Her kafadan bir ses çıkmaya başladığında bilin ki işler iyi gitmiyor. Müzakereler devam ederken çıkan seslerden söz ediyoruz. Ve mesela diyoruz: *Anastasiadis başka söylüyor, Rum Ulusal Konseyi farklı açıklama yapıyor! *Akıncı farklı açıklamalar yaparken de Rum basını müzakereleri dinamitlediği iddiası ile ateş püskürüyor! *Masa dışında olagelen bu gelişmelere tabi ki “spekülatif açıklama ve haberler” değerlendirmesinde yaklaşamayız. Mesela:
*Sadece Güzelyurt’un Güney’e iade edilip edilmeyeceği konusunda hâlâ tatmin edici bir açıklama yapılmadı. Akıncı yok öyle bir şey diyor ve ekliyor. Kimselerin yaşamını durdurmaya hakkımız yoktur…
*Anastasiadis öyle demiyor ama! “Güzelyurt iade edilmezse çözüm de olmaz!” Bu kadar açık ve bu kadar iddialı bir uyarı!
*Öte yandan Rum basınına bakarsanız “Güney’e Karpaz da iade edilecek!”
ASIL BÜYÜK SORUN. Müzakereler iki taraf arasında şu uzlaşı ile başladıydı. “İki Kurucu Devletten oluşan tek federal Devlet, tek kimlik dolayısıyle tek yurttaşlık ve tek uluslar arası temsiliyet…”
Fakat bu Federal devlet ayni zamanda Tümden AB üyesi olacak.. Ve “olmazsa olmaz” dediğimiz gerçekte Federal Devlet AB müktesebatını uygulayacak.
Anastasiadis bu konuda çok ısrarlı. Türk tarafı ise “Kuzey’deki Türk Kurucu devletini AB’nin “4 özgürlüğü” kapsamına almak istemiyor! (Yoksa mesele yok mu diyor!) O zaman Türkiye’nin garantörlüğü kadük olmayacak mı? Ve AB Kıbrıs’a özgü yeni “yönetim sistemleri” icat etmeyecekse bu olay kapsamına “Türkiyesizleştirmeyi” de alarak büyük baş ağrıları yaratmayacak mı?
DAHA BİR ÖTESİ: Rum tarafı tanınmış olduğu için önüne gelen ülke ile ikili anlaşmalar yapmakta, askeri işbirliğine girmektedir. Çözüm olasılığında “uluslar arası temsiliyet” Federal devlet tarafından yürütüleceğine göre mesela Rum tarafı İsrail, Mısır yahut Rusya ile ilişkilerini nasıl sürdürecektir? Kuzey’e dönüp “sen bana karışamazsın” diyerek mi? yoksa hepsini iptal ederek uluslararası ittifakları merkezi federal devlete mi devredecek?
YANİ DİYORUZ: “Hemen çözüm isteriz” demek yetmez! Unutmayın CTP ile UBP ortaklığından söz etmiyoruz! Güney’le Kuzey’in ortaklığından söz ediyoruz. İki kurucu devletten, iade edeceklerimizden, hem toprak hem nüfus yönünden daha bir küçüleceğimizden ve de Türkiyesiz kalacağımızdan söz ediyoruz!
Ha, çözümü her aklı başında olan insan ister. Fakat Türk halkının varlığını gasp edecek çözümü değil!
**********
E DEVLET OLMAK: (KAMUYA HİZMETİ DEVLET SEVGİSİ YAPMAK GEREKİR.)
Şimdi “teknoloji” mi yoksa “hizmet anlayışı mı” diyerek abese iştigal etmek istemiyoruz. Çünkü biliyoruz ki ikisini birbiriden ayırmak mümkün değil. Eskiden veresiye defteri tutup hesap kitaplarını dört işlemle yapan bakkal bile artık “bilgisayar” kullanır. Dolayısıyle eğer yıllardır dillere pelesenk “E Devlet” olacaksak geç bile kaldık tabi ki olacağız çünkü o bilgisayar dediğiniz mübarek nesne artık çocukların ellerinde oyuncak oluvermekte!
MÜJDE VERİLDİ: (Kaçındır bilmiyoruz) ama bu kez vaadin üstüne ısrarla basarak yapıyorlar açıklamayı: “Hazırlanın artık e-devlet olacağız. Ve bir olacağız ki tüm devlet dairelerimiz “bilgisayarlarla donanacak.” Tüm kamu görevlilerimiz bilgisayarlarla çalışacak. Tüm işlemler bilgisayarlara kaydedilecek. İnsanların adlarını yazdınız mı önünüze doğduğu günden bugüne devletle olagelen ne kadar bilgi işlem varsa hepsi önünüze dökülecek… Hatta 1900’lerden bugünlere insanların soyağaçları bile kazınacak o bilgisayarlara… Vesaire…
SORUN NEDİR: Yukarıda “e devlet” diyerek yazdıklarımızın ne uzmanıyız ne de iyi bir bilgisayar kullanıcısıyız. Ancak tabi ki artık devlet dairelerinin tümden bilgisayar sistemine geçmesi gerektiğini biliyoruz. Öncelikle zamandan kazanılır. Artı dağınık bilgi ve işlemler bir “tık”la önünüze açılır. Hizmet bekleyen yurttaşsa anında hizmet verilir…
İŞTE ŞÜPHEMİZ: Şüphe ediyoruz! Çünkü “bugüne kadar bilgisayarlara geçilmediği için yurttaşlara iyi hizmet verilemiyordu” demek, kamu görevinde hâlâ sürüp giden sorunların üstünü örtmeye yetmez. Ancak e-devlet uygulamasıyla kamuflajı yapılır!
ÇÜNKÜ: Kamu görevlerinde halka hizmet verilirken, devlet o hizmetin kalitesi oranında yücelir. Ne diyorduk nitekim? Hükümetler gelir gider, bürokrasi kalıcıdır.. Hatta hükümetler bir gider yenisinin gelmesi ayları alır, işte o dönemde de memleketi önlerinde bilgisayar olsa da olmasa da “bürokrasi” dediğimiz “kamu görevlileri” yönetir.. Hiç de yabancısı değiliz…
BÜROKRASİ TEKLİYOR: Çoktan beridir kamuda atamalar artık “işe göre değildir!” İtiraf edelim ehliyetsiz pek çok memur devlet dairelerini tıka basa doldurdular ama işler tırnak kadar ilerlemiyor, sorunlar çözülmüyor. Kaldı ki “e devlet olundukta biline ki beş on memurun yapacağı bir işlemi, vereceği hizmeti tek bir memur bilgisayarı ile verecektir. O zaman da “gizli işsizlik” patlayacaktır!
YAPACAK ÇOK İŞİMİZ VARDIR: Tek başına e-devlet olmak kamu görevlerinde ne devrimdir ne evrim. Öncelikle “devleti yüklenecek, taşıyacak, sevecek ruha sahip kamu görevlilerine” ihtiyaç vardır.. Oysa artık çoğu insanlar devletini sevmiyor aksine sürekli horluyorlar! Böyle bir devleti baştan başa elektronik cihazlarla doldursanız da yürütemezsiniz..
**********
KISACA TAKILDIĞIM. (TEMENNİMİZ TÜRKİYENİN TERÖR BELASINI DEFETMESİDİR.)
Türkiye terörün pençesine mi düştü? Böylesi sorulara cevap veremeyecek kadar kendimizi “bilgisiz ve oradaki olayların çok dışında” hissediyoruz! Ancak bu bilgisizliğimizle olayların dışında olmamız Türkiye için kuşku duymamıza korkmamıza mani değildir.. Aksine:
Korkuyoruz. Çünkü adadaki tek güvencemizdir Türkiye. Bir badireye sürüklenirse bırakın o güvencenin yara almasını. Siyaseten de yalnız kalırken Güney’deki Rum’un bize neler yapacağını düşünmek bile istemiyoruz! 42 yıldır eğer bu adada kimsenin burnu kanamadıysa bu Türkiye’nin Kuzey’de sağladığı güvenliğin yarattığı barış ortamından dolayıdır. Bu nedenle “aman” diyoruz. Türkiye bu badireden en erken zamanda çıkıversin…