toplumda başka başka sularda yüzmeye çalışmaktadırlar.

Bugün için elektrik fiyatları toplumumuzda infial yaratmaktadır. Elektrik üretimimiz büyük ölçüde fuel oile bağımlıdır. Üretim maliyetimiz ise ortalama 17 cent dolardır. Oysa ki kendi gazımızı kullanmış olsak bir kombine çevrim gaz santralinin üretim maliyeti 4,5-5 cent dolar civarında olacaktır. Bu bile olası bir boru hattına Kıbrıs gazının dahil edilmesi güzergahının adadan geçerek bu gazdan faydalanmamız için önemli bir nedendir diye düşünüyorum.

 

Bölge için geliştirilen çözüm önerileri nelerdir?

Doğu Akdeniz sorununun çözümüne yönelik öngörülere bakıldığında dört farklı yöntem ön plana çıkmaktadır. Bunlardan birincisi, uyuşmazlıkların UAD, ITLOS veya tahkimde görülerek çözüme kavuşturulmasıdır. Ancak devletler yargılama sonucunda ortaya çıkacak sonuç ile kayıtsız şartsız bağlı kalmak istememektedir. Çözüm yönteminin Ege sorununa da emsal teşkil edeceği düşüncesi Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konuya sıcak bakmamasına, ayrıca Türkiye’nin BMDHS’ye taraf olmaması ve Yunanistan’ın Sözleşme’nin sınır uyuşmazlığı konularında yargılamaya gidilmesine ilişkin maddelerine çekince koyması nedeniyle de bu yol pek mümkün görülmemektedir.

Sorunun çözümüne yönelik ikinci yol ise, kıyı devletlerinin ikili deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşmaları imzalaması ile uyuşmazlığın çözümüdür. Zaten yaşanan sorunun temelinde üçüncü taraflara ve birbirlerine karşı hakkaniyet ilkesine uygun olarak bu yöntemi gerçekleştirememeleri yatmaktadır. Bölgeye barışı ve işbirliğini getirecek olan doğru yol bu olmasına karşılık, hâli hazırda görülmektedir ki bu yol ile tüm kıyı devletlerinin uzlaşısını sağlamak pek de mümkün olmayacaktır.

Üçüncü bir yol ise, bölge ülkelerinin deniz yetki alanlarının çakıştığı alanlarda anlaşmamak konusunda anlaşmaları olabilir. Şöyle ki, kıyı devletleri uyuşmazlık bulunmayan deniz alanlarında egemen hak ve yetkilerini kullanmakta serbest olurlar ama örtüşen alanlarda hiçbir faaliyette bulunmazlar. Ancak, bu durumda uyuşmazlık alanlarının geniş olduğu Doğu Akdeniz’de oldukça zengin rezervlere sahip alanların kullanılmaması kıyı devletleri ve dünya geneli için ciddi bir ekonomik kayıp olacaktır.

Doğu Akdeniz sorununun çözümüne yönelik dördüncü ve son yöntem ise uyuşmazlık alanlarının “müşterek işletme modeli” ile işletilmesi ve ekonomik kazancın yapılacak anlaşma çerçevesinde taraflar arasında paylaşılmasıdır. Bu yöntem ekonomik anlamda bir çözüm üretip, bölgeye çatışmasızlık getirirken, mevcut siyasi statükonun ise kalıcı hale dönüşmesini sağlayabilir. Bu yöntemin doğalgazın özellikle Kıbrıs sorunun çözümünde, adanın yeniden birleştirmesi yönünde yapması beklenen katalizör etkisini azaltması riskine de sahip olduğu dikkate alınmalıdır.

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar